Gönderi

171 syf.
8/10 puan verdi
Mitrofan'ın Ay Serüveni hiç hesapta yoktu; beklenmedik bir okuma serüveni oldu benim için. Bol bol güldüğüm, kahkaha attığım zamanları düşününce -özellikle şerefsiz Mitrofan ve ekibinin Ay serüvenini okurken- bu beklenmedik okumadan mutluyum! Tavsiye ediyorum; bu bunaltan Covid-19 günlerinde iyi gider! Kitaba geçmeden önce Bulgarin'e dair aktarmak istediklerim var: Yazar hakkında pek bilgi bulamadım. Kitabın 'Ön Söz' bölümünde kısaca bir bilgi sunulmuş. Buradan anladığım kadarıyla Bulgarin için söyleyeceğim öz: Şerefsiz! Ama şu “Mitrofan’ın Ay Serüveni”ni okuyunca hani şu sevgi gösterisi için kullandığımız ‘Şerefsiz!’ ünlemi vardır ya işte ona dönüyor durum. :) Eleştirmen Bulgarin! 1820-1830 Ruya'sında iyi tanınıyormuş ve eleştiri alanın da önemli bir varlığı söz konusuymuş. Hırsız Bulgarin! Acaba? Ününü 1829'da 'Ivan Vıjigyin' ile yakalayan Bulgarin bu kitaba dair şöyle söylemiş: "Elinizdeki kitap, ilk özgün Rus romanıdır, bu anlamda türünün ilk örneğidir. Hiç kimseye öykünmediğimi, hiç kimseden kopya çekmediğimi, sadece kendi zihnimde tasarladığım şeyleri yazdığımı söylemeliyim." Bu çıkışı neden yapığını merak ettim, bir psikolog açıklayabilir; diye düşünürken daha sonra iki farklı kitaba öykündüğü iddia edilmiş, biraz da olsa anlıyor gibi oldum: Eli uzun Bulgarin! Bulgarin, Friedland Savaşı'nda savaş meydanında hırsızlık yaptığı için tutuklanmış. Serbest kalınca da "Öyle mi, siz istediniz!" dercesine Napolyon'un ordusuna katılıyor. Sanırım burada Ruslar da "Şimdi onlar düşünsün!" demiş olmalı. Neden mi? Çünkü Bulgarin, orada da hırsızlık suçlamasıyla bir daha tutuklanıyor. Diyorum: Eli uzun Bulgarin! :) Huysuz Bulgarin! Bulgarin’in geçimsiz olduğunu aslında sadece yazdıklarını okuyunca da sezinlemek mümkün. Bu okuduğum öykülerde pek çok konuda laf sokma, laf atma durumu var. Geçimsiz mi, dedim? Hayır, hayır! Satmayacağım Bulgarin’i, O kafasında meselesi olan insan! Meselesi olan insanlar geçimde zorlanır. Lermontov'dan Puşkin'e hemen herkesle kavgalı olduğu söyleniyor ve Puşkin için "Zırdeli" diyormuş. Bence haksız da sayılmaz hangi şair akıllıdır ki? Yapmayın! :) Cânım Fouché! "Her devrin adamı." ve "Uzun yıllar Çar I. Aleksandr’ı destekledikten sonra 1825’te bir ara Dekabristlerle beraber boy gösterip, liberal-anayasacı talepleri savunur görünmüştür. Çar I. Nikola’nın kazanacağını anlayınca saf değiştirmiştir." diye ifadeler var. Buradaki Bulgarin bana çok sevdiğim Joseph Fouché’yi anımsattı. Bulgarin bunları nasıl yapıyordu bilmiyorum ama Fouché! Göstere göstere taraf değiştirmeler, inanılmaz iki yüzlülükler, hep ikinci adam ama hep birinci adamı yöneten! Stefan Zweig: “Joseph Fouché rastgele ihanet eden biri değil, tam bir ihanet örneğidir. İhaneti dâhilikle buluşturmuş bir yaradılışı vardır. Bunu başarabilmiş tek insandır. Çünkü ihanet etmek onun için bir amaç, başarı için başvurulan bir yol değildi, yaradılışında vardı. … Joseph Fouché rastgele ihanet eden biri değil, tam bir ihanet örneğidir. İhaneti dâhilikle buluşturmuş bir yaradılışı vardır. Bunu başarabilmiş tek insandır. Çünkü ihanet etmek onun için bir amaç, başarı için başvurulan bir yol değildi, yaradılışında vardı. …” Ah, Fouché! (Stefan Zweig'in Joseph Fouché üzerine doyumsuz bir biyografi kitabı var. Mutlaka okunmalı dediklerimden!) Kitaba geçelim: Kitap üçü bilim kurgu -Mitrofan’ın Ay Serüveni (1837), İnanılabilir Kurgular veya 29. Yüzyıla Yolculuk (1824), İnanılmaz Kurgular veya Arzın Merkezine Seyahat (1825)- ikisi tarihi -Yeniçeriler ya da İç Savaş Kurbanları (1827), Ömer