Stanley G. Weinbaum, ne yapmak, nereye varmak istemektedir?
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 35. kitap, Bir Mars Destanı oldu. Kitap, içerisinde 7 adet bilimkurgu öyküsü barındıran harika bir eser. Fakat bu kitabı tam olarak anlayabilmek için, önce yazardan(Stanley G. Weinbaum) bahsetmek ve akabinde kitabın içerisinde yer alan öykülerden bahsetmek gerekir.
Stanley G. Weinbaum, 1902-1935 yılları arasında yaşamış olan bir kimya mühendisidir. Hemen hesaplama yaptığınız üzere, 33 yıl gibi kısa bir yaşam sürmüş ve ilk öyküsünün yayımlanmasından yaklaşık bir buçuk sene sonra akciğer kanserinden hayata gözlerini yummuştur. Peki ama 33 yıl yaşamış olan bir yazar nasıl olur da Isaac Asimov, Stanislaw Lem, Ursula K. Le Guin gibi yazarlar başta olmak üzere, bilimkurgu edebiyatında iz bırakmış olan hemen her yazara ilham kaynağı olmayı başarmıştır?
33 yıllık kısa yaşamında, on iki öyküsü yayımlanan yazarın, ölümünün ardından on bir tane daha öyküsü ortaya çıkmıştır. Peki ama toplamda 23 öykü yazan yazar nasıl olur da öyküleriyle bilimkurguya yön vermeyi başarmıştır?
Nerdeyse, yazdığı tek bir öyküyle dünyanın en iyi bilimkurgu yazarı unvanını kazanacak olan Stanley G. Weinbaum, Bir Mars Destanı isimli bu öyküsünde ne anlatmıştır?
Son olarak Devlet Bahçeli'nin meşhur sorusu ile, Stanley G. Weinbaum, öyküleriyle ne yapmak, nereye varmak istemektedir?
Cevaplara geçersek, bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede yazdığı öykülerle adını altın harflerle bilimkurgu dünyasına yazdıran yazar, hakkında yazılan tüm övgüleri hak eden gerçek bir öncüdür. Açıkçası kitaba başlarken bu derece muazzam bir eserle karşılaşacağımı tahmin etmiyordum. Okuduğum övgülerin, 33 yıl yaşamış ve bilimkurguya gönül vermiş olan bir yazara karşı diğer bilimkurgu yazarları tarafından yapılan abartılı övgüler, hatta belki bir minnet borcu olduğunu düşünüyordum. Oysaki Stanley G. Weinbaum öyküleriyle beni tepe taklak etti ve kendisine yapılan övgülerin ne kadar yerinde olduğunu gösterdi.
Weinbaum, öykülerinde dünyadışı yaratıkları, "var olmak için kendi sebeplerine sahip akıllı yaratıklar" olarak tasarlamıştır. Uzaylı algısına farklı bir boyut kazandıran bu yaklaşım, bilimkurguda devrim niteliği taşımaktadır. Bilimkurguda Weinbaum'dan önce de dünyadışı yaratıklar tasarlanmıştı; ancak hiçbiri dünyadan tamamen bağımsız değildi ve hepsi birer dünya canlısının taklidinden ibaretti. Bu sebeple Weinbaum öykülerinde yer alan sağlam konularıyla ve geleceğe yön veren bakış açılarıyla diğer yazarlardan oldukça farklı bir konumda olmayı fazlasıyla hak etmiştir.
Öykülerden bahsedecek olursak, kitabın içerisinde 7 nefis öykü var. Öykülerin bir kısmı önceki öykünün devamı gibi görünse de işlemiş olduğu konu bakımından farklılık arz ettiği için aynı öykünün devamıdır diyemeyiz. Öykülerde işlenen konular birbirinden bağımsız ve gelecek açısından çığır açacak nitelikte. Hatta bazılarının çoktan çığır açmış olduğunu söylersek yanılmış olmayız...
Tüm bunlarla birlikte, yazarın anarşizm konusunda görüşlerini belirttiği kısımlar özellikle hoşuma gitti ve dikkatimi çekti. Anladığım kadarıyla yazarın anarşizme yakın görüşleri ve düşünceleri var. Bu noktada yazarın da tıpkı benim düşündüğüm gibi anarşizmin ideal yönetim biçimi olduğunu; fakat uygulamasının neredeyse imkansız olduğunu vurguladığını belirtmeliyim.
Isaac Asimov’un da dediği gibi, yazar acaba daha uzun yaşasaydı kim bilir neler yazardı? Bunu şu an kestirmek zor. Bilimkurgunun en büyük kayıplarından biri olan ve ismini onurlandırmak için Mars’ta bir kratere adı verilen Weinbaum’un bu eserini mutlaka okumalısınız.
Netice itibarıyla, Weinbaum'un yaşamından çıkarmamız gereken bir ders olduğunu düşünüyorum. Her ne yapıyorsak yapalım, yaptığımız işin en iyisini yapmaya çalışmalıyız. Zira 33 yıl gibi kısa bir yaşam sürseniz bile yaptığınız iyi bir iş, belki de asırlar boyunca sizin adınızın iyi bir şekilde anılmasına sebep olacaktır.