Gönderi

- Birbirimize yazmayı artık bırakmamız gerektiği iyi bir fikir olmasaydı, korkunç derecede yanılmış olurdum. Ama yanılmıyorum Milena. - Senden söz etmek istemiyorum benim meselem olmadığı için değil, benim meselem; yalnızca bundan bahsetmek istemiyorum. Veda etmiyorum. Pusuda bekleyen yerçekimi beni tümüyle aşağı çekmediği sürece bu bir veda değil. Ama sen yaşadığına göre, bu nasıl yapılabilir ki? Bir patlama ve geçiyor, bir kısmı geçip gitti, ama onu açığa çıkaran güçler içimde sürekli depreşiyor, öncesi ve sonrası, hayatım, varlığım bu yeraltı tehdidinden besleniyor, o biterse bende biterim, bu benim kendimi hayata var etme biçimim, o sona ererse, bende hayatıma son veririm, insanın gözlerini kapaması kadar kolay ve doğal. - Birbirimizi tanıdığımızdan beri orada durmuyor mu bu, eğer orada olmasaydı, bana şöyle gözünün ucuyla olsun bakar mıydın? - Bak Milena, nasıl da kontrolden çıkmışız, sırf kötülük olsun diye insanı yutmayan bir denizde oradan oraya savruluyor, gibiyiz. - Sevgilim, dünyayı dolaşan bir ateş sütunudur. Şimdi sarıyor beni. Ama sardıklarını değil, görenleri sürükler ardından. - Ne güzel, ne güzel Milena, ne güzel. Hiç birşey mektubundan yükselen huzur, güven, berraklık kadar güzel olamaz. - Dün seninle konuşurken bir çocuk gibi içten ve ciddiydim; sen de bir anne gibi anlayışlı ve ciddiydin, her şey böyle sürüp gidebilirdi, sadece yazmamamının sebebini öğrenmen gerekiyordu, hasta olduğunu,  yattığını düşünemezdim sürekli, küçük odanda, dışarıda sonbahar yağmuru, sen yalnızsın, ateşin var. - O güzel telgrafınız geldi, gecenin, bu eski düşmanının karşısında teselli kaynağı olan mektubunuz. Eğer gecenin sonuna kadar kifayet etmezse, bu sizin değil, gecelerin suçudur. - Nedense artık sana hiçbir şey yazamıyorum; yalnızca bizi, kalabalık dünyanın ortasında bizi, yalnızca bizi ilgilendiren konular hariç. Yabancı olan her şey, yabancı kalıyor. Haksızlık bu! Haksızlık! Ama dilim dönmüyor ve yüzüm koynuna yaslanmış. - Milena, sanki bir alarm zilinin altında oturuyormuşum gibi tir tir titremeye başlıyorum, okuyamıyorum ve sonuçta yine de okuyorum bu mektupları, susuzluktan ölmek üzere olan bir hayvanın su içmesi gibi, yanı başımda korkuyla birlikte, altına girip sinebileceğim bir mobilya arıyorum, köşe bir yerde kendimden geçmiş bir vaziyette, nasıl bu mektupla gürültüyle girdiysen içeri, geldiğin gibi pencereden uçup gitmen için titreyerek dua ediyorum, kasırgayı odamda tutamam ki..
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.