Gönderi

112 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Nietzche bu kitabında ahlak, us, Sokrates gibi belli başlı problemlerin üzerinde durmuştur. Mesela Sokrates'e ilişkin eleştirilerine Sokrates'in kendini önemseyen bir soytarı olduğunu, dönemindeki alt tabakanın aristokrat gruplara karşı öcünü almak amacıyla diyalektiği ve ironiyi kullandığını ifade etmiştir.Sokrates'in diyalektiği sadece karşı tarafın haklı olmadığını ispatlamak amacıyla karşısındakini öfkelendirip çaresiz bırakmaya dayalı bir biçimi olduğunu söyler. Sokrates'in çirkin olmasından dolayı ruhunun da çirkin olduğunu söyler. Hatta şöyle bir olaydan bahseder yüz okuyan bir yabancı Sokrates'in yüzüne bakarak onun çirkinliğinin, şehveti ve ruhunun çirkinliğini sakladığını söyler ve Sokrates de siz beni tanıyorsunuz bayım diyerek karşılık verir. Sokrates ile birlikte düşük kesim tepeye çıkıyor. Şerefli insanın öncelikle kendini ispatlamak gibi bir çabası olamaz, bu yüzden Sokrates de böyle bir şey içerisine girdiği için Nietzsche'nin gözünde pek bir değeri yoktur. Sokrates'in kendini kandıranlar arasında en cin fikirli olduğunu söyler ve Sokrates'in idam edilmesini aslında kendisinin istediğini, Atina'yı kendisini öldürmeye zorladığını, bunu kendisinin seçtiğini zehiri kendi elleriyle aldığını söyler. O yüzden Sokrates'in uzun süreden beri hasta olduğunu söyler. Us konusunda Nietzsche, usun duyuların şahitliğinim sadece bir taklidi olduğunu ve akıl ile kavramada iddia edilen gerçekliğin boş bir kurmaca olduğunu, görünen dünyanın, gerçek dünyanın tek olduğunun söyler ve matematik, metafizik, tanrıbilim, ruhbilim, mantık gibi şeylerin gerçekliği kesinlikle söz konusu değildir. Bunlar geleneksel işaretler sisteminden ibarettir. Hatta Demokritos'un dediği gibi "gramere inandığımız için Tanrı'dan kurtulamıyoruz" der. Nietzsche, Platon gibi rasyonalist filozofların gerçeklik anlayışının ussal olmasını dört salvla çürütür. ( Syf. 32) 1. Bu dünyanın gözle görülür olduğunu gösteren nedenler onun gerçekliğini ispatlar. Onun dışında kalan gerçeklik kesinlikle ispatlanamaz. 2. Gerçek varlığa atfedilen özellikler aslında tamamen hiçliğin özelliğidir. Gerçek dünya dediğimiz şey somut dünyadır, görünen dünyadır. Mesela gerçek dünya, akılla kavranır, görünemez, kavranamaz dediğimiz zaman bunların hepsi birer hiçlik tanımlamasıdır. 3. Insanın içgüdülerinde bu dünyayı, yaşantımızı küçümseme gibi bir şey yoktur. Biz bu dünyada ki yaşadığımız olumsuzluklardan dolayı başka daha iyi bir dünya düşü kurmak isteriz. 4. Dünyayı gerçek ve görünen dünya olarak ikiye bölmek hristiyanca bir yozlaşmanın iddiasıdır ve belirtisidir. Nietzsche, ahlak konusunda da tutkuların bastırılmaması gerektiğini, bunun doğaya aykırı bir ahlak olduğunu söyler ve bir örnek verir: bir vahşi hayvan eğitmeni hayvanı evcilleştirmek için onun gücünü kırar, daha az zararlı hale getirir, kilisenin dini ahlakı da aslında buna benzer, insanı doğuştan zararlı ve vahşi olarak gördüğü için ahlak ilkeleri ile insanı daha zararsız hale getirmeyi amaçlar. Bu insana karşı saygısızca bir suçlamadır, yaşam güdüsünü karşıt bir durumdur. Bu açıdan baktığımız zaman Tanrı bir yaşam düşmanı gibi görünür. Bu yüzden Tanrı Devleti'nin başladığı yerde yaşam sona ermiştir. Sokrates, Platon gibi bazı filozoflar ahlaklı olmanın erdemle olabileceğini söylerler. Burada aslında neden ve sonuç birbirine karıştırılmaktadır ve buna usun çöküşü demiştir. Mesela din bize bunları bunları yaparsan mutlu olursun der ama aslında erdem, mutluluğun sonucu olmalıdır. İnsan Mutlu olabilirse ancak erdemli olabilir. İnsan güdüsel olarak çekingen bir tutum benimsememeli, tutkularını bastırmamalı ve yaşam güdüsü ile dolu olmalıdır ki erdemli olabilsin. Bütün bunlara baktığımız zaman kutsalsallaştırılmış olan, ahlak adı altında bizi kandırmıştır. Dinlerin temelinde cezalar ile bağlantılı bir hukuk sistemi oluşturulmak istenmiştir. Bununla insanları özgür bir şekilde yargılamak, cezalandırmak istenmiştir. Bunun için de her davranışın istenmiş olması gerekir. Yani bireyin özgür olması gerekir. Özgürlük dediğimiz şey de aslında dinlerin kendi hukukuna göre bizleri cezalandırmak için uydurdukları bir durumdur.Bu yüzden Hristiyanlık varolmanın suçsuzluğunu ceza ve suç yoluyla göstermeye çalışır. Bundan dolayı Hıristiyanlık bir cellat metafiziğidir. Hristiyanlık, insanın varlığını suçlayıp uğursuz sayan dışlayan bir dindir. Insan gereklidir, insan yazgıdır. Insan varlığından dolayı hiçbir şekilde suçlanamaz, sorumlu tutulamaz. Insan dinlerin tinselliğinden, Tanrı'dan kurtulduğu zaman özgürleşebilir.Ayrıca Nietzsche ,Platon'u Hristiyanlığın öğretilerinin oluşmasında büyük bir köprü görevi gördüğü için ondan eleştirir. Nietzsche doğal olmayan kendini öldürme yani intiharı ödlekçe ve zamansız bir ölüm olarak tanımlar. İnsan birinin aracılığıyla yada yüzünden ölmez, insan kendi kendini yıkar. Engel çıkarmak ya da doğmak elimizde değil ama bütün bunlara karşı bunlarla yaşayabilir ,yazgımızı sevebiliriz. İnsan severek yaşamalıdır. (syf95) Evlilik ile ilgili fikirlerinde ise modern insanda sevgiye dayalı evlilik kurumunun olmadığını, tamamen soyu sürdürmek güdüsüyle yapıldığını, egemenlik güdüsüne dayandırıldığını, ailelerin bunun üzerine kurularak aile içindeki bireylerin ve çocukların kullanıldığını, modern dünyada evlililiğin anlamını yitirdiğini savunmaktadır.
Putların Alacakaranlığı
Putların AlacakaranlığıFriedrich Nietzsche · Say Yayınları · 20146.2k okunma
·
43 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.