Gönderi

345 syf.
·
Puan vermedi
Mehmed Akif, bilhassa 2007’den itibaren resmi olarak kutlanan ‘12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulü ve Mehmet Akif’i Anma Günü’ nedeniyle okullarda epeyce hatırlanıyor ve çeşitli programlara konu oluyordu. 2011 yılı Türkiye’de Mehmed Akif Yılı ilan edilmişti. O ilandan bir yıl önce ise Tahsin Yıldırım ve Şaban Özdemir imzalı güzel bir kitap çıkmıştı; Mehmed Akif’i Anlamak… Bildiğimiz gibi Akif’in İstanbul sevgisi bir başka… ‘Mehmet Akif’i Anlamak’ kitabında da yer bulan bir röportajda, “Ben bir İstanbul çocuğuyum. İnşallah iyileşince İstanbul’u bir baştan bir başa dolaşacağım.” diyor Akif. “Akif bir bakıma, Milli Mücadele’nin dindar/muhafazakâr yüzüdür. Mücadele sırasında aksiyoner gücü çok fazla olan bu yüz, tıpkı Akif’in şahsında olduğu gibi önce bertaraf edilmiş, sonra da yok sayılmıştır. Yazarlar, kitaplarında Akif’in sanatçıdan da evvel insan-ı kâmil olduğunu vurguluyorlar. Şaban Özdemir’e göre, artık hemen herkesin kabul ettiği bir şey varsa o da Akif’in şair olarak bir zirve olduğu: “Şiire sokağı sokması, şiire fikrini ve hayatı dahil etmesi, nihayet bir aruz virtüözü olması hasebiyle şiirin ayrı bir burcudur Akif.” Bu arada ‘Mehmet Akif’i Anlamak’ kitabının en ilgi çekici bölümlerinden biri de ölümünden sonra “Akif İçin Ne Dediler?” kısmı. Şükufe Nihal gibi isimlerin resmen hakaretler yağdırdığını görüyoruz. Âkif’e ideolojik gözlükle bakmayıp hakkaniyetle yaklaşan isimler de var; Peyami Safa gibi… Mesela Abdülhak Hamit, Akif’in insani yönü için bile “Eh…” diyebilme basitliğini göstermiştir. Tahsin Yıldırım’a göre, Yeni Adam dergisinde yapılan o röportajlarda edebiyatçıların verdiği cevaplardan siyasi kamplaşmanın yavaş yavaş başladığı anlaşılmaktadır: “Akif ve Tevfik Fikret kavgası bu anlamda önemlidir. Bir siyasal bilimcinin Akif-Fikret kavgasını Türkiye’deki kutuplaşma ekseninde incelemesi gerekir. Abdülhak Hamid’in tavrına gelince… Akif’in son demlerini geçirdiği Şifa Yurdu’ndaki bir anekdotla Akif’in ölümünden hemen sonra yapılan söyleşideki ‘Eh…’ cevabı mukayese edilirse şairliğin biraz da tutarsızlık mesleği olduğu sanırım idrak edilir. Akif’i ziyarete gelen Abdülhak Hâmid, hıçkırıklarla ağlar, ona dua ederek geri döner.” Aynı röportajlarda Yaşar Nabi, “Çöl iklimi için tasarlanmış dogmaların çerçevesinde mahpus kalmıştır.” diyor Akif için. Bu görüşler, 1937 Türkiye’sine ait. Oysa aynı Akif aradan yıllar geçmesine rağmen milletin gönlünde her zaman zirvede ve müstesna bir yerde bulunmuştur. Özdemir’e göre, “Elbette Akif’in şiirinde din ana eksenlerden biridir. Akif’i sadece İslam şairi olarak görmek onu dar bir çerçeveye hapsetmek olur. Yaşar Nabi’nin bu sözü de ötekileştirmenin göstergelerinden biridir.”
Mehmed Akif'i Anlamak
Mehmed Akif'i AnlamakTahsin Yıldırım · Yağmur Yayınları · 20084 okunma
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.