Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

168 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Her öykü Yekta Kopan’a ait bir söz ile başlar ve farklı bir yazara ait söze yer verilir. Toplamda 163 sayfadır ve 6 hikayeden oluşur. Hikayelerin tümünde bir baba-oğul var. Kaybedilmiş, özlem duyulan bir baba ve onu hüzünle anımsayan, anılarını zihninde yaşatan bir oğul. Eserde bir çok kitaba ve yazara gönderme yapılmış, yeni okuduğum Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabını kahramanımızın elinde görünce bir mutluluk kapladı içimi. Onun dışında Burges, Sabahattin Ali "Kürk Mantolu Madonna".. George Orwell, Oğuz Atay, Albert Camus gibi çokça eserin ve yazarın adına da yer verilmiş. Bundan sonraki kısım bolca spoi içerir benden söylemesi :) SARMAŞIK HİKAYESİ "Aynı ormanın ağacıymışım, yokluğunla budanan." cümlesi ile başlar. Yaşadığı hayatla sürekli didişen, aynı mahallede bir üçgene hapsolmuş ve hayata yenik düşen sıradan insanın dramı çok etkileyici bir dille ifade edilmiş. Kayıp olan Goncagül isimli mahallenin kedisini arayan bir adamla beraber bir anda kedi arar hale gelinen muhteşem bir öykü. Babasıyla yeşil evin bahçesinde yüzleşen bir oğul. Kedi metaforu ile başlayan hikaye bir çocucuğun Yeşil Ev denilen metruk bir binada babasıyla iç hesaplaşmasını samimi bir üslupla anlatıyor. "Kendisi için kalmamı istiyordu. O benim için kalmamıştı. Ona çok ihtiyacım olduğunu biliyordu, ağladığımı biliyordu, ama kalmamıştı. Gitmişti.Ben aynı şeyi yapmayacaktım. Gitmeyecektim. "s. 27 Bir çocuk için ne büyük travma sürekli içen, eve geç gelen, anneyle kavgada sınır tanımayan, çocuğuyla ilgilenmeyen bir baba... " Bir kere! Hayatında bir kere masal okudun, onda da körkütük sarhoştun. O kadar sarhoştun ki senin o Yedi Cücükler tek tek Yamuk Prensesin koynuna giriyordu. " s. 32 Evlilik kurumunun da masaya yatırıldığı enfes hikaye özünde birbirinin hayatını zapt eden çiftleri sorguluyor. Baba ve oğulun aynı kaderi yaşamaları :( Kayınpederin maddi hükümranlık kurması, bir ara oğlunun velayetini bile isteyecek cüreti göstermesi, kitapları satmayan ve ilgi görmeyen bir yazar için ağır travmalar. "Babanın oğlusun işte. Sen de başaramadın benim gibi." s. 41 baba oğulun kaderini ortak kılıyor. PORTOBELLO 22 HİKÂYESİ "Sustum anadilim sensizlik oldu." cümlesi ile başlar. Her şeyi sermaye gören bir dönemin çocuğu olarak yetişen kadın oyuncu Yekta ile yazar Yekta'nın keşisen hikayeleri keyifliydi bir o kadar da aslında hüzünlü. İki Yekta'nın Londra'da karşılaşmasına vesile olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabı, George Orwell'in evi, Maria Puder ile Kürk Mantolu Madonna, Lois Borges, Bu hikaye bittiğinde kitapta da bahsi geçen Kürk Mantolu Madonna kitabının izlerini gördüm. Yazar Yekta ölüm haberiyle geri dönerken, kadın Yekta ne olduğunu bilmeden Maria Puder gibi kalakalır. Güzel sözler de var eserde :"Hala inatla, solmuş bir Rock grubu tişörtünün içine saklıyorum babamın öğütlerini." s. 69 Babasının ölüm haberini alan Yekta yıkılır:"O günden beri ölen biri için kaybettik denmesinden nefret ediyorum. Kaybetmeseydiniz o zaman diye bağırmak, küfretmek istiyorum..." s. 73 Ölümün hele de anne veya babanın ölümünün insanda yarattığı duygu karmaşası üzerinden insan ilişkilerini irdeleyen hüzünlü bir hikaye. KIRMIZI HİKÂYESİ " Ben senin duygusal özetinim." cümlesi ile başlar. Yine baba-oğul izleminde bir öyküyle karşı karşıyayız. Baba özlemi duyan erkek evlat. Babasının anıları içinde İstanbul'da dolaşan bir hikaye kahramanı. İki eski dost olan kahramanımız ile Ayfer'in buluşup İstanbul sokaklarında sağlam bir gözlem gücüyle İstiklal, Tünel, Pangaltı, Radyoevi görerek Muzaffer Köroğlu'nun dükkanına giderler. Muzaffer Bey de şahsına münhasır biri olarak Muzaffer Halası ve gençlik hatıralarını aktarırken fiziksel görüntüsü de aktarılır :73 yaşında, zayıf, kırmızıya çalan derisi ile tezat oluşturacak ölçüde beyaz bakımlı ellere sahip olduğu belirtilir hikayede. Muzaffer Köroğlu'nun dükkanında Edward Hopper'in ünlü Nighthawks tablosunu seyre dalarlar. Köroğlu'ndan Berkin anılarını dinlerken kahramanımız Ayfer'in pür dikkat dinlemesine hayran kalır, şu cümleler geçer içinden :"İnsan kendi hayatını bile ancak iyi bir hikayede okuyunca anlayabilir." s. 97 Kahramanımız bulunduğu ortama dahil olamaz, Muzaffer'in anlattıklarını dinleyemez bile, kendi alemindedir. Kırmızı elbiseli kadın, kadının saçlarının kızıl derken kahramanımız kırmızının güzelliği üzerine düşünmeye başlar. Muzaffer Köroğlu, Edward Hopper'in meşhur Has tablosunun orijinal eskizini getirip gösterir. Tüm servetini bu eskize yatırmış bir de kredi çekmiştir. Gazetelere ise şöyle bir haber düşmüştü:İstanbullu küçük esnafın Edward Hopper tutkusu. S. 99 BATTANİYE hikayesi Adını bilmediğim kuşlar uçuyor üstümde cümlesi ile başlar. Ne mutlu olabilmiş ne mutsuz olabilmiş bir baba. İçine kapanık, sevgisini göstermeyi bilemeyen bir adamın hüzünlü hikayesi Battaniye. Balıkçıya giden bir aile(Ezgi, baba ve babaanne) ve bu balıkçıda hatırlanan baba yine karşımızda. "Babam yaşarken... Babamın sağlığında da gelirdik bu balıkçıya."... "Şu devasa pervaneler senin ruhundan kalan parçaları da savurmuştur baba..." 109s. Bir baba olarak da kendini sorgulayan kahramanımız kendini sis bulutunun içinde hissediyor zaman zaman kendi ifadesi ile tuhaf olduğunu düşünüyor. Balıkçı çıkışı sessizlik içerisindeki baba ile evlerine giden Ezgi ve babaannesi gecenin sonunda kötü bir sürpriz yaşarlar . O satırları okurken içiniz burkulur. Elinde olmadan empati kurup geç olmasın diye sevdiklerini arama ihtiyacı hissedersin. KERTENKELE Hikâyesi "Ancak o zaman cesaret edebileceğim uyumaya." sözüyle başlar. 8 kısa bölümden oluşan hikaye, karısının kazada ölümüne neden olan bir eşin iç hesaplaşmasından oluşuyor. Bölümlerde eşinden sonra ilk sokağa çıkışıyla başlıyor, kaza zamanını anımsıyor, evliyken arkadaşının onlara gelişini anımsıyor, balıklarını anımsıyor. Hikayenin sonunda da balıklarını da aldığı Orca Akvaryumuna gider ve kendini yenileyen bir hayvan olan kertenkele alır. İYİ UYKULAR HİKÂYESİ "Dıyulmayı bekleyen bir yankıyım artık." sözüyle başlar bu hikaye. Ölen babaya olan özlem ve sitem dolu bir mektup tarzında yazılmış hikaye harika bir monolog örneği diyebilirim. "Hani düğünleri ve cenazeleri sevmezdik ya baba - oğul, tam da sevgisizliğimize layık bir uğurlama oldu, onu bil yeter." s. 148 Babasına benzemekten korkan bir çocuk ve tıpa tıp babasına benzediğini farkeden ve bunu hazmetmeye çalışan bir çocuk. Babasının gençliğini Albert Camus ve Oğuz Atay'a benzeten kahramanımız babasına Albert Atay adını verir ve babasına benzemek için o dönem elinden geleni yapar. Oğuz Atay'a da çokça gönderme yapılan hikayeye bayıldım:"Seni artık değiştirmem mümkün değil babacığım ;bu nedenle kendimi de değiştirmenin mümkün olacağını sanmıyorum." s. 158 Babasının ölümünü kabullenemeyen kahramanımız babasına şundan dert yanar ki insanı hüzne boğar ifadeler :"Sen öldüğünden beri uyuyamıyorum baba." "ve hani ben seni kurtaramadım ya..."
Bir de Baktım Yoksun
Bir de Baktım YoksunYekta Kopan · Can Yayınları · 20181,023 okunma
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.