Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

724 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
80 günde okudu
Bir Manifesto Olarak: Tutunamayanlar
‘’Selim öldü. Selimlik de ölmüştür.’’ Ve her başlangıç, taze bir yaşamla ortaya çıkarken, Bir ölümden doğdu bu roman. Bu ölümle doğuşun sebebi, Atay’ın her daim üzerinde düşündüğü ve ölene dek de bundan vazgeçemediği (yarım kalan kitabı, bazılarımız için hala kabuk bağlamaz bir yaradır) bir kavramdı. Bu kavram, bizzat Atay’ın da ifade ettiği üzere ve en yalın haliyle ‘insanı anlatmak’tı. Ya da insanlığın ölüşünü, onun nasıl yavaşça hiçliğe sürüklenişini anlatmak. Bunu da esasında bir ayna yardımıyla yaptı, bakanın kendisini en çarpıcı haliyle çırılçıplak gördüğü acımasız bir aynaydı bu. Ama aynayı tutan el Atay’ın eli olunca, razıyız bütün çarpıklığımızı, düşkünlüğümüzü seyretmeye. Çünkü bizi bizden daha iyi bilir, sustuklarımızın söylediklerimizden daha çok olduğunun hayli ayırdındadır. Gizlerimiz, saklanışlarımız öyle dokunur ki ona, bütün susuşlarımızın intikamını almak istercesine kendisini ortaya koyar, en hassas ayrıntılarına varana dek anlatır kendisini. Hatta iş öyle bir raddeye varır ki, Atay’ın kendisini bu kadar açık etmesine bir noktada şaşırırız bile. Ama bana öyle geliyor ki, yazma sırasında eksik bir şeyler bırakmak istemiyor insan. Kendisini öyle bir veriyor ki, gerçek hayattaki eksik kalmışlığının onulmaz acısını sayfalarda da yaşamak istemiyor. Bari sayfalarda tamamlanayım istiyor. Ve kendisini anlatırken, aynı zamanda da her birimizi anlatıyor bu anlamda. Türk aydınının yalnızlığından tek erdemi özenmek olan burjuvaziye, elin yabancısından yurdumun köylüsüne, dokunmadığı kesim kalmıyor. Tüm ikiyüzlülüklerini bazen hüzünle, bazen kıvrak bir alayla; ama her şekilde sertçe vuruyor yüzlerine. Bireyi anlatırken toplumsal konulara da asla yüz çevirmiyor. Amansızca saldırıyor devlet bürokrasisine, satır aralarından dem vuruyor gelir adaletsizliğine, kurumların rüşvet bataklığına nasıl battığını, hademesinden müdürüne kadar dönen bütün çarkları seriyor gözler önüne. Ve toplumun yerleşmiş bütün saçma adetlerine karşı çıkıyor, kabullenemiyor hiçbirini. Bunları kimi zaman açıkça, kimi zaman da hissettirmeden ince, kıvrak bir alayla yapıyor. Ama herkes nasibini alıyor Atay’ın kaleminden. Çünkü herkes susuşlarının, duygusuz oluşlarının bedelini ödemeli! Çünkü biliyor musunuz, bu susuşlar öldürdü Selim’i, bizi. Fakat sonra… Öylesine çok herkesten hesap sormak istiyor ki, sonunda kimseden hesap soramaz hale geliyor. Herkes kayıtsızca normal yaşantısına devam ederken o kendisini yiyip bitirişiyle, tükenişiyle kalıyor. Kendisinin de ifade ettiği üzere, tükenmez kalemlerin yazdıklarını silmeye çalışırken tükenen bir silginin kederli kaderini paylaşıyor. Canım Oğuz’um, kabullenemez, isyan eder de, her seferinde yeniden aynı düş kırıklıklarının içinde bulur kendisini. Yine de nereden geldiği bilinmez bir gayretle ayağa kalkar, Oğuzca bir vakarla aynı döngüyü tekrarlamaktan asla geri durmaz. Ve tüm bu kırılmışlığın içerisinde,
