Gönderi

Cunda Adasında bir vitrinde seramik yada camdan yapılma kaplumbağ gördüm. Dükkana giremedim. Lakin aklım kaplumbağda kaldı. Ayvalık ta aradım kaplumbağı, bir türlü bulamayınca, deniz kenarında bir bardak çay içerken, google arama motoruna kamlumbağ ve Cunda yazdım. Neden yazdığımı bir kenara bırakırsak, karşıma çıkan bir metni sizle paylaşmak istedim. Aklım halen kamlumbağ da lakin bulduğum metin çok sıcak. Buyrun benden size hediye: "Kaplumbağa Hızında Hayat - Cunda Burda yaşam yavaş akar. Kimsenin acelesi yoktur. Trafik yoktur. 13.00'teki randevun için evden 12.55'te çıkarsın. Asabi insanlar yoktur. Gülümseyen insanlar mevcuttur. Telaşlı insanlar yoktur. Sakin insanlar mevcuttur. Hırslı insanlar yoktur. Yetinen insanlar mevcuttur. İnsanı da, kedileri de, musluktan akan suyu da miskindir buranın. Ağır ağır, tane tane. Pazarda dolaşırken, herhangi bir şey almadan karnını doyurabilirsin burda cunda adası. Herkes ikram eder malından, geri çevirirsen de darılır. Bademciden badem yersin, kirazcı eline tutuşturur, peynirci senin için kestiği dilimle peşinden koşar “almasan da tat” diye... Burda üç öğün ot mevcuttur, bildiğin ot. Ottan mücver yaparlar, ottan börek yaparlar, üstüne yoğurt döküp sıcak yemek yaparlar. Bildiğin enginarı çiğ çiğ parçalar meze yaparlar. Kırmızı biberin içine peynir doldurup dolma yaparlar. Her çeşit yapılış biçimini bildiğini sandığın patlıcanın içini oyup envai tür peynir ve otla doldurup güveç kabında “gondol” yaparlar örneğin. Senin kahvaltıda yediğin lor peynirinin üstüne vişne reçeli dökerler, olur sana tatlı. Burda her yiyeceğin yararlanma alanı geniştir cunda otel. Tek sınır hayal gücüdür. Burda el yakan hesaplar yoktur, seçmesini bilmek mevcuttur. Eh, o da zamanla. Turist gider “duyduğu” yere, buralı gider “bildiği” yere. Oyalanmadan 20 liraya 2 şahıs tıka basa doymak mevcuttur. Ve hem de otun da, balığın da en tazesiyle. “ayna” mevcuttur burda, yeme-içme-oturma yeri. Ev yapımı likörler, zeytinyağlılar, uçuşan turkuaz perdeler, ağaç masalar, taze çiçek kokusu çağırır. Bir limonata isteyip saatlerce oturabilirsin, kimse bir şey demez. çevresinde dolanmaz. “masa dolacak” demez. Bu ufak cennetin sahibi, İstanbul'dan temizlenmiş, yeni bir yaşam kurmuş anne kıza imrenerek bakarsın, iç geçirerek cunda. ihtimal dahilinde de bu yüzden “ayna”dır ismi, senin hayalini sana yansıttıkları için. Burda öyle çantana sarılıp oturmazsın. Çantanı, eşyalarını pastaneye emanet edip çarşı pazar gezmeye de gidebilirsin pekala. Bankamatikten para çekerken, çantanı arkandaki bankta bırakarak işini görebilirsin de hatta. Taş kahve'de mehmet abi siz istemeden kahve getirir, canı öyle istedi diye. Peynirin, salatan eksik mi geldi gözüne? Söyle kısa zamanda getirirler, hesaba eklemeden. Veya “balığın tadı birazcık acı geldi” de laf arasında, almamakta parasını. Kurabiye mi alıyorsun? Yolluk verirler bir de yanına, yiye yiye gez diye. Burda gönülle yapılır her şey. Yaşam küçüktür burda. Marka filan bilmezler. Herkes ya kordon'dan alır kıyafetini veya garaj'dan. Abd'ye gelinlik provasına gitmezler. Düğün zamanları uğradıkları en pahalı mağazaları “soykara” da akşam elbisesi 80 lira. Kimse kimseyle yarışmaz, istediklerini giyer, yer, içerler. Kimse kimseyi süzmez zira cunda otel. İstanbullular dışında. Sokaklar egzost değil, sakız kokar burda. Sahil boyu sıra sıra, itiş kakış kafeler de yoktur. Onun yerine konfor, İstikbal, leyla güzellik salonu, mahmutpaşalı ayakkabıcısı gibi yerler mevcuttur, denize sıfır. O kadar çoktur deniz zira. Öbür türlüsünü de bilmezler zaten. Sen şu an kalkıp pazar günleri 15 cm deniz göreceksin diye saatlerce hisarüstü yollarında perişan olup, üzerine kazıklanıp buna da “pazar keyfi” dediğini anlatsan, gülerler. Burda herkes kendi işini yapar. Pideci mevcuttur, zeytinci mevcuttur, peynirci mevcuttur, doncu mevcuttur, dondurmacı mevcuttur, çeyizci mevcuttur. Herkes kendi ufak krallığının başındadır. Çikolatacının camında “djare çikolata satılır” yazar. O yanlışı da bir tek İstanbullu görür zaten. “kız isteme çikolatası satılır” yazar bir diğerinde, insanlar önünde sıra halinde. Kavga yoktur burda, bir futbol müsabakayı veya merdiven önünde kadın erkek taze bakla ayıklayacak olmak yeter bütününü buluşturmaya. Burda dolmuşlar illa dolunca kalkmaz, şoför beklemekten sıkılınca kalkar cunda adası. Dolmuş şoförleri “kim vermedi parasını? ! ” diye kükremez, “bozuk yoksa sonrasında verirsin” der, bir daha görüp görmeyeceğini bilmeden. İnerken “güle güleyiiin! ” diye uğurlar bir de. Burda baykal'ın kasetini, iktidar kavgasını, en son mekanları, filmleri bilmezler. Sizin o şaşaalı gündeminiz bir hiçtir burda, onların gündemine uyarsın. Kiraz ne kadar olmuş, deniz bu yaz soğukmuş, rüzgar kalmış, deniz direklemiş, papalina bu yıl azmış... ve hem de o kadar çabuk uyarsın ki bu kaplumbağa hızında yaşama, kendine şaşarsın. Gel gör ki, sen ne kadar kaynaşmaya çalışırsan çalış, 2 günde oralı olmaya alış, her halinle İstanbulluğunu belli edersin. Anlarlar cunda otel. Tuz isteyişinden anlarlar, parayı uzatışından anlarlar, kılığından kıyafetinden anlarlar, bakışından anlarlar, yorgunluğundan anlarlar, kaprisinden anlarlar ve sorarlar: “memleket nere? ” “İstanbul” dersin, “olsun! ” derler. Senden evvela üzülürler sana. Yaşamın daha çok para kazanınca, daha hırslanınca, daha pahalı bir arabaya sahip olunca, daha büyük evlerde yaşayınca, terfi edince, 90-60-90 olunca, herkesten daha süratli koşunca, kendisini epey mühim sanınca, daha ziyade tüketip daha ziyade çalışınca, “o ayakkabı”yı alınca, o kadınla/adamla birlikte olunca daha güzel olduğunu sananları silkeler burası. Yalnızca bir “olsun! ”la.... Hande Köseoğlu"
··
54 views
Parafin okurunun profil resmi
Bu güzel paylaşım için teşekkürler. İçim açıldı. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.