Gönderi

Tapınak Şövalyeleri
Kudüs, İsa'nın doğduğu yerdi ve kutsal bir topraktı. Hıristiyan Avrupa halkı Kudüs'ün ne pahasına olursa olsun "İsa adına" mutlaka ele geçirilmesine inandırılmıştı. Ama konu sadece din değildi. Dogu'da yaşayan Müslüman halklar refah içinde yaşarken Batı'daki Hıristiyanlar sefalet içindeydiler. Doğu'nun zenginliği Batı'nın gözünü kamaştırıyordu. Doğu'da Müslümanlar Hıristiyanlara ve Musevilere karşı hoşgörü içindeyken Batı'da Hıristiyanlık dışında bir gerçeğin kabul edilmesi mümkün değildi. Ortaçağ bağnazlığı en üst seviyesindeydi. 1095 yılında Papa Il. Urban, Müslümanlara karşı Kutsal Savaş'ı ilan etti. Savaş kazanıldığı takdirde Roma İmparatorlugu'nun tüm kültürel mirasına oturan Vatikan, kavuştuğu güç ile imparatorluğunu mutlak kılacaktı. 1099 yılında Kudüs ele geçirildi. Kudüs'te yaşayan kimi kaynaklara göre 50 kimi kaynaklara göre 70 bin Müslüman ve Musevi (erkek, kadın, çocuk) acımasızca öldürüldü, tecavüze uğradı. Bu kolay kolay sonu gelmeyecek bir savaştı. Böylesi bir savaşta ise yenilmeyecek ve hayatını rahatlıkla riske atabilecek kişiler, rahiplerden başkası değildi. Orta Çağ'da iki yüz yıl boyunca güçlü bir dinsel tarikat olan Tapınak Şövalyeleri, 1096 yılında ki Kudüs'e düzenlenen 1. Haçlı Seferi'nin ardından 1119 yılında Fransız asil Hughes de Payens tarafından kuruldu ve Kudüs Kralı Il. Baldwin, Hz. Süleyman'ın Tapınağı'nın harabeleri üzerinde kurulmuş bir tapınağa Payens ve adamlarının yerleşmesine izin verdi. Tapınak Şövalyeleri, hem asker hem din adamı idi. Çok sıkı ve çok sert bir eğitimden geçerek seçiliyorlardı. Tarikata katılımlarından sonra da sıkı kurallar aynı şekilde devam ediyordu. Ama bu inançlı kişileri aynı amaç uğrunda tutabilmenin en önemli yolu ise aralarında bir kardeşlik bağı kurabilmekti. Hıristiyanların yönetimde olduğu her ülkede örgütlendiler ve her ülkenin başı Master olarak adlandırılıyordu. Master'ların başında ise Grand Master yer alıyordu. Grand Master, Doğu'da yapılacak savaşları ve Batı'nın bu savaşlara olan parasal katkısını planlıyor, krallara, asillere ne kadar para ödeyeceklerini ve ne yapmaları gerektiğini söylüyordu. Tapınak Şövalyeleri'nin başı olan Grand Master, Papa'nın otoritesinin üzerine bir güce kavuşmaya başlamıştı. Tapınak Şövalyeleri, kalın zırhlar giyen, keskin kılıçlarla kuşanmış gözüpek kişilerdi. Birbirlerine kardeş derlerdi ve Üzerlerinde "Hıristiyan dayanışmasının sembolü sayılan" kırmızı bir haç sembolü bulunurdu. (Belki bugün bir yardım kuruluşu olan Kızıl Haç'ın da aynı sembolle ifade edilmesinde bir benzerlik olabilir.) Hiç evlenmezler, okuma yazma bilmezler, genellikle gelir durumu iyi ailelerden değil, yoksul ailelerden gelirlerdi. Tapınak dışında bir yerde yaşamayan bu kişiler savaşta öldüklerinde ise doğrudan Cennet'e gideceklerine inandırılmışlardı. Bütün bunlar örgütün tek bir emir komuta altında yönetilmesini kolaylaştırıyordu. "Savaşan kardeşler"in yanında "hizmet eden kardeşler" de vardı. Bunlar aslında sivil yaşamda olan ve örgüte çeşitli şekillerde