Gönderi

İlk roman denememin giriş kısmı, yorum yapabilirsiniz :)
Hastane soğuktu ama ara sıra camdan gelen hafif esinti olmadığında dayanılabilir haldeydi bu soğukluk. Evden aceleyle çıkmasam mutlaka bir hırka alırdım üstüme ama aniden çıkınca olayın farkına varamadım açıkçası. Gelen giden de yok bir süredir, yüzünde kocaman bir ben olan ve onunla konuşurken o kocaman siyah bene odaklanmaktan başka şansınızın bulunmadığı suratsız hemşire "burada bekleyin" dediğinden beri. Florasanlardan biri göz kırpıp duruyor sinir bozucu şekilde. Acaba bunu burada bekleyenlerin dikkatini dağıtmak için özellikle mi yapmışlar ? Hem bu saatte ne florasanı bu ? Görevlinin oradaki lambalarda bir sıkıntı yoktu hatırladığım kadarıyla. Bir de müşteri memnuniyeti derler ha... Önce lambaları düzeltin de, canımızı emanet ederken iki kere düşünmeyelim. Hastanenin başka yerlerinde de bozuk florasan var mı acaba ? Ameliyathane mesela ? Doktor tam neşter ile ince iş üzerindeyken göz kırpan bir lambanın altındaki sedyede yatan biri olmak hoş olmazdı doğrusu. Mesela yoğun bakım ünitesi ? Sahi, Pera’nın yattığı yerde böyle bozuk bir lamba varsa, onunla nasıl sağlıklı şekilde ilgilenebilirler ki ? Pera ? Acaba o iyi mi ? Umarım çocuk da Pera da sağlıklı olurlar... Hastanenin bulunduğu yerden Boğaz manzarası görünüyor. Sahilde el ele yürüyen çiftler, bisiklet sürenler, simit-kağıt helva satanlar. Bir çiçekçi el ele dolaşanların etrafında dolaşıyor. Yaşlıların doldurduğu ve uzun, manasız şekilde denize baktıkları banklar var kenarda. Denize doğru ayaklarını uzatmış birkaç kişi var. Ellerinde bira şişeleri, saç baş dağınık. Herkes bir şeyler yapıyor; ben ise ne olacağını bilmeden bekliyorum. Beklemeyip de ne yapacağım ki ? Telefonu çıkarıp baktım, saat 10.30 olmuş. 2 saat oldu Pera'yı getireli. Beklenen bir şey değildi hamileliğin 7. ayında apar topar hastaneye koşturmamız doğum için. Erken doğum mu ne diyorlar adına, pek rastlanan bir şey olmasa gerek ama bu kadar önemsediklerine, tedbir aldıklarına göre bir fark oluyordur herhalde. Kimseye haber vermediğim geldi aklıma. İnsanlar için böyle önemli bir şeyi haber vermeyerek bencillik mi yapıyorum ? Neden bencillik olsun ki ? "Ellerin üşüdüğü zaman, ellerini ısıtacak eller benim ellerim olsun mu ?" diye sorduğumda ailesi için de geçerli değildi ki bu teklif. O yüzden onları da sevmek zorunda değildim. Hem kızlarını benim kadar merak etmiyorlarsa bu benim suçum mu ? Gerçi benim de merak etmekten dolayı değildi burada bulunmam da neyse... Neyse, dışarıya göz atmaya devam biraz daha. Elbet bir hemşire ya da doktor haber verir, belki yakınlarını bile onlar aramıştır Pera istediyse, kim bilir ? Bugün Cumartesi miydi ? Hastanenin karşısındaki parkta ana baba günü var sanki. Uçurtma uçurmaya çalışanlar mı dersin yoksa birbirini anlamsızca kovalayan çocuklar mı ? 7 aydır beklediğim çocuk böyle bir şey mi olacak ? "Hadi parka gidelim baba, hadi sinemaya gidelim baba..." Bütün hayatımı kontrol altına alacak küçük bir canavar. Sanırım çocuk için erken davrandık. Pek de planlı olduğunu söyleyemezdim bu hamileliğin. Gerçi Pera başımın etini yiyordu "çocuk da çocuk" diye ama ben pek taraftar değildim açıkcası. İnsan neden çocuk sahibi olur ki ? Daha da ilginci bunu neden tutkulu biçimde-Pera gibi- ister ki ? Hangi çocuk ailesinin isteği üzere yetişmiş ki bizimki öyle olsun ? Hem onu buna nasıl zorlayabilirdim ? Ben 4 yıl önce Üniversiteye, ailemden kaçmak için İstanbul'a gelmedim mi istemediğim bir bölüm olduğu halde ? Kalkıp ona ne yapacagını nasıl söylerim ? Hatta sırf o bölüm yüzünden bugün gereksiz bir antika ve hediyelik eşya dükkanı işletmiyor muyum ? Sanırım müstakbel çocuğumun da benim gibi hayatını berbat etme hakkı var. Ona güzel bir örnek sunamayan bir baba adayıyım. Acaba müstakbel çocuğum benim gibi bir babayı ister mi ? Hayatındaki en büyük başarısı üniversite bitirmek ve kiraların çok fahiş olduğu bir muhitte uygun kiralı bir dükkana sahip olmak olan bir adamı neden babası olarak görmek istesin ? Bu açıdan baktığında benim de pek mutlu olduğum söylenemez. Ben olsam asla kendim gibi bir babayı seçmezdim. Bu hayata ilk adım attığım, o eşiği kırık tahta kapıyı çarpıp valizimle beni bekleyen taksiye binerken nasıl bir gelecek, nasıl bir kariyer umuyordum ki ? Dahası Edebiyat bölümünün benim gibi kalas birine katacağı ne vardı ki onu tercih etmiştim ? Gerçi dediğim gibi, ne pahasına olursa olsun o lanet evden kaçmak içindi bu tercih, üniversite tercihlerimde tuttuğu ve belki biraz da okumanın eğlenceli olacağını düşündüğüm içindi bu bölüm. Hafızamdan çıkarmak isteyip de bir türlü çıkaramadığım o asfaltsız, toprak yollu sokağı bir daha görmemek içindi. Değdi mi peki ? Neyse şimdi sırası değil kirli çamaşırları ortaya dökmenin, hayatın bana attığı kazığı dillendirmenin. En iyisi gidip biraz hava alayım, belki bir bardak çay ? Yataktan alelacele kalkınca bir şey de atıştıramayışımın sebep olduğu mide gurultularını kesen birkaç lokma belki ? Neyse dur, böyle bir durumda poğaça-simit tartışması yapmamalıyım. En azından burada olmaz. Hele bir dışarı çıkalım da bakarız çaresine. Hastane hala soğuk ve sessizdi, dışardaki hava ve çocuk sesine karışan kuş cıvıltılarına rağmen....
·
21 görüntüleme
Albay Olric okurunun profil resmi
Böyle bir girişimde bulunmanız çok güzel tebrik ederim. Eleştiri yapmak istersem zaman dilimlerinde akış olarak çok fazla değişiklik yapmışsın ve çok soru sorarak hikaye ilerletmek hoş görünmüyor, devamı için şimdiden ellerine sağlık.
Nadir Çınar okurunun profil resmi
teşekkürler kıymetli yorumlarınız için :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.