Gönderi

244 syf.
9/10 puan verdi
Uzaydan, Dünyaya Bakış
1994 yılında yayımlanan Kassandra Damgası, Aytmatov'un roman mekanı olarak Sovyetler Birliği ve Kırgızistan dışına çıktığı ilk romanıdır. Bu manada Aytmatov'un o zamana kadarki bütün eserlerinden farklı bir tarzda ortaya çıkmış bir romanıdır. Amerikalı bir fütürolog olan Robert Bork ile Rus bir astronot olan Andrei Filofey'in karşılıklı hikayeleri vardır romanda. Dünyanın kötüye gidişini, çevre sorunlarını, insanlığın temel meselelerini, savaş ve açlığı kendine dert edinen büyük usta, Yunan mitolojisindeki Kassandra lanetini sembolize ederek bir modern zaman romanı çıkartmıştır. Yunan mitolojisindeki bir tip olan Kassandra, lanetlenmiştir ve kehanetleri doğru çıksa bile kimse tarafından dinlenmemektedir. Bu romanın Kassandra’sı, bir astronot olan Filofey, yani Andrei Kriltsov’dur. Uzaydaki görevinden dönmeyi reddeden ve orada kalıp kendine uzay rahibi diyen Kriltsov bir şey bulur. Buna göre dünyaya yolladığı ışınların etkisiyle, “Ana rahmindeki ilk haftalarında insan embriyonu, hayatta kendini bekleyenleri hissetme ve bu kadere tepki gösterme yeteneğine sahiptir eğer bu tepki olumsuzsa embriyonlar doğuma karşı koyuyorlar.” Hatta anne adayının alnında sivilce gibi bir işaret, bir damga çıkıyor ortaya. İşte Filofey, Papa’ya yazdığı bir mektupla bunu bütün dünyaya açıklar ve bu andan sonra dünyada büyük bir kaos çıkar. Filofey ve onun kehanetini destekleyen Robert Bork bir anda lanetli kişiler ilan edilir. Roman bazı bölümlerde adeta bir Aytmatov, makalesine dönüşüyor. Onun dünya ve insanlık hakkındaki görüşleri kendisine epeyce yer buluyor. Ömrünün ilk yıllarında elinden çok çektiği ancak SSCB döneminde açıkça eleştirmediği Stalin’i burada sıkça anar mesela. Hatta onu, Hitler ile aynı kefeye koyar. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nda iyilik, kötülüğü yenmemiştir maalesef. İki kötünün kapışmasında Stalin’in tarafı kazanmıştır. Bu iki katil için “Kötülükte kardeşleşen bu iki kişi…” tabirini kullanır ve devam eder: “Bu anlamda bize çok şey söylemeye muktedir olan Stalinhitler veya tam tersi Hitlerstalin dönemi hala hafızalardan silinmemişken elde meşale ile geçmişinin derinliklerinde dolaşarak, ölü simaları aydınlatmaya değer mi?” Maalesef kötülüğün devam eden bir şey olduğunu ifade ediyor ve “dünyada iyilik az kötülük fazla” diyor. Kitlelerin linç kültürüne yatkınlığından bahsediyor. Ancak buna rağmen bilim insanlarının gerçeklerden bahsetmesini, siyasi baskılardan etkilenmemesini, popülizm yerine bilim üretmesini, haktan asla vazgeçmemesini ifade ediyor. Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel’de oluşturduğu unutulmaz mankurt tiplemesine, bu eserinde daha evrensel bir tipleme ekleniyor: İskrod yahut iksfert. Kurguda, Sovyetler Birliği döneminde bu tarz çocukların dünyaya getirilmesinin planlandığı anlatılıyor. Romandaki belli başlı dört karakter bize farklı kişilikleri sembolize eder. Buna göre ABD Başkan adayı Oliver Ordok, acımasız ve yalancı politikacı tipidir. Hatta Ordok, Macar asıllıdır ve Macarcada ordog, şeytan demektir. Siyasi ihtirası ve koltuk