destek veren önemli pozisyonlarda bulunan kişilerdi. Bu kişiler evli olabilirlerdi. Örgüt içi hiyerarşide yerleri savaşçıların arkasında idi. Örgüt ile anlaşma imzalarlar ve her koşul altında ve bedeli ne olursa olsun örgütteki kardeşlerine yardımcı olma sözü verirlerdi. Tapınak Şövalyeleri'ni hem korkutucu hem de ilginç kılan "kardeşlik duygusunu devam ettirmeye" yönelik seremonileri ve sahip oldukları iddia edilen sırlardı. Zira Kudüs'e yerleştikten sonra Hz. Süleyman'ın Tapınagı'nda gizli bilgiler buldukları, Musevi mistizmi olan Kabala'dan etkilendikleri, Müslümanlarla savaşsalar bile geceleri her iki tarafın da ileri gelenlerinin aslında buluşup gizli bilgileri değiş tokuş ettikleri söyleniyordu. Tapınak Şövalyeleri belki de tarihin ilk finansman uzmanları ya da bankacıları idi. Kudüs'e seyahat edecek olan siviller mallarını, paralarını, mücevherlerini belli bir miktar bağış karşılığında örgüte teslim eder, örgüt bu kişilere bir kupon verir ve Kudüs'e varıldığında ise kupon karşılığında teslim edilen şey geri verilirdi. Teslim eden kişi yolda ölür ise teslim ettiği şeyler genellikle örgüte kalırdı. Tapınak Şövalyeleri zaman içinde hem askeri hem de parasal açıdan güçlü bir örgüt haline geldiler. Hıristiyan aristokrasinin ve Vatikan'm yarattığı bu güç bir sonra kabına sığmaz oldu ve devlet adamlarını bile rahatlıkla tehdit edebilecek güce kavuştu. 1147 yılında tüm dünya üzerinde 3,468 kale mülkiyetlerine geçmişti. 1215 yılında Tapınak Şövalyeleri'nin desteğini arkalarına alan İngiliz soyluları, monarşinin gücünü sınırlayan tarihi Magna Carta belgesini rahatlıkla İngiliz Kralı'na imzalatabilmişlerdi. Tapınak Şövalyeleri'nin sahip olduğu gücün bir gün her krallığa ya da Vatikan'a yönelmesinden korkan Fransız Kralı Güzel Philip (IV. Philip) ve dönemin Papası V. Clement, gizli bir plan yaptılar. Ekim 1307'de Fransız Kralı Güzel Philip şövalyeleri toplantı bahanesi ile denetimindeki bir kaleye çağırıp yüzlercesini bir anda yakaladı ve birçoğunu işkence ile öldürdü. Ardından bir insan avı başlatıldı. Hayatta kalan Tapınak Şövalyeleri yaşamlarını kurtarabilmek ve kültürlerini devam ettirmek için yeraltına indiler ve Papa'nın denetimi dışında olan iskoçya'ya kaçtılar. Papa V. Clement Tapınak Şövalyeleri'ni 1312'de yasakladı ve yakalananlar engizisyonun agır eziyetlerle dolu sorgulamasına tabi tutuldular. Bir kısmı da halk önünde yakıldı. Tapınak Şövalyeleri'ne engizisyonda yönlendirilen suçlamalardan biri de "kedileri idolize etmek, kedilere tapınmak ve kedilerden ilham almaktı." Tapınak Şövalyeleri'nin bir kısmı Engizisyon'un agır işkencesi altında bu suçlamayı kabul ettiler. Kediler belki de gerçekten Tapınak Şövalyeleri'nin ilgi alanına girmişti ama kedileri şeytan ile bir tutan dönemin bagnaz Hıristiyan anlayışının saldırganlığı sadece kedilere degil kedilere ilgi duyanları da şiddet çemberi içine alıyordu. Tapınak Şövalyeleri, Ortaçag'da öldürülen milyonlarca kediyle aynı kaderi paylaştılar.
·
20 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.