Yeni kitaplar keşfetme yolculuğumda karşıma çıkan kitaplardan biri Tanrı Görmesin Harflerimi. Kitabın ilk başta ismi dikkatimi çekti. "Bu isimde bir yaşanmışlık kokusu var. Bu yüzden bu kitabı okusam iyi olacak." dedim. Başladım şiirleri okumaya.
Ben her zaman şairin içindeki duyguları şiirlerine yansıttığına inanırım. Bu kitaptaki şiirlerde de şairin hissettiklerine şahit oldum. Sanki şiirler bana sesleniyordu. Seslenirken imgeler karşıma çıktı. Bir amacı olan imgeler. Kadın, kan, çocuk, tarih, su, ölüm, Tanrı, yaşam, ağaç imgeleri süsledi belleğimi. Dünyada sıkışıp kalmış bir ruh sesleniyordu bana. Sanki barınamayan terk edilen ya da gitmek zorunda kalınan yerlerden gelen seslerin izlerini takip eden bir ruh. Kendine bir yer bulmaya çalışan ama bulunduğu yerlerdeki suların kan kırmızısı aktığı, tarihin baştan yazılıp tekrardan inşa edilmeye çalışıldığını fark ettiğinde içindeki sesi kağıtlara aktarmalıydı.
"İyilik de
Kötülük de
Bizde başlıyor
Ve bitiyordu bizde."
Şiirlerde; aşk, ölüm, yalnızlık gibi temalar işlenmiş. Şair, imgelerin ahenkli kullanımı ile masalsı bir dil ile okuyucularına sesleniyor. Sanki çocukluğa geri dönme arzusu, yaşanılması gereken bir çocukluk izlenimi hissettim şiirlerde. Anne olmanın, kadın olmanın önemine dem vurmuş şiirlerinde.
"Fırtına Çocukluğu Uçurur
Fırtına çocukluğu uçurur
Kemikler kalır geride.
Sularda olmak aşkla birdir
Bunu anlamıştın sen.
Şimdi bakıyorum
Zayıflamışsın, kendine bakmalısın
Derkenki yakınlığın,
Hatırladığım ne?
Anne oldum Deniz’e
Onun çocukluğunu emzireceğim
Ona içimi göstereceğim
Aklımı kaybetmediğimin hesabını vereceğim
Aklımı neden tuttuğumun hesabını
Bedenimde."
Okuduğum bir röportajda Bejan Mahur şiiri hakkında şu sözleri söylemiştir:
"Aklımdan hiçbir zaman çıkarmadığım bir söz var: “İnsanlar içinde bir insan ol”. Hazreti Ali’nin bu sözü beni çoğu zaman uyandırmıştır. Şiirde yapmaya çalıştığım da çok farklı değil aslında. Daha doğrusu şiirin bana geliş biçimi, insanın sonsuzluk içinde biriktirdiklerine dairdir. O sözün hiç karmaşık olmadığını bir şair, sezgileriyle bilir. Ona ulaşmak ise zordur. Yeterince ulaştığımı sanmıyorum. Ben bir taş kadar fasılasız ve kendi hakikatinin merkezinde bir şiir yazmanın derdindeyim. O şiiri yazabilirsem sadeliği yakalamış olurum. Daha çok yol var..."
"Kaynak konusuna gelince, bunu hep söyledim; benim şiirimle ilgili bir kaynak aranıyorsa içinden geldiğim toplumun tarihine, köklerine bakılmalı. O toplumun acılarına bakılmalı. Şiirim oradan besleniyor. Ve tüm ruhumla oraya bağlıyım hâlâ. O dilsiz dünyanın taşlarını, rüzgârını, ağacını konuşturmak derdiyle bağlı ruhum. "
Kendi benliğini ve ruhunu şiirlerinin içine nakış gibi sermiş. Ondan parçalar bulacağınız şiirler yazmış.
Okuduğum röportajda kitabın içinde bulunan bir şiirin hikayesinden bahsetmiş.
"Ağaçların Hayatı
I
Boynumu uzatıp
Ağaçların gölgesizliğinden bir ölüm yapacağım
Kalbi derinde bir ölüm
Yapraklarınkiyle aynı.
II
Yağmur yağınca yaprakların soluğu kesiliyor
Buharlaşarak konuşuyorlar.
Yatağıma gelip
Beni bir yalnızlık olarak buluyorlar.
Eskimiş bir yalnızlık,
Geçmiş bir hayattan.
Gövdemin orantısı, ellerime bakılırsa
Eski
Çok eski.
Schubert dinliyorum sanki
Ve sevgilime bir yaprak olarak sunuyorum kendimi.
Islanmış az önce ve ışıkla buharlaşmış.
Mevsimlere uyduğunda
Nefes almasa da olur insan.
Bir ağaç girer uykusuna
Bir başkası gözleriyle olur
Yahut olmaz.
III
Bir ağaç gölgesi gibi yalnızlık
Damarlarını yavaşça toprağa veren
Görünmezde hüküm süren bir ağaç.
IV
Kalbime benziyor yaprakları ağacın.
Kalbimin susuşu gibi kışın.
Hiçbir ses avutmuyor beni
Hiçbir bakışı sevgilimin.
Nereden çıktın sen diyorlar
Bir kuyudan diyorum
Bir kuyudan.
V
Karanlık bir ormanın şarkısını
Fısıldadı kulağıma
Nemini.
Aşk için göğe bakmak
Dalların gölgeli yumuşaklığına.
Toprağın teninde avunan
Dipleri duymaz.
VI
Gövdesinden meyvesini çıkarıp
Dalına taşıyan ağaç
Öğretti bana.
Yolun bahşettiğidir hayat.
Aron Adası-İskoçya, Mayıs ‘98"
"Benim çocukluk ağacım meşe. Bir meşe ağacının altında oturup düşünen, yaprakların hayatını ezber eden bir çocuk olarak büyüdüm. Aslında sadece o ağacı anlatarak da bir hayat geçirebilirdim! Köyün mezarlığında, tarlaların, ıssız tepelerin ortasında bir işaret gibi duran meşe ağaçları. Sonra daha kadim bir ziyaret tepesi var ki, oradan çıkan ‘temmuz meleği’ şiiri az bile söyledi. Sadece o ağaçla olan konuşmamı anlatan bir kitap yazmayı düşünüyorum. Uzun hikâye. Şimdilik bu kadarını söyleyeyim. "
Acıların ve kederlerin yazılması gerektiğini düşünüyor. Acılar anlatılmazsa tarih nasıl değişecektir? Şair Orhon Murat Arıburnu Şiir ödülü ve Halil Kocagöz ödüllerine sahiptir.
"Sonsuzluk Bilgisi
Eskidenmiş
Sonsuzluk, bizden dışarda ve içerde
İkili bir sessizlikle
Bahşedermiş dinginliği.
I
Yıldızların karanlık bir rahimde doğmadan
Durmaları gibi
Öylece asılı ve ışıklı
Safmışım ben.
Safmışım ve şiir öyle varmış.
İçime yıldız ışığıyla
Bir dövme yaptırmak istediğimde
Tanrı kızdı.
Ve kaldım.
Her beyazlık çağırdı beni
Dedi ki;
Yumuşaksa eğer tenin
Başka bir şey olur senle
Aşk olur mesela ve bu zordur.
Aşk olur ve bu çok zordur.
II
Her şey yolunda gittiğinde kalır kalp.
Donmuş bir göl gibi tıpkı.
İçimdeki genişliğe dedim ki,
Sonsuzluk benden çıkan ve bana dönen değil
Benden çıkan ve bana dönmeyendir.
Dönmeyendir sonsuzluk.
III
Prusyalılar acayip bir simetriyle kurduklarında şehirlerini
Tanrı’nın geniş kalbini düşünmüşlerdi.
Ve biliyorlardı, kıyısında ağaçlar olan bir göl
Her millete iyi gelir.
Ama gel gör ki
Orada, o göle yansıyan simetride boğuldu tarih
Aklın simetrisi ve dalganın kırık kalbinde
Yıkıldı ihtişamı iyiliğin.
Ve düzen bozuldu
Ve o günden sonra
Sonsuzluk bizden koptu
Ve o günden sonra sonsuzluk
Geri dönmedi.
Potsdam-Berlin, Şubat ‘97"
Dilini anlatmak istediklerini çok beğendim. Diğer kitaplarına da bakacağım.