ve Öğretisi (1832)- olmak üzere beş öyküden oluşuyor. Üç bilim kurgu öyküde yerler, zamanlar, olaylar farklı ama eleştiriye alınan noktalar benzer. İnsan, toplum, erkek-kadın, zengin-fakir, vefasızlık, iki yüzlülük, art niyet gibi pek çok şey üzerine kaliteli eleştiriler var. 1. Mitrofan’ın Ay Serüveni, 1837 Kitaba da adını veren bu öykü kitaptaki hem en uzun hem de en güzel, en eğlenceli öykü. Yukarıda da söylediğim gibi şerefsiz Mitrofan ve ekibi bu öyküdeler. Kahramanımız Mitrofan peş peşe kayıplar yaşar ve iflasa sürüklenir. Bu durumdan kurtulmak için teyzesini ziyaret etmesi gerektiğini düşünür ama Mitrofan’ın iflas durumundan dolayı şehirden ayrılma yasağı vardır. Tam burada bilim adamı dostu Rezkin’in aklına hava yoluyla şehirden çıkmak gelir ve bir hava aracı yapmaya karar verirler. Mükemmel bir fikir! :) (Yapılışına ve ortaya çıkan şeye baktığımız da bu aracın, öykünün yazılışından altmış üç yıl sonra karşımıza çıkan bir Zeplin olduğunu anlıyoruz.) Mitrofan, uşağı Uşaçov, dostu Rezkin ve iki öğretmeni Fransoviç, Bonivan ile bu araçla teyzesine girmek için yola çıkarlar ama kendilerini elbette Ay’da bulurlar, öykümüz de başlar. Bu öyküde kadınlara dair tespitler, topluma dair tespitler -yer yer çok sert- çok kaliteliydi. Okurken bol bol güldürdü beni. Son zamanlarda okuduğum en eğlenceli öykülerden oldu. Mitrofan'ı bulsam: "Ay'a gitmişsin kâğıt oyunu öğretmek derdi nedir ya, nedir?" demek isterdim. Ay'dakilere kâğıt oyunu öğretmek için epey çaba harcadı, başardı da. :) Ama sonuçları fena! Bulgarin'in buraya yerleştirdiği eleştiri de çok kaliteliydi. Öyküdeki önemli noktaysa: 1961’de Yuri Gagarin’in uzaya giden ilk insan ve 1969’da Neil Armstrong’un Ay’a ayak basan ilk insan olarak bilineceğinden 120 küsur yıl önce bizim Mitrofan, uşağı Uşaçov, dostu Rezkin ve iki öğretmeni Bonivan ve Fransoviç’in 1837’de yaptıkları bu hava aracıyla tüm bu ilkleri çoktan gerçekleştirdiğini hatta üstüne bir de Ay’da yaşayan varlıklarla karşılaştıklarını bu öyküde görüyor oluşumuz. Edebiyatın sınır tanımayan dünyası! Biliyoruz ki Armstrong 1969’da Ay’a ayak bastığında kimse yoktu. Mitrofan ve çılgın ekibinin dönerken nasıl şeytanlıklar -öyküden bir tanesini biliyoruz ama okuma zevkinizi baltalamamak için söylemiyorum- yapmış olabilirler bilmiyorum. Yoksa aydaki izler onlardan mı yadigâr? :) 2. İnanılabilir Kurgular veya 29. Yüzyıla Yolculuk, 1824 Kitabın ikinci bilim kurgu öyküsü İnanılabilir Kurgular veya 29. Yüzyıla Yolculuk. Bu öyküde kahraman yazarın kendisi. Bir dostu ile Petersburg’dan Kronştad’a tekne yolcuğuna çıkarlar ve bu yolculuk sırasında insan türünün yeteneklerinin nereye varabileceği üzerine sohbet etmektedirler. Tarih 15 Eylül 1824’tür; yolculuk devam ederken aniden bir rüzgâr çıkar ve teknelerini devrilir. Kahramanımız uyandığında kendisini hiç bilmediği bir yerde bulur; az sonra 15 Eylül 2824 yılına geldiğini öğrenir ve öykü başlar. 1824’te bin yıl sonraya gitmek fikri harika! 1824’te durum nasıldı ya da oradan ilerisi nasıl görünüyordu bilmiyorum ama Bulgarin bu öyküsünde insanın dünyaya verdiği zararı, dünyayı adım adım yok edişi üzerine çok güzel tespitlerde bulunuyor. Öyküde bir yandan çok büyük teknolojilere ulaşıldığı anlatılırken bir yanda dünyanın o benzersiz güzelliğinin yapay yaratılarla nasıl yok edildiği anlatılıyor. Öyküde şöyle bir bölüm var: “… Daha sonra Prens bana, göğsünü açarak kendi gözlüğünü verdi ve seyretmemi emretti. Damarlarındaki kanın nasıl dolaştığını, lenf damarlarındaki özsuların ayrışmasını, akciğerlerdeki havanın hareketini ve fiziki yapımızın bütün mekanizmasını, sanki bir fanusun içindeymişçesine seyrettim. …” İnanılabilir Kurgular veya 29. Yüzyıla Yolculuk, s.106,107 İnsanın iç organlarının görülebilmesi! Bulgarin’in Ay konusundaki hayal gücü yukarıda söylediğim gibi küçük bir farklılıkla karşımıza çıksa da buradaki hayal gücü 118 yıl sonra olduğu gibi gerçekleşiyor. Ultrason. Bu konuda o zamandan bu zamana ilerleyişimize baktığımız da ilk ultrason 1942’de karşımıza çıkıyor. 