Gönderi

Cevabı yorumda
Kur'an'daki "Tanrı", her zamanki gibi ant içerek açıklama yapıyor: —"And olsun ki biz, onların: 'Ona (Muhammed'e) bir insan öğreti­ yor kesinlikle.' dediklerini biliyoruz. Savlarını dayandırdıkları kimse­ nin dili yabancıdır. Buysa (Kur'an), apaçık bir Arapça'dır." (Nahl, ayet: 103.) Bundan sonraki ayetlerde, "inanmayanlar", korkutuluyor, "yalancı, iftiracı" olarak niteleniyor ve "işkenceli bir ceza"yla cezalandırılacak­ ları bildiriliyor. Yukarıdaki ayette, Muhammed'e öğreticilik ettiği söylenen kimse­ nin, "Arap olmadığı, yabancı olduğu" belirtiliyor. —Yunanlı BEL'AM, YAİŞ... Kimilerine göre, Muhammed'in öğretmeni, bir Yunanlı köleydi. Bel'am adında bir köle. İbn Abbas anlatıyor: "Peygamber, Mekke'de köle olan birine öğretimde bulunuyordu. Yabancıydı. Adı da Bel'am'dı. Peygamberin yanına girişinde ve çıkı­ şında putataparlar görüyorlardı.’— Muhammed'e (her şeyi) öğreten Bel'am'dır...' diye konuştular." (Bkz. Taberi, Câmiu'l-Beyân, 14/119.) Ya da "Yaiş"ti üzerinde durulan köle. Bel'am için söylenen, Yaiş için de söyleniyordu: "Yaiş, Muhammed'e öğretmenlik yapıyor." de­ niyordu. (Bkz. Aynı yer.) Ya da Muhammed'e öğreticilik eden köle, Cebr'di. (Bkz. Aynı yer.) — Ya da Yemenli CEBR, YESSAR, ADDAS. "Hadramî'Ierin iki genç köleleri vardı. Yemen halkından olan bu iki köleden birinin adı Yessar, öbürünün adı Cebr'di." diye aktarılır. Bu kölelerin sahiplerinin tanıklığı şöyle: "Bizim iki genç kölemiz vardı. Kendi dilleriyle kitaplarını okurlardı. Peygamber de bunlara uğrar, durup bunları dinlerdi. İşte bunun için putataparlar: 'Muhammed bunlardan öğreniyor...' dediler. (Taberi, 14/119.) Fahruddin Râzî'nin yer verdiği aktarmada, bunların yanında bir üçüncü köle daha var: Huvaytıb'm kölesi Addas. (Bkz. F. Râzî, tefsir, 24/50.) Görülüyor ki ister Yunanlı, ister Yemenli olsunlar kölelerin Muhammed'le ilişkilerine bakışlar değişik açılardan: Müslümanların bakışları ve savları başka; "putatapar" dedikleri inanmazların bakışları ve savları başka. Müslümanlardan kimine göre: Muhammed'le köleler arasında bir "öğretme ve öğrenme ilişkisi" vardı, ama öğreten Muhammed'di, öğ­ renense köleler. İnanmayanlara göreyse bunun tersi gerçekti. Yani öğ­ reten, kölelerdi. Muhammed'se öğreniyordu bunlardan. Müslümanlardan kimine göre de, aradaki ilişki, "okuma ve dinlen­ me ilişkisi"ni geçmiyordu. Köleler, kutsal kitaplarını kendi dillerin­ den okuyorlar; "peygamber"de "dinliyordu" yalnızca. Müslümanların bu savları karşısında şu soru yanıtsız kalıyor: —"Dillerini bilmiyordu"ysa Muhammed'in bu köleler yanında sü­rekli işi neydi? Ve kendi dilleriyle okuduklarını Muhammed'in dinle­mesinin ne yararı oluyordu? Kısacası, müslümanların savları, akla sığacak türden değil.
·
46 views
Serhat okurunun profil resmi
Turan Dursun'un alıntı yaptığı 13.YY müfessiri Razi'nin Turan Dursun'a cevabı: " Varsayalım ki Muhammed manaları o a'cemi'den öğrensin, ama Kuran, sözlerindeki, cümlelerindeki fesahetle de mucizedir. Muhammed'in, manaları o adamdan öğrendiği hakkımdaki sözünüz doğru olsa bile bu, Kuran'ın değerini düşürmez. Çünkü Kuran, fesahetiyle mu'cizedir. Sizin iddianız, Kur'an'ın fesahetini bozmaz. " Fesahetinden kasıt Arap şairlerin bu konuda ellerinin kollarının bağlanmış olmasıdır. O kölelerden almış olsa bile Arap belagatında devrim etkisi yaratmış bu cümlelerin kaynağı konusunda soru işareti bırakıyor demek istiyor sanıyorum. Velhasıl hem Razi hem diğer tefsirlerde yer alan bilgiler sonda geçen sorusuna yanıt vermiş yabancı kelimesinden kastın Turan Dursun'un anladığı gibi olmadığı söylenmiş ama T. Dursun bu bilgilere yer vermemiş kitabında, hem de bu tefsirleri okumasına rağmen.
Serhat okurunun profil resmi
Ayette geçen "dilleri yabancıdır"dan kasıt iki kişi arasında bir iletişim olamayacağı değildir. Baktığım kadarıyla hemen her tefsirde böyle yazıyor. Zaten mekke'de Hristiyan, yahudi olarak birçok insan yaşardı. Onlar da az çok Arapça biliyordur. Ama ayette vurgulanan şey, Arap şairlere böylesine meydan okuyan bir kitabın Arap olmayan kimselerden öğrenilemeyeceğidir. Tefsirine bakılabilir. Müşrikler peygambere kuranın çeşitli yerlerinde gördüğümüz üzere kahin, şair, mecnun sözü diye de iddiada bulunuyor. Müşrikler boşa atıp durmuşlar ömürleri boyunca. T. Dursun ise bunlardan değil de tüm iddiasını kendi halinde iki ya da üç köleden yana kullanmış. Taberi'den aktardığı alıntıda o kölelerin doğru düzgün Arapça bilmedikleri de yazıyor. Yani Arapça çok az konuşabiliyorlar. Ama bu bilgiyi vermemiş nedense. Objektifliğine hayranım... Arada bir öğretim ilişkisi var ise dili iyi bilen mi bu kadar ciddi meseleleri az bilenden öğrenir yoksa konuşamayan mı daha çok şey öğrenir oranın iyi Arapça bilen yerlisinden? Yani o kadar Hristiyan, yahudi arasından neden dil bilmeyen köleler tercih edilsin? İncil ve Tevrat hakkında çok bilgili oldukları söyleniyor ama Kuran'ın dil vurgusu bu konuda çarpıcı oluyor. Kitap Mekkelilerin mücadeleye bile girişemeyeceği iyi bir Arapça ile inmiştir. Verdiği tefsirde de bunun kaynaklarla savunulduğuna eminim. Onun dışında yine bu fasih Arapça nedeniyle Şairlerden iman edenler olduğu kaynaklarda yazıyor. Oryantalistlerin Kuran'ı Varaka'dan öğrendi iddiası bile daha tutarlı gösterilebilir tabi ona da birçok reddiye yazılmış kaynakları internette yer alıyor. Bir de bundan sonra Selman Farisi'den öğrenebileceği iddiasında bulunuyor ama unutuyor ki bu ayet mekki bir ayet. Selman farisi ise medine'de Müslüman oldu. Yani o ortaya çıkmadan önce inmiş. Sadece bu basit bilgi bile sonraki iddiasını reddediyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.