Korkuyu Beklerken
Korkuyu Beklerken
kitabındaki bir öyküsünde yer alan şu sitemli niyazı gelir hatrıma: ’’Allahım diyorum, bizi hangi dünyada muzaffer kılacaksın?..’’ Ve tüm bu anlatışlarını da farklı tekniklerle kuruyor, alışılmış kalıpların dışında seyrediyor. Noktalama işareti konmadan süren sayfalar, özgeçmişleri anlatan uzun şarkılar, serpiştirilen şiirler, tarihi kurmacalar, alabildiğine renkli hayaller, kurulan, kurulduğu gibi altın çağını yaşayan ve daha bu çağ bitemeden yıkılan kerhane imparatorlukları, İsa Mesih’in ikinci gelişini bekler gibi Selim’i beklemeler, bekleyişler... Ah bir gelseydin eğer, işte o zaman insanlığın kurtuluşuna nasıl da inanmıştık, nasıl da o zaman tamamlanacaktı bir şeyler… Fakat Selim öldü. Selimlik de ölmüştür! Ve işte, en derin hesaplaşmalarla örülen bu kitap; yitirilen o güzel dostun arkasından tutulan umarsız yasın destanıdır. Tüm duyarsızlıklara karşı açılan kutlu isyanın bayrağıdır. Ve her bir tutunamayanın her çağda kıvançla söyleyeceği bir diriliş şarkısıdır. Her zaman da bu böyle olacaktır. Yazımın sonuna yaklaşırken, Oğuz Atay’ın diğer kitaplarını okuyanlar, onun her kitabı arasında çokça ortak noktalar, benzeşimler, metaforlar bulduklarını fark etmişlerdir. Bu benzerlikleri rastlantısal nedenlere bağlamak elbette doğru olmaz. Çünkü Atay, satırlara ve belki de çoğu zaman fark edemediğimiz üzere satır aralarına itinayla yerleştirir kendisini. Kaleminin mürekkebinden çok ruhunun istençlerini, hüzünlerini, heyecanlarını akıtır sayfalarına, böyle işler cümlelerini. O satırlarda var olur, kalem dostlarıyla yaşar. İşte bundandır ki Oğuz Atay’ın kitaplarını okumadan önce Oğuz Atay’ın kendisini okumaya mecburuz. Aksi halde ne yazık ki okumalarımızın da anlamı bir hayli sönük kalacaktır. Fakat dikkatinizi çekmek isterim ki, ‘tanıyın’ kelimesi yerine özellikle ‘anlayın’ demeyi tercih ediyorum. Çünkü kimi insanlar vardır, onlar asla kendilerini tanıtmak çabasına düşmezler. Onlar sadece en basit haliyle ‘anlaşılmak’ isterler. Oğuz Atay da bu kutlu azizlerden biridir. Bundandır ki yazımın sonunda benim de tavsiyem bir ricaya dönüşecek, Atay’ın bu nazik dileği çerçevesinde şekillenecek. Ben Oğuz Atay'ı okumanızı değil, bilakis onu anlamanızı temenni ediyorum. Çünkü: ‘’Cennet, muhallebiden duvarlar demek değildir sayın yetkili. Cennet, insanların birbirlerini dinlemeleri demektir. Birbirlerine aldırmaları, birbirlerinin farkında olmaları demektir.’’
