Gönderi

69 syf.
8/10 puan verdi
Devrim HORLU, 12 Mart 1988 yılında İstanbul'da doğdu. Kütüğü Sivas'ın yangın bağrılı sokaklarına dayanır. Pendik'te Tarık Buğra Lisesi'nden mezun olduktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü Açıköğretim'den bitirdi. Şu an İthaki Yayınları'nın Türkçe Edebiyat alanında editörlük yapıyor. Şiir ve öyküleri Varlık, Vurgu, Lirik, Akatalpa, Eliz Şiiri Özlüyorum, Güney, Adalya, Lirik, Cazkedisi, İkilem, Şiirden, Hayal Bilgisi, Koza Düşünce, Yıldıztozu, Apartman dergilerinde; Boşluk, Yoz ve Galapera fanzinlerinde yayımlandı. "Gölgeler Çürürken" adlı dosyasıyla 2017 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülüne değer görüldü. "Boşluklara Doğru" isimli şiir dosyası 2018 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülüne layık görüldü. Aynı zamanda e-dergi olarak Net Dergi'yi çıkartmıştı bir aralar. Gölgeler Çürürken, 2017 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü'ne değer görüldüğünü hepimiz biliyoruz zaten. Editörlüğünü Mehmet ERTE; dizi tasarımını ve kapak düzenini Nazlı ONGAN ve kapak desenini ise Yeliz CİVELEK üstlenmiştir. Elli dokuz sayfadan oluşuyor ve yirmi beş şiir yer alıyor. Devrim HORLU'nun şiir dilinden onun kendi deyimiyle bahsetsek daha doğru ve daha güçlü bir başvuru olur. Kendi deyişiyle, “Elimizde bir kalem var ve bu kalem daha evvel birçok defa gücünü gösterdi. Bu gücü işinden atıldığı için açlık grevi yapan ve tutsak edilen insanlar için de kullanmalıyız. Bu gücü sokak ortasında vurulan, buzdolabında cesedi saklanan, tecavüze uğrayan, ağır işlerde çalıştırılan ya da okullarda mide bulandırıcı şekilde kuşatılan çocuklar için de kullanmalıyız. Bu gücü konuştuğu dile, ibadet ediş şekline, yaşam tarzına, ideolojik duruşuna her an saldırılan insanlarımız için de kullanmalıyız. Bu gücü bizi asgari maaşla çalıştırıp şükredin diyenlere, en ufak fırsatta işsiz bırakanlara karşı da kullanmalıyız.” Devrim dünya ve ölümü, yaşadığı kişisel ve toplumsal travmaları, geçmişin puslu görüntüsünü ve geleceğin gizemli hâlini şiirine yedirmiştir. Kırılmayı unutmayanlardan birisi olduğu için kitapta da bunun etkisini çokça görürüz. Ya gizliden gizliye ya da müthiş bir başkaldırı kıvamında doğrudan görürüz. Hayatın adaletli olmadığını çoğumuz biliyoruz zaten ama Devrim hayatın sinsi fotoğrafını çekiyor sözcüklerle. Varoluşsal sancısını İstanbul gibi ulusal büyüklükteki betonlarla kaplı bir şehirde sokakların arasında veya hayatın arka sokaklarına kaybolan gölgelerde arıyor. Gölgeler çürüse bile arayışa devam ediyor. Devrim, liriğin estetiksel dili olan şiirinde yaşamın buhranlı çöküşmesini toplumsal duyarlılık ve günlük konuşma dilinin yalınlığı ile üst basamaklara çıkartıp zenginleştiriyor. Kitabı okuyunca Garip, İkinci Yeni ve Halk Edebiyatı'nın etkisini apaçık bir şekilde görüyoruz. Kimi buna etkilenme diyebilir. Kimi kopya ve kimi de başka bir şey diyebilir ama bana göre bilinçli olarak yapılan bir yöntemdir. Şiirinde usta-çırak ilkesini/ algısını benimseyerek Garip şiirinin sade ama vurucu yapısını, İkinci Yeni'nin imge gücünü ve Halk Edebiyatı'nın kolay söylenen ama felsefî gücünden taviz vermeyen yapısını alarak değişik bir dil oluşturuyor şair. Örneğin, "El İşi" şiirindeki imge yapısı ve yalınlığı dikkat çekiyor hemen. "iki ters bir düz / bir alttan bir üstten / ileride lâzım olur diyerekten / bir acının üstünü örtmek için örmüş beni annem." Uzun yıllar boyunca mayalanmış ve üzerinde ustalıkla çalışıldığı çok belli zaten. Sözcük tercihleri ve kullanımı titizliğini gösteriyor. Kitabı okurken kendimi kadife gibi pürüzsüz bir nehirde çıplak bir şekilde yüzerken hissettim. Nehri ilerledikçe kendime sudan bir elbise yaptım. Gölgeler Çürürken işte böyle akıcı ve sürükleyici. Kitabı iki defa okudum desem yalan olmaz. İlkini çok sessiz bir şekilde okudum. İkincisini de çok sesli bir şekilde okudum ve her iki durumda da o tatlı okuyuşu bozan bir şey çıkmadı. Devrim, sözcüklerle yaşamın ikinci