3. İnanılmaz Kurgular veya Arzın Merkezine Seyahat, 1825 Kitaptaki üçüncü ve son bilim kurgu öykü olan, İnanılmaz Kurgular veya Arzın Merkezine Seyahat önceki iki öyküden mekân olarak ayrılıyor ama konu olarak önceki iki öykü ile aynı konuları işliyor. O nedenle fazla bir şey söylemeyeceğim. Ahrip Faddeyeviç, bir el yazması eserle bizi buluşturuyor ve yolculuğa başlıyoruz. El yazmasındaki iki kahramanımız bir mağaraya düşerler ve yeryüzünün merkezine doğru bir yolculuk başlar. Konu olarak bir tekrar ama yer, zaman, olay açısından orijinallik var. Bu üç öyküden sonra kafamda Bulgarin ile Verne arasında bir ilginç bir durum var mı yok mu, diye bir soru oluştu. Bakmak lazım. 4. Yeniçeriler ya da İç Savaş Kurbanları, 1827 Bu öyküyle birlikte bir uzay, bir yeryüzü, bir yeryüzünün altı derken artık İstanbul’a geliyoruz. Bulgarin girişe söyle bir açıklama eklemiş: “Bu makale, İstanbul’da yeniçerilerin imhasını ve bu yıkıcı iç savaş sırasında ortaya çıkabilecek felaketleri tasavvur ederken doğmuştur.” Altı sayfalık kısa bir öykü olan Yeniçeriler ya da İç Savaş Kurbanları, Osmanlı’daki Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışı sırasında bir Yeniçeri olan Hasan ve nişanlı kızının birkaç saat içinde yaşadıkları üzerine kurgulanmış. Bu kadar kısa bir öyküde bu kadar kısa bir zaman dilimi kurgulayıp bu kadar güzel anlatım gerçekleşmiş olması epey hoşuma gitti. Öyle ki sanki bir Türk yazar yazmış gibi hissettim, cümleler o derece isabetli seçilmiş. 5. Ömer ve Öğretisi, 1832 Kitabın son öyküsü Ömer ve Öğretisi ise İskenderiye’nin fethinden sonra Hz. Ömer’in İskenderiye Kütüphanesi’ni yaktığı yönündeki görüşe dair bir öykü. Bulgarin, Hz. Ömer’i öykünün karakterleri arasına almış ve bu öyküde İskenderiye’nin fethinden sonra Apertus adlı kahramanımızla Hz. Ömer’in kütüphaneye gidişini, kütüphanenin yakılışı anlatılıyor. Bulgarin’e göre kütüphane Hz. Ömer tarafından yok edilmiş ama belirtmekte fayda var; İskenderiye kütüphanesine gerçekte ne olduğu konusunda farklı görüşler var ve durum bir belirsizlik taşımakta. Bulgarin bu öykülerine dair dikkat çeken bir diğer şey, genelde sonları kaçar gibi yapıyor: “Öyküyü uzatmaktan çekinmeseydim, insan denen mahlûkun sıra dışı tuhaflığını, kötü ve yararsız olmakla beraber görmezden gelinen tutkusunu ve basitliğini seve seve sizle paylaşmak isterdim.” Son olarak: Kitabın çevirisi gayet güzel ve akıcı. Mitrofan’ın Ay Serüveni’nin şu an için tek baskısı var ve 2016 yılında yapılmış. Sanırım ilgi görmeyen bir durumu var. Yayınevinin sitesinde 4.55 ₺ ve yayınevinin yürüttüğü alışveriş kampanyası doğrultusunda da seçerseniz hediye kitap olarak gönderiliyor. Yazıyı uzatmaktan çekinmeseydim, insan denen mahlûkun sıra dışı tuhaflığını, kötü ve yararsız olmakla beraber görmezden gelinen tutkusunu ve basitliğini anlatan bu kitabı seve seve size anlatmaya devam etmek istedim. Hayır, yalan! Yoruldum. Bulgarin’e selam. Herkese huzurlu okumalar.
Mitrofan’ın Ay Serüveni
Mitrofan’ın Ay SerüveniFaddey Venediktoviç Bulgarin · İletişim Yayınları · 201641 okunma
·
95 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.