Gönderi

Nietzsche'nin Sanat Anlayışı Bağlamında Apollon ve Dionysos makale özeti
<Nietzsche’de Yaşamın Kökeni ve İnsan> • Nietzsche’ye göre insanın ve hatta tüm canlıların temel güdüsü, aynı zamanda yaşamın da temelini oluşturan “güç istenci”dir. • Güç istencini içgüdü olarak belirlemekle insanın bilincinden bağımsız yönüne işaret eden Nietzsche, bedenin önemini vurgulayarak onun, bilinç aracılığıyla egemenlik altına alınması gereken ikincil bir yön olduğu düşüncesini eleştirir ve tarih boyunca bedeni bilincin uzantısı olarak görüp küçümseyen yaklaşımlara karşı çıkar. “Halbuki uyanmış, bilen kimse der: ‘Tamamıyla bedenim ben, bundan başka bir şey değil, ruh ise beden içindeki şeyin adı ancak.’ … Bedeninde senin, seçkin bilgeliğinden daha çok akıl vardır.” #61087296 • Nietzsche’ye göre bilinçdışını ifade eden güç istenci, herkeste farklılık gösterir. İnsanın istemesinin ölçüsü olan güç istencinin derecesi doğası zayıf insanlarda düşükken doğası güçlü olanlarda yüksektir. Güçlü insan, doğası doğrultusunda çekinmeden düşünür ve eylerken zayıf doğalı olanlar eyleyemeyen insanlardır. İkinci kategorideki zayıf insanlar, güçlüler karşısında yaşam mücadelesini sürdürebilmek ve kendilerini koruyabilmek için, eylemi ve eylemlerin niyetlerini sorgulayan gerçeklikler üretmeye başlar. • İnsanın güç istencinin ürünü olan ve iyi, kötü, doğru, yanlış gibi türlü adlar alan değerlendirmeleri, Nietzsche’ye göre zamanla “gerçeklik” olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. İnsanın kendisini fazla kaptırdığı bu tanrıcılık oyununda zamanla insan, bunun oyun olduğunu ve belki daha da kötüsü, oyunu kendisinin uydurduğunu unutur. • Nietzsche için gerçeklik ne ahlak kuralları ne din kuralları ne de filozofların sürekli sözünü ettiği şeydir. Bunların tümünü sadece yorumlar; hatta yaşamı değilleyen yorumlar olarak gören Nietzsche’ye göre gerçek olan, insanın güç istencinden kaynaklanan tüm “gerçekliklerin” kurmaca oluşu ve bu kurmacanın içinde bulunduğu yaşamın ta kendisidir. • Nietzsche açısından sanat, iki temel düşünce üzerinde şekillenir. Bunlardan biri -yaygın kanının aksine- sanatın “çıkarsız” bir etkinlik olmadığı, diğeri ise sanatın “yalanı kutsayan” en üstün güç olduğu düşüncesidir. Sanat, insanın güdülerinden ve arzularından bağımsız bir etkinlik değildir. Hatta tam tersine, güç istencinin uyarıcısı, istencin kışkırtıcısıdır. <Apollon ve Dionysos> Nietzsche’ye göre eski Yunan tragedyasında varolan ve gerçek tragedyanın ortaya çıkışını sağlayan iki güç vardır. Bu iki güç, ifadesini iki Yunan tanrısında bulan “Apollon” ve “Dionysos”tur. Sanata ilişkin açıklamalarında bu Yunan tanrılarının taşıdıkları özelliklerden