Oğuz Atay
Oğuz Atay
/
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
Tutunamayanlar
TutunamayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202062,1bin okunma
··
380 görüntüleme
Gül okurunun profil resmi
İncelemenin muhteşemliği bir yana şu satırlar bir yana derim: " Fakat dikkatinizi çekmek isterim ki, ‘tanıyın’ kelimesi yerine özellikle ‘anlayın’ demeyi tercih ediyorum. Çünkü kimi insanlar vardır, onlar asla kendilerini tanıtmak çabasına düşmezler. Onlar sadece en basit haliyle ‘anlaşılmak’ isterler." Oğuz Atay'ı gerçekten 'anlamış' insanın satırları olur bunlar ancak. Kitabı okuduğumda Atay müthiş bir nakış ustası demiştim. Hayatı, toplumu, bireyselliği, yalnızlığı, anlaşılamamayı ve dahi kendini nakış nakış dokumuştu kitaba. Her ne kadar 'kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor' dese de aslında onun en iyi yaptığı ve en çok sevdiği şey kelimeleri ilmek ilmek işlemek. Ama bununla kalmayıp urgan gibi ilmek ilmek işlediği bu kelimeleri, katman katman yazdığı bu satırlarda her bir katmana indiğinde mutlaka birinin boynuna dolaması. Ve bundan burjuvazinin de toplumun da aydın kesimin de mutlaka nasibini alması. Ayna metaforu kullanmışın bir cümlende. Sana çok sevdiğim ve senin de beğeneceğini düşündüğüm
Kaçan Ayna
Kaçan Ayna
kitabını tavsiye ediyorum. Yani bence beğenirsin. :) Yüreğine, kalemine sağlık çok iyi bir yazı olmuş. Atay severler adına teşekkürlerimi sunuyorum. :)
Batuhan okurunun profil resmi
Oğuz Atay'a ayrı bir değer veren insanların beğenisi de ayrı bir hoş oluyor, çok sağ ol Gül :) Kitabın böylesine çok katmanlı oluşu beni de çok etkilemişti. Okuduğum sıralarda zaman zaman içimden, ''Neden başka kitaplara gereksinim duyuyorum ki sanki, aradığım her şey Tutunamayanlar'ın bu katmanları arasına itinayla yerleştirimiş zaten.'' diye düşünmüştüm :) Ama yine de Kaçan Ayna'yı tabi ki ihmal etmeyeceğim. Tekrar teşekkürler :)
1 sonraki yanıtı göster
Semih Doğan okurunun profil resmi
Yıllar önce seninle son görüştüğümüzde de Oğuz Atay okuyordun, bugün de Oğuz Atay okumaya devam ediyorsun. Bir yazarı tutkuyla sevmek budur. Bir gün Oğuz Atay'ı mutlaka tekrar okuyacağım. Çünkü okuduğum 3 kitabı da aklımda kalmamış. Sanırım o zamanlar "anlamak" için yeterli değildim. Özellikle https://1000kitap.com/MadameAdeline ile birlikte bir hayli eksik olduğumu düşündürttünüz son günlerde. Bu incelemenin yıllardır tuttuğun notlarının derlemesi olduğunu da belirtseydin keşke :) Eline, emeğine sağlık Batuhan.
3 önceki yanıtı göster
Batuhan okurunun profil resmi
Oğuz Atay'a karşı yıllar önceki tutkum nasılsa, inan şu an daha azına sahip değilim Semih :) Hatta birtakım duygular oturunca, belki de anlamak sanatına daha bir vakıf olunca daha güzel bir hal aldı her şey. İkinci geliş Semih, ikinci geliş çok önemli. Kitapta zaman zaman İsa Mesih'in ikinci gelişine atıflar vardı. Selim'i de biz aynı şekilde ikinci kez bekledik. Gelseydi, belki her şey tamamlanacaktı. O yüzden belki biz de Tutunamayanlar'a 'ikinci kez' gelmeliyiz, eksik kalmış bazı şeyleri tamamlayabilmek için :) Esra da öyle bir okudu ki, hem okudu hem de kitapla savaştı. Bir ara kitabı bırakıp sadece benimle savaştı. Acayip şeyler oldu ama sonunda nihayete erdik. Ha-ha Esra :))
1 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Demet okurunun profil resmi
Tebrik ediyorum incelemeniz için👏🏻 Turgut Özben, bizi anlamakta zorlandığımız bazı hisleri bilmemek istediğimiz bir vaziyette tanıştırdı Selim ile, öyle bir kitap ki okuyunca ne anlatmışki şimdi diyebilecek kadar tanımamış olmak isterdim o hüznü..
Batuhan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :) Kitabı ikinci kez bitirdiğim halde hala bir eksik kalmışlık hissediyorum. Belki de böyle olması gerektiği için böyle hissediyorumdur. Bilemedim...
Enes okurunun profil resmi
Abi gerçekten muhteşem bir inceleme tebrik ediyorum🙏🏻 Tutunamayanlar kitabi için inceleme ödevim var ve bana çok güzel bir yol gösterici oldu yazın, incelememde değinmek istediğim her şeyi yazmışsın. Kaleme alacağım mükemmel bir inceleme buldum sayende. Hakkını helal et☺️
Batuhan okurunun profil resmi
Helal olsun ne diyeyim :) Ama kendi yorumlarını da kat bence, senin görüşlerin de eminim değerlidir :)
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.