ve üçüncü sınıfında utanarak saklanan anların fotoğrafını çekiyor. Sembolizm'in etkisini burada rahatlıkla görebiliyoruz. Asgarî yaşamın içinde ezilen manzaraları, şiirlerdeki karakterlerin Psikoloanalitik sürecini, acıların ağırlığını ve daha birçok şeyi görebiliyoruz. Sanırım bazı şiirlerin öykü tekniğiyle kurgulanması bizi hayal dünyasına rahatlıkla aktarıyor. Devrim her ne kadar kurgulanmışsa da bazı şeyleri o kadar gerçekçi geliyor ki. Sanki o çocuk kendisinin inkar ettiği utangaç çocuk konumunda. Hani annesi ölmüştü ve kendisi de nar ağacından düşüp bir nar gibi ezilip kolunu bacağını kırmıştı ya. Sonra bakkala gidip veresiye yazdırmıştı. İşte bunlar yaşamın Sosyolojik sesleri ve görüntüleri. Acaba Devrim kendi ayağına düşen gölgeyi kurtarabildi mi? Yoksa, o gölge Kapitalizm'in vahşi çığırtkanlığıyla parça parça mı edilmiştir? Devrim'in ayağına düşen gölge ha ölmüş ha çürümüş çok da umurumda değil. Çünkü onun kalbi hâlâ hor bir ateşle yanan bir devrim coşkusuyla haykırıyor! Ki böyle olmak zorundadır! Devrim için başka çıkış yolu asla yoktur. "Çünkü hâlâ yüreği kuşlar için atan/ birilerine ihtiyacı var bu şehrin." diye bütün gücüyle kalpleri mekanikleşmiş bu beton ve Ekolojisi bozulmuş şehirlerde avazı patlayana kadar haykırıyor ya. Biraz güzelleme biraz da koçaklama tadında ama en çok da Marksist bir aşkla... Görüntü ve ideaları da az çok serpiyor şiirine. Devrim hayatı boyunca hep şiirin en yüksek gücüyle bu hegomanyalarla dolu yaşamı değiştirme inancıyla bekliyor. Bir gün bu yapısı ve işlevi bozuk düzen ve yaşam feci faka basacak! Şimdi bunu okuyanlar diyecek ki: "Eeee hani olumsuz eleştiri?" O hâlde nedenini söyleyeyim! İlla olumlu ve olumsuz eleştiri yapmak için asla okumuyorum. Bunu biliniz. Kitapları veya başka bir şeyleri okuduğumda neler hissedersem, görürsem ve duyarsam onları yazıyorum. İyi ama kötü... Kitaptan beğendim kısımlar; "Eski bir tanıdığı görmezden gelir gibi/ utanıyorum seni öperken" "Yine en iyi bir çiçeğin adı yakışır/ Senin ıslanan dudak çizgilerine" "Dost bir rüzgâr gibi serin dudakların/ Nerede bir mevsim bulsak/ Ilık ılık sevişiyoruz" "Sokağımızdan geçen eskiciye satıp/ Elden çıkarmak istiyorsun anılarını" "Bir yaprak gibi parçalanarak öpüyorum/ bu sefer dudaklarını" "Sabahları/ Menemen kokan/ Bu fakir sokaklardan geçip/ Sana yakışmaya geliyorum" "bende herkesin bir yarası vardır/ anadan doğma üryan" "Ben kendimi bildim bileli/ kimseye söylemedim/ bir kumbarada biriktiğimi" "İçimde gölgesi kendinden büyük çocukların cesareti/ Birden kimin kime düşman olduğunu bilmediğim/ bir kavgada buluyorum kendimi" "Kendine karbonatlı çayları bile reva gören/ ince belli bardakları,/ Kalbim, içimde kendini yalnız hissetmesin diye/ bir bir kırdım." "Parçaları hâlâ yerinde mi diye yollamak için,/ göğsümün soluna koydum elimi." "Zaman,/ yoksul köy çocuklarının,/ her gün okula gitmek için geçmek zorunda olduğu/ eski bir köprü gibi çürüttü kalbimi." "Kırık bir iğne ucu gibi içimde kaldı bu hüzün." "Ve korkmuş bir kedinin başını okşar gibi,/ bu onulmaz yaramı sarmaya çalışırken ellerim" "etimi kanatan bir bıçağa dönüştüğü dünyaya;/ bir çift laf söylemem için birkaç küfür öğret." "Çünkü hâlâ yüreği kuşlar için atan/ birilerine ihtiyacı var bu şehrin." "annesini kaybeden çocukların/ ağlamaklı gözleriyle bakıyorum yıllara" "Ve ben hiç gücenmedim/ Çırılçıplak tuğlalarıyla soğuğu içine çeken/ çirkin evler gibi görünmekten" "İki ters bir düz/ Bir alttan bir üstten/ İleride lazım olur diyerekten/ Bir acının üstünü örtmek için örmüş beni annem" "İşinin ehli bir terzi bulsam da;/ daralttırsam artık/ üzerime bol gelen gökyüzünü." "Anne, ceplerim yağmur dolu bugün/ Ellerimde adı sanı belli olmayan/ çiçekler büyüyor" "Gözlerinin içinde/ barbar bir kavim yol alıyor/ Bir şairin elleri/ Kurumuş bir ağaç gibi/ kurup sararıyor"
Gölgeler Çürürken
Gölgeler ÇürürkenDevrim Horlu · Varlık Yayınları · 201789 okunma
·
83 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.