Gönderi

Her yaşamın rengi var derler..
MAVİYDi GÖZLERİ YAŞAMANIN... (Mavi Bir Hikaye) Bizim evimiz son duraktaydı. Onun saçları kısa benim saçlarım upuzun... Parmakları uzundu, yerli yerinde aruzla yazılmış kusursuz bir şiir gibi. Olması gerektiği gibi, bir masal prensesinin parmakları gibi. Gerçek hayatta prensesler çirkin; masallarda güzeldi. Masallardaki prensesler kadar güzeldi. Çayı hep karton bardakta içerdi, Ben ince belli bardakta. Onun gözleri maviydi; ama nasıl bir mavi? Mavi deyince bir sürü mavi geliyor akla. Güvercin mavisi, rüzgar mavisi, denizci mavisi, uzay mavisi, duman mavisi, Marie Antoinette mavisi, ördekbaşı mavisi, buz mavisi, gece mavisi... Benim gözlerim sıradan ela... Olabildiğince ela... Mavinin yanında sönük bir ela... Gülüşünde bir ilkbahar gizliyor gibi, az gülüyor; ama gülünce mevsim değişiyor birden. Ortadoğu'ya inşirah iniyor gibi bir gülüş. Nehirler buzlarından kurtulur gibi... Çağlayanlar kara kıştan uyanır gibi... Bir leylek sürüsü süzülür gibi gökyüzünde... Mufassal bir teşbihin anlatmaya kifayet edemeyeceği kadar güzel gülüyor Bizim evimiz son duraktaydı. Onun saçları misk u anber... Onun saçları nesim, reyhan, benefşe, sümbül... Onun saçları zülfü perişân, boynuma kement. Benimse ellerim onun saçlarından uzakta öksüz... Bir çatı katında unutulmuş gibi. Benim çayım hep sıcak olurdu buharı üstünde. O ılıtıp içerdi, karton kokusunun sindiği çayın tadını bozduğunu bilirdim, o da bilirdi yine de içerdi. Başkası yapsa kusur bulurdum, ayıplardım, kınardım; ama ondaki kusurları tolare eden bir kalbim vardı. Psikoloji kitapları doğru şeyler de yazardı. Çoğunlukla yanlışları... Matematik kitapları dahil... En çok cahili olduğumuz hayat bilgisi... O papatya severdi ve o papatya sevince bütün çiçekler papatya olurdu. Acaba diyordum her insanın aldığı koku aynı mıydı? Mesela ben papatya kokladığımda aslında bir leylâk kokusu alıyorsam veya o papatya kokladığında sümbül kokusu alıyorsa! Her insan aynı çiçekten aynı kokuyu mu alıyordu? Onun gözleri mucize bir maviydi; benimse sıradan ela. Sonra yürüdüğü yollar, soluduğu hava, gördüğü rüya... Sıradan olamazdı, olmamalıydı... Bütün rutinlerden öte; bütün ezberlerden beride.. Bahçelerde çiçekler açardı, renk renk.. Bizim evimiz son duraktaydı. Afrika uzak, Paris çirkin, Ortadoğu hazin, İspanya çok güzeldi. Endülüs'te başlardı rüya, Kurtuba, Elhamra... Onun gözleri bir Endülüs sabahı benim gözlerim tedirgin bir Kudüs gecesi... Yollar uzun, mesafeler ırak, şiirler hazin, masallar mutluydu. Şimdi bunları sana anlatsam muhtemelen alay ederdin benimle, ben de içimde tuttum içten içe kanayan bir yara gibi. Rüyalarım sığmadı içime İçimden taştı masmavi bir nehir gibi. İkindi vaktinde saçlarıma değen serin bir rüzgara kapılıp yürüdüm... Yürüdüm... Yürüdüm... Yürüdüm... Metrelerin ölçemeyeceği kadar... Kaç asır yürüdüm bilmiyorum. Yollar aşındı, ben yoruldum... Sonra kuşlar göç etti göğümden, Ve sonra bir ağaç dibine oturdum. Ağaç kaç kere yapraklarını döküp tekrar yeşerdi saymadım. Kaç mevsim değdi saçlarıma... Kaç kervan geçti yanımdan, Kaç kere üşüdüm, Kaç kere terledim bilmiyorum. Kaç kere güldüm, Kaç kere ağladım. Kaç kere... Sonra gecenin en zifiri vaktinde parlak bir yıldız olup geceme aydı gözlerin... Sonra yüzüme yağmurlar yağdı... Maviydi yağmurlar, İlk defa mavi bir yağmur gördüm. Yüzümü göğe çevirdim baktım... Baktım... Baktım... Baktım... Bir ağaçın üstünde çaputlar ve benim baş ucumda bir mezar taşı... Taşın üstünde belirsiz bir yazı... Mavi yağmurlardan okunmuyor. Elimle siliyorum yazıyı... Nefesim kesiliyor. Bir papatya kokusu yayılıyor, bir sümbül kokusu ve ardından leylak... Bizim evimiz son duraktaydı. Senin saçların dar ağacı... Ben yedi soluk çekiyorum içime Yedi bahar, yedi çiçek mevsimi... Yazıdan çekiyorum maviye değen ellerimi... Ebced düşülmüş bir tarih... Mezar taşında adım... Gözleri maviydi Maviydi... Maviydi... Mavi....
Hikmet Kızıl
Hikmet Kızıl
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.