Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Düşünce Akışı Bu otobüs durağında, kırk kilometrelik yolu ayakta gitmeyi protesto etme sakın! Yoksa çeyrek saat sonra gelen arabayla ayakta gitmeye bir de işe geç kalma eklenir bu durakta. Kendini fazla değerli de hissetme. Çünkü senin, gördüğün hizmet karşılığında ücret talep edilenin ötesinde vasıfların da başlar bu durakta. Örneğin daha çok kazanmaya giden yolda üst üste istiflenen metâsındır ya da olsa iyi olan olmazsa kıyamet kopartılansındır sen. Fiş kesilen yolcu, iş bitiren cüzdan, yetersiz bakiye, geçersiz şifre iken ses getiren çıkışları olan bir birey olamazsın. "Niye uzattın ki hepimiz yolcuyuz." diyenler olsa da bu kez de herkesin aynı yolun yolcusu olduğuna o kadar da katılmıyorum ben. Bütün her şey akşamdan başlar. Akşamdan kalma hüzünler sonraları rüyalarla iç çatışmalarının dehlizlerini aşar. Hırslar bilenir durur. Ben pek hırslı değilim. Kapitalizmin insanların zaaflarını sazanlaştırdığı ve bununla da yetinmeyip onlara uzun vadeli tüketim hedefleri koyduğu dünyada hırssız ve duraklar bekleyen bir yolcuyum ben. Buralarda belki standartlarını oturtamadıkları anlayışlarının esnek bünyelerini rüzgara salan insanların gökyüzü başlar ve aslında bir de kendilerinin inanmadıkları; ritüelleri, düşünceleri, inanır gibi göründükleri... Sıkıntılı anlarda düşünmek bazen yaradan süzüldüğü an hemen pıhtılaşan kan, donuklaşan ama her bakıldığında ilk günkü acıyı çağrıştıran derin bir kesik gibiydi. Düşünceler güneş ışığına odaklandığı bir noktada sabitlenmesine rağmen çözüm meşalesini yakamayan mercekler gibiydi bazen. Düşünmek derin ve girdaplı idi. Ölüm alnımızda yazılı ve her an başımızda idi. Dönüp geriye baktığımda sevgi, aşk, düşünce yok gibiydi. Bu durakta yalnızlıklar da dönüp dönüp baktığım gökyüzü ve bulutlar arasında kararır bazen. Vagonlar birbiri ardınca sona uzanır. Uzaklarda karanlık evler dikilir. Evlerin bütün mahreminin içine sokulan bir el gibidir evlerinin duman tüten soba bacaları. Bütün mahremler arasından süzülen dumanlar yeni çağrışımları eşiğinden ilginç bir dünyanın imgelerini davet eder bulunulan zaman dilimine. İmgeler ve düşler karışır. Hayal ettirir evi. Şimdi elbet içeride bir soba vardır, o sobayı yakan bir el, sobayla ısınan soğumuş duvarlar ve her şeyin ötesinde bir hayat vardır o evde. Tıpkı gözlerinin senin içini yansıtması gibiydi her şey. Bütün senaryolar şemsiyesi olmayan birinin yağmurdan kaçması gibi aceleyle geçiyordu şimdi. Evet gözlerinin ıslaklığında menevişlenen onmaz düşlerde her sabah bir güneş doğardı. Ancak gözlerini ardında duygular, düşünceler, özlemler eriyik ihtilallerle duygu duygu başkaldırdı kendisi dışındaki her ayrıntıya. Bütün ayrıntılar ya boyun eğip dalgın bakan ikliminde gözlerinin parıltılarına bir şekilde hizmet edecekti ya da sessizce silinip gidecekti. Sen istiyordun ki güneş, ışıklarıyla gözlerin rengini yorumlasın; renkler, seni bezesin ; ölüm, sana geç kalsın sana mesela. Ya da silinsinlerdi sence. Bütün bu durağanlığa boyun eğdiren neydi? Cevabını bilmesem de her şey çok garipti. Bir seviyi üstlenmek, fedakârlık amacıyla, başkalarınca işlenmiş bir suçu üstlenmek gibi miydi? İşlerle kararmış karlar gibi adım adim kirlenen her şey gibi bazen tezat anlamlar oluştururdu bende her şey. "Şey" lerin arasında bir şeye bağlanamamanın acısını çekerdim durmadan. Karşılıkl bulamayınca bir İsyan başlarda sevide. Otobüslere meydan okuyup, bir sonraki otobüsü bekleyip, işe geç kalmak isterdim. Bütün başkaldırılar kıvam alıp anlamlandırıp ve koskoca bir gerçek olup çıkardı bir anda karşıma. Bazen senden habersiz gözlerini ve sesini bin bir düşe dekor yapıp hasret nöbetlerine devam arardım. Bazen dalgın gözlerimden ölü bir his doğardı. Ölü doğan her şey üzüntü ve usanç verse de o haliyle dahi çok diri duyguya baskın gelirdi ölüm kokan hislerin. Ben ki arayan, soran, soruşturandım. Sen ise ümit çiçeklerini ölüm tohumlarıyla değiştirirdin. Bazen güneş doğmazdı ve yediverenlar açmazdı tirşe bahçelerimde. Soluk soluklarıma yaslanan bir kuşku ehlileştirirdin içimde. Alıcı kuşlar üstümde dolaşır kanatlarının gölgeleri kısa günlerin geceye çabuk dönen yüzlerini dolardı boynuma. Yine de son yorgunluklar süzülürken güz yağmalarına uğramış kuru dallarından kuru yaprakların rengini sana yakın etmezdim. Selim SUÇEKEN
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.