Eski, çok eski zamanlarda ressamlar ve filozoflar tartışmaya başlamışlar. Ressamlar, toplumu etkileme konusunda
kendilerinin daha başarılı olduklarını, filozofların ortaya bir iş koyamadığını savunuyorlarmış. Filozoflar da her sanat
eserinin başlangıcının düşünce olduğunu, bu işi de en iyi kendilerinin sergilediğini söylüyormuş.
Kentin önde gelenleri,
tartışmaya son noktayı koymak için ressamlardan ve filozoflardan en iyi temsilcilerini seçmelerini istemiş. Büyük, boş
bir salona gelen taraflar, salonun tam ortadan bir perdeyle ikiye bölündüğünü görmüşler. Kentin yöneticileri demiş ki:
Salonun yarısı en iyi ressamın, öteki yarısı ise en iyi filozofun. Size bir hafta veriyoruz. Tüm marifetinizi gösterin. Bir
hafta sonra gelip yaptıklarınızı değerlendireceğiz. Hanginizin toplumu etkileme konusunda en iyi olduğuna biz karar
vereceğiz. Ressam bu duruma çok memnun olmuş. Hemen bir iskele kurarak, duvara harika bir manzara resmi
yapmaya koyulmuş.
Yarışmanın mutlak galibi olduğundan son derece eminmiş. Sahi, filozof öteki tarafta ne yapabilir ki? Bir hafta sonra seçiciler salona geldiklerinde, olağanüstü güzellikte bir manzara resmiyle karşılaşmışlar. Sormuşlar ressama, bu harika yer nerede? Söyle de oraya gidelim. Ressam, öyle bir yerin olmadığını, resmi hayalinden yaptığını söylemiş. Kentin önde gelenleri filozofun ne yaptığını görmek için perdeyi kaldırmışlar. Perde açılınca da öylece kalakalmışlar. Filozof, eline aldığı bir taşı bir hafta boyunca kendine ayrılan duvara sürtmüş ve koca duvarı bir aynaya çevirmiş. İnsanlar, kendilerini gitmek istedikleri, ama ressamın hayalinden yaptığını söyleyince gidemeyeceklerini sandıkları manzaranın içinde görmüşler. ( Alıntıdır)