elde etmek için hiçbir ahlaki değeri olmayan bir politikacı tipidir ve dünyada bunlardan fazlasıyla vardır. Robert Bork tiplemesi, gerçekçi, dürüst bir bilim insanı profili olarak resmedilmiş. Dünyanın geleceğiyle ilgili endişeler duyar, yalan, dolan bilmeyen bir karakter. Ordok’un danışmanlarından biriyken ondaki tehlikeyi gören ve değişime tabi olan Anthony Younger’de ise yazar, geleceğe dair halen bir umut taşıdığını işaret ediyor çünkü bu genç adam işin peşini bırakmayacaktır. Andrei Kriltsov’un kişişsel serüvenin romanın sonlarına doğru okuyabiliyoruz. Krilt, kapı önündeki küçük merdiven demekmiş. Çünkü onu bir yetimhanenin kapısının önündeki merdivende bulmuşlar. İkinci Dünya savaşı zamanında, kuvvetle muhtemel Nazi askerlerinden birinin yasak aşk yahut tecavüzü ile dünyaya gelmiş olan bu bebek, annesi tarafından yetimhaneye bırakılır. Aslında, yıllar sonra üzerinde çalışacakları iksfertlerden çok önce bizzat kendisi devlet çocuğudur. Yani, ana, baba, akraba… Hiçbir şeyi yoktur. Onun uzayda olması, dünyayı yukarıdan görmesi, önemlidir zira böylece ona çok geniş bir bakış açısı kazandırıyor. Meselelere de böyle bakabiliyor. Romanın sonuna doğru Kriltsov’un yeniden insanlığını kazanması bir aşk duygusu üzerinden oluyor. Runa adlı bir kadın mahkûma duyduğu aşkla beraber, yeniden insanlıkla bağlantısını kurmuş ve devlet baskılı bilimin ölümcül kimliğini bir tarafa bırakmış oluyor. Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel’de başladığı uzay konusunu daha da genişletiyor. Çünkü Aytmatov, hayatı sadece insan değil bütün tabiat olarak gören, insanlığı ise sadece dünya değil uzay anlamında düşünen bir yazardır. Romandaki temel meselelerden birisi de dünyaya gelen insanlar. Evet, dünyaya bir çocuk getirmek önemli ama nasıl bir dünyaya? İşte bununla alakalı çetrefilli bir konu var işleyişte. Aytmatov’un klasik hikayelerinden farklı bir çizgisi olduğunu söylemiştim. Tarzı çok değişik. Ancak burada da yine insanların yanı sıra hayvanları da kullanıyor; mesela intihar eden balinalar motifini kullanıyor, hatta bir baykuş da kullanıyor. Hemen her eserinde bahsettiği, kader kısmına yine değiniyor; tabiattan bahsediyor ve dünyayı bir bütün olarak değerlendiriliyor. Acıların, kötülüklerin dünyanın genelinde olduğunu ifade ediyor. Bir not da çeviri için söylemek lazım, roman çevirisi sanıldığı kadar kolay bir şey değildir. Çevrilecek dili bilmek tek başına bir şey ifade etmez. Roman dilini de bilmek lazım. Bu anlamda Refik Özdek’in bizzat bir romancı olması da onun çevirilerini başarılı hale getirmişti. Kassandra Damgası ise onun bir çevirisi değil. “Ağzımın dersini versin” gibi tuhaf cümleler var, tabii yerine tabi kullanılıyor roman boyunca. Keza “Kendilerini intihar ediyorlar” gibi bir fecaat de çıkıyor karşımıza. Ezcümle, hem trajik hem fantastik, bu defa bozkırın, dağların değil şehirlerin ve modern hayatın olduğu bir roman Kassandra Damgası. Ama Aytmatov’un yine damgasını vurduğu bir anlatı elbette…
Kassandra Damgası
Kassandra DamgasıCengiz Aytmatov · Nora Kitap · 20181,002 okunma
··
495 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.