Gönderi

152 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 20 hours
Geç Tanzimat yazarlarından Nabizade Nazım. Genç yaşında, otuzunda kemik veremine yenik düşer. Dönemin gazetecilerinden Mahmut Sadık, "Nazım'ı kelimelerle anlatmak mümkün değildir" şeklinde yazmıştır kitabın ön sözünde. Nazım, Zehra adlı romanını bitirip Mahmut Sami 'ye verir ve "al bunu ne yaparsan yap" der. Eser önce Servet-i Fünun da yayımlanır... Gelelim Zehra'ya; Zehra kıskanç bir aşık ama öyle böyle bir kıskançlık değil onun yaşadığı. Kocası Suphi'yi çok seven ama gözünden sakınan bir kadın. Bu duygunun dozu biraz kaçınca sonuçları felaketler doğurabilir. Nitekim bu aşk da nasibini fazlasıyla alır kıskançlık duygusundan. Hikaye türlü entrikalarla devam edip sonlansın biz kitapta geçen mekanlar ve tasvirlerden bahsedelim... İstanbul, ah İstanbul...nasıl güzel anlatılmış, konunun güzelliğine gölge düşürecek kadar ballı bir anlatım. Bizler İstanbul'un kitaptaki hallerini göremedik ama Nazım'ın anlatımı ile gözlerimizin önüne tüm güzelliği ile serilmektedir. Mehtaplı gecelerde boğazın serin sularına yayılan eğlence meclisi sandalların her birinde bir saz heyeti; Sema berrak ü derya saf u hem-var öyle kim güya, Sema deryadan ayrılmış veya kim asman derya ( Gökyüzü öyle berrak, deniz öyle temiz ve düz ki Gök, denizden ayrılmış ya da gökyüzü deniz olmuş sanki.) İşte böyle şarkılarla meşk etmekte... Tüm semtler gökdelensiz, Beyoğlu sanırsın açık hava müzesi, her bina tarih mi tarih... (Geçen bi haberde okumuştum " sokaklar insanlardan, arabalardan temizlenince hava kirliliği gitmiş ve Uludağ İstanbul'dan görünür olmuş) hah işte o zamanların tasviri bu dizelerle yazılmış" Bir kere bu güzel manzaranın sınırı, bir taraftan gümüş renkli durgun bir deniz içinde denizkızı güzelliğinde boy gösteren adalarla bunların gerisinden uzaktan uzağa yüksek tepelerini gösteren Katırlı ve Keşiş (Uludağ'ın eski adı). Burada anlatılan manzara Çamlıca taraflarında bir köşkün manzarası... Daha neler neler...., okudukça insanoğlunun güzelim İstanbul'a yaptığı zalimliğe şahitlik edeceksiniz...yapamadık, koruyamadık bu koca tarihi, yedi tepesine yetmiş gökdelen sığdırdık ve bununla öğündük durduk...şimdi Avrupa şehirlerini gezerken "vay arkadaş, adamlar korumuşlar tarihi, tek bir çivi çakmamışlar" geyiğini sürdürüp duracağız... Ne diyeyim, alıp okuyalım, romanın güzelliğinin tadına varırken belki biraz utanırız hırslarımızdan....
Zehra
ZehraNabizade Nazım · Beyaz Balina Yayınları · 200511.4k okunma
·
13 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.