"Zihnimiz kelimelerden kuruludur" desek abartmış olmayız. Kelimeler ve kullandığımız lisan, düşünce biçimimizi dahi yönlendirir ve tüm hayatımıza yön verme konusunda tartışılmaz bir paya sa hiptir. Zira düşünce kalıplarımız, hatta zaman ve mekan algıla mamız bile kullandığımız lisanın dilbilgisi, söz kurulumu ve ses kurallarıyla çok yakından ilişkilidir. Sadece kişisel tecrübeleri mizin şekillenmesinde değil, toplumumuzun kültürel altyapısının bize yansıması konusunda da dil ve sözlü iletişim, vazgeçilemez bir öneme sahiptir.
Bir lisanda kullanılan her kelimenin kendisi ve türemişleriyle birlikte, kelimeleri kullanarak düşünen zihnimizin işlemesindeki tu tarsızlıkları en-aza indirgeyen ve manaları zenginleştiren geniş bir "anlam bulutu" vardır.
Zihnimiz, depoladığı bilgileri bir bilgisayarın birbirinden bağımsız dijital verileri depolaması gibi değil, bir biriyle ilişkili yığınlar ve ağlar şeklinde kaydeder.
Bu yüzden hafızamızdaki bileşenler (kelimeler, isimler, kavramlar, görüntüler, sayılar vs.), keskin sınırlarla birbirinden ayrılmış yahut yalıtılmış değildir. Her bir kelime, her bir kavram, her insanın zihninde farklı ve yegane olmak üzere, kendine has bir anlamlar ağına bağlıdır.
Dolayısıyla zihnimizdeki kelime ve kavramları ayrık dosyalar halinde depolanmış bileşenlerden ziyade, sınırları belirsiz, bulutsu bir ilişkiler ağı şeklinde tasavvur etmemiz gerçeğe çok daha uygundur. "Elma" kelimesinin zihninizde nelere bağlı olduğuna bir bakın: Kırmızı, tatlı, yaz, serinlik, ekşilik, vitamin, sağlık, tohum, ağaç, manav, fiyat, enflasyon, tarım, çevre ... İlişkiler hesaplanama yacak kadar karmaşıktır ve her kavram, aynen diğerleri gibi tüm kavramlarla bir şekilde bağlı ve ilişkilidir.
Bu bulutsu hafıza yapısının bir başka önemli özelliği ise her bir kavram ve kelimenin etrafındaki karmaşık bağlantı yapısının her
yeni öğrenilen kavramla birlikte değişmesidir. Bu çarpıcı özellik, "bulut" benzetmemizi daha da anlamlı kılıyor.
Nasıl ki gökteki bulutlar sürekli şekil değiştirip akarak biçimden biçime giriyor, görünüp kayboluyor ve yeni biçimler oluşturuyorsa zihnimizdeki anlam bulutları da buna çok benzeyen bir tarzda hareket ediyor. Her oku duğumuzda ve her öğrendiğimizde, zihnimizin içindeki kavramsal ilişkiler üzerinde her düşündüğümüzde, gökyüzündeki bulutlar gibi beynimizdeki temsiller de sürekli değişiyor. Düşünmek bile tek başına son derece belirgin değişiklikleri oluşturmak için yeterlidir.
Anlam bulutları ne kadar geniş ve ne kadar karşılıklı çapraz bağlantıya sahipse, zihinsel dünyanın da o oranda zenginleşeceğini, çağrışım havuzunun o derece verimli olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Zihnimizdeki kelimeleri altı boş ezberler olarak depolamak, anlam bulutlarını son derece dar ve sınırlı hale getirir. Halbuki kelimelerin anlam kökenlerini öğrenip ifade zenginliğimizi arttırmaya yönelik göstereceğimiz her çaba, zihnimizin zenginliğine doğrudan katkı yapacak, kurabileceğimiz bağlantıların sayısını hesapsız ölçüde arttıracaktır. Kelime ve kavramların çokluğu, zihinsel dün yamızın sınırlarının doğrudan bir göstergesidir. Kökeni ne olursa olsun, meramımızı anlatan kelimeler, artık bizimdir.
Lisanımız, yani kullandığımız dil işte bu kadar önemli. Günlük hayatta, belki kolaylık olsun diye ya da güncel modaya istinaden çoğu kez dilimizi doğru kullanmıyor, ona gereken özeni göstermiyoruz.
Fakat bunun bedeli sandığımızdan çok daha ağır. Kelimelerimize ve kavramlarımıza gereken özeni göstermediğimiz takdirde, bu kavramları oyuncak edenlerin elinde oyuncak olmaktan kurtulamayız.
Peki, düzeltmeye nereden başlamalı? Bir sonraki sosyal medya güncellemenizde imla kurallarına dikkat edip ifade etmek istediğiniz şeyi birkaç farklı kelimeyle belirtmeye başlamayı deneyebilirsiniz.
Kısa bir süre sonra şaşırtıcı değişimi siz de fark ede ceksiniz, takipçileriniz de ... Yeter ki vazgeçmeyin ve lisanınızın "zihniniz" demek olduğunu hem kendinize hem de çevrenizdekilere sıklıkla hatırlatın.
Sinan Canan
"kimsenin bilemeyeceği şeyler" kitabından
Yani şu şairlerin imge kelime ve de duygularla oynarak insanları aldatmaları kadar kötü bir eylem olamaz. Kelimelerin üstünde duran etimolojisi de göz önüne alınarak GERÇEK anlamlarını değiştirmeleri topluma yapılmış en büyük kötülüktür.
Not: Başlıktaki hata bilerek yapılmıştır. :)