Gönderi

Biz Müslümanlar, -ben öyle görüyorum- Allah ile pek laubaliyiz! Zannediyoruz ki Cenab-ı Hak, oturduğumuz yerden isteyivermekle, hatırımız için ilahi kanunlarını değiştiriverir. Zavallı bizler… Çalışmadan, emek harcamadan, ‘amacına erişme hakkını’… böyle bir ümidi… kim veriyor sana? Müslümanlık galiba! (Öyle ya, Müslümanlar, Allah’ın sevgili kullarıdır!) Hani Müslümanlık bir uhuvvet (kardeşlik) husule getirecekti?… Hani nerede?… Bugün Müslümanlar kadar müteferrik (dağınık), bugün Müslümanlar kadar müteşeddit (katılaşmış) bir başka toplum var mı? Her tarafta Müslümanlık cehalet, Müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor… Hani Müslümanlık bize, dünya için hayat-ı tayyibe (temiz ve yüksek bir yaşam düzeyi) va’d ediyordu. Niye vermedi? İşte hep… hep bizim cehaletimiz yüzünden… Müslümanların hepsi cahil; Arab’ı cahil, Türk’ü cahil, Kürt’ü cahil, Arnavut’u cahil, hepsi cahil… Hepimiz igvaata (kışkırtmaya) kapılıyoruz. Hani, müminler kardeş idi? O halde nedir Müslümanların bu hali? 350 milyon mu, 400 milyon mu, cihanda bu kadar Müslüman var; hepsi hirman (nasipsizlik, mahrumiyet, yoksulluk) içinde yaşıyorlar. Neden? Biz diyoruz ki; ‘Müslüman’ız, o halde Allah bize tevfik (üstünlük, başarı) vermelidir.’ Demek sen Müslümanlığınla, Allah’ı minnet altında bırakmak istiyorsun! Ne kadar büyük bir cüret bu; ne büyük bir hamakat (ahmaklık) bu. Dünya, dünya olalı; gafletin, cehaletin, körlüğün ve de sağırlığın bu mertebesini, ne görmüş, ne işitmiştir. Ah biz alık Müslümanlar. Nasıl olmuş da bu kadar azim bir kitle, kötürümler gibi, histen, hareketten mahrum kalmış(ız)?… ‘Kanaat’i, ‘tevekkül’ü, ‘sabır’ı,… hepsini… hepsini yanlış anladık. Bize göre ‘sabır’, suret-i mutlakada ‘katlanmak’ demektir. Neye katlanmak? Her şeye… Daha doğrusu katlanılmayacak şeylere. Mesela zelil (aşağılık) olmaya, hakaret görmeye, dövülmeye, sövülmeye; özetle insanlık onurumuzu zedeleyecek musibetlerin hepsine. Aman Yarabbi. Kur’an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz. ‘Sabır’ katlanmak değil, göğüs germektir. Neye göğüs germek? Sonunda katlanılmayacak acılara katlanma ıstırabına mahkûm olmamak için; önceden her türlü şedaide (zorbalıklara), her türlü mezahime (sıkıntılara), mertçesine, insancasına göğüs germek. Hele de ‘tevekkül’ (Allah’a bırakıp, kadere razı olma)… ‘Tevekkül’, hiç bizim anladığımız mahiyette mi? Kur’an’ın gösterdiği, Hadis’in gösterdiği tevekkül, bütün esbaba sarıldıktan (tüm yolları denedikten) sonra olan tevekküldür. Biz cehaletimiz yüzünden, dinimizi bu hale getirdik. Dinimiz de bizi bu hale getirdi. İslam Dini, miskinlik (uyuşukluk) dini oldu…” Mehmet akif ersoy, bir vaazından..
··
18 views
Emir okurunun profil resmi
Çok güzel bir tespit.👏👏👏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.