Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kan dolu küvetler gibidir yalnızlığım. Can suyu verilse de fark etmez kızıl dallarıma. Çalkantısı durulsa bu kez içimde bir hüzün pıhtılaşır durur. Bazen de ben henüz yalnızlık ölçülerinin, ölçütlerinin, ön sözlerinin cenderesinden henüz kopmamışken hüzünlerin gemleri sabır dişlilerimin kemirgenliğini dener durur. Başımda da bazen bir sevda döner durur. Herkesin onun iklimine talip olduğu zamanda dahi benim bilmediğim halde bana ağlamış ve bazen de gıyabımda komik hallerime gülmüş bir sevda. Aslında ne anlayışlıdır gözleri, yeşil atkı taksa güzel gözleri yeşil oluverir. Atkının renginin hatrını dahi kırmaz. Bizde "Rüyada yeşil görmek murattır." derler. Benim hatrıma yeşil atkı taksa mesela bense yeşil yeşil parlayan gözlerinden muradımı alsam ne iyi olur. İnsan bazen eski rüyalar ile geçmişi karıştırır. Bende de aslında böyle bir durum var. 2002 yılından beri bir durumun rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu karıştırıp duruyorum. Aslında belleğimde tam olarak şöyle öyküleniyor: "2002 yılındayız. Ben henüz küçüğüm ve Dadaşkent' te oturuyoruz. Dar sokaklar arasında yürürken bahçede bir gül görüyorum. Yediveren bir gül... Beni öylesine derinden etkiliyor ki onun büyülü rengine tutuluyorum. Aklım hep onda. Geceyi dar ediyorum. Sabah kalkıyorum. Güllerin açtığı mevsimde havada abartılı olmayan bir serinlik var ancak ben o kırmızı gülden başka hiçbir şey düşünemiyorum. Sokağa çıkıyorum. O çok uzaklardan dahi seçiliyor. Ona yaklaşıyorum. Her şeyden habersiz. Dar sokakta kimsecikler yok. Hava hala serin. Kuşlar yok. Gül gülümsüyor. Kan dolu küvetlerin rengi gibi kıpkızıl gülümsüyor. Gökler gül renginde ve onun sessiz gülümsemesi sürüyor. Bahçenin demir korkulukları arasından elimi uzatıyorum. Elim kısılmış ve bir hinlik peşinde sanki. Gül beni duyuyor. Göklerin rengi külleşiyor ve iğretı ellerim gülün kızıl koynuna tutunuyor. Taç yapraklarına yakın bir yerden onu koparıyorum." Bu durum gerçek veya rüya da olsa devamının nasıl geliştiğini bir türlü anımsayamıyorum. Hem şunu da biliyorum ki ben o dönem birine gül verebilmek için epey küçüğüm. Böylesi bir güzelliği koparıp ne yapacaktım ki? Aradan yıllar geçmişti. Bir sabah güneş doğmamıştı. Umutsuz gökyüzüne baktım. Her yerde güneşi aradım. Şimdi güneş onun gözlerindeydi ve ela gözleri şimdi bal rengiydi. Gözleri kısıktı. Biraz utanmıştı. Sanki güneş utanmıştı. Uykum geliyordu. Rüya mı gerçek mi diye ayırt edemediğim o gül ,bahçeden kopardığım gül, sanki yemyeşil bir murat atına binip gelmişti. O gözler şimdi ne güzeldi ve ben muradımı almışım gibi hissediyordum. Ama şimdi de kopardığım gülün gönlünü almak düşmüştü bana. Ben de gülü hiç solmayacak kabul ettim. Ve onu yüreğimle birlikte gözlerinin rengi atkıların ve güneşin hatrından geçemeyene verdim.
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.