Gönderi

250 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
28 saatte okudu
1876 yılında yaşayan bir kadının yaşadıklarını, hislerini anlatan, anı-günlük arasında , birebir kahramanın ağzından yazılan harika bir eserdir Gözyaşı Konağı. Eser, sadece bir kadının anıları olarak düşünülmesin zira Osmanlı'nın en sancılı yıllarına da yer verilir Eserde Osmanlı' dan bu yana kadın olmanın hüzünlü ve değişmez yazgısı da harika anlatılmış. Sultan Abdülhamid dönemini de kahramanın bakış açısıyla seziyoruz eserde. Yüzyıllardır kadına biçilmiş yazgının değişmediğine de tanık oluyoruz. "Kadın kadının kurdudur. " tezi bu kitapta ispatlanmış desem abartmamış olurum sanırım. Kadının kadına ettiği eziyet ise içler acısı. Bundan sonra yazımız spoi içerir, uyarmadı demeyin :) Gayri-meşru bir çocuğa hamile kalan kahramanımız ailesinin kadınları tarafından babasından gizli, Bedriye kalfa ile sürgüne yollanır. Orada hayatının aşkı ile tanışan küçük hanım ilk defa umut dolar. Yaşadıklarına isyan eder ve kimseyi umursamadan, özgür bir kadın olarak yaşamayı arzu eder. Onu gebe bırakan şeyi araştırmak, bu işin nasıl başına geldiğini öğrenmek yerine dayakla sindirip öldürülmesi için adaya tutsak ederler. Eserde küçük hanım sayesinde anılar yoluyla aileyi tanıma fırsatı bulur okuyucu. Saraya borç veren ve bu gururla gezinen baba Recep Bey'in paraya, mala, mülke nasıl taptığı, ilk karısının bir müddet sonra nasıl 'kokona' hayatı yaşadığı, yanlış Batılılaşmanın başarılı anlatıldığı bir eser olarak hatıralarımda yer edecek bir kitap olarak kalacak. Hatta o kadar ki evin annesi bir ara saray fotoğrafçısına her hafta fotoğraf çektirmek isteyince, bunu yaparken de görkemli eşyalarını ön plana almasını istediğinde fotoğrafçının tespiti çok ironik ve doğruydu : "Fransa kraliçesi sizin gibi değildi. O hayatını yaşardı. Oysa siz eşyaların hayatını yaşıyorsunuz. Bu dünyanın kölesisiniz ama zevkin ve sefanın değil, eşyaların kölesi. " s. 170 Evin mutsuz kızı Fatma Kayserili bir adamla evlenir. Damat altı ayda bir karısını ziyarete İstanbula gelirdi anasından kopamadığı için:)Hicran ise bahçıvanın oğluna aşıktır ama yaşlı bir paşayla nişanlanır, mevki sahibi olduğu için.Bundan da rahatsızlık duymaz. Annenin amacı kızlarının hepsini paşalarla evlendirmekti bunun için de kızlarını sürekli etrafına toplar nasihatler verirdi:"Çok konuşanı kimse sevmez, gereksiz gevezeliklerinizi içinizden yapın, kendi kendinize sessizce konuşun, hem bu sayede aklınız çalışır bunazmazsınız." s. 198 vs... Ama emeline kavuşur mu orasını buyurun siz okuyun :) Evin kalfası Bedriye ise Romanda eserin başından sonuna var olan, trajik bir hayat hikayesi olan zalim, çözülemeyen bir kadın olarak karşımıza çıkar. İkiziyle köle olarak satılmış, ikizi saraya gitmişken o sıradan bir konağa satılır. Bir ayağı aksak, iki parmağı da kopuktur. Kopuk parmağın hikayesi kitapta detaylı verilir.Küçükhanımı öldürünce azat edilme sözü almış ama Mehmet çıkınca bunu başaramamıştır. Bedriye Küçük hanımı öldürmek isterken aslında kendisinden şimdiye kadar esirgenenleri öldürmek istemiştir.Yitirilen umutlar, kin ve öfkeye dönüşmüştür aslında zamanla. İşte değişik ruh hali içinde bir kalfa hayal edin. Küçük hanımefendi en çok kadınlar yüzünden zarar görür eser boyunca. Annesi, ablası, Hicran, Bedriye, adadaki kadınlar... Küçük hanım, Mehmet'le bir araya geldikçe sürekli annesini, Fatma'yı, Hicran'ı anlatır, anlattıkça da onlara olan özlemi azalırdı. Bir kadın olarak kızlarının, kardeşlerinin ne yaşadığını düşünmekten aciz davranan ailenin kadınları zalimlikte sınır tanımazlar, hele annesi ölmesi için zehirli gül şerbeti bile gönderir adaya:( Bunlar ne ağır travmadır ve çok başarılı anlatılır, kahramanın yaşadığı hayal kırıklığı. Finali de anlatmayayım ama: “Ölüm sevdiklerimizi bizden alsa bile aslında onları sevmeye, özlemeye ve hatıralarıyla yaşamaya devam ettiğimiz sürece onlardan ayrılmış olmayız değil mi? Onları kaybetmiş olmayız.” 249 S.
Gözyaşı Konağı
Gözyaşı KonağıŞebnem İşigüzel · İletişim Yayıncılık · 2016405 okunma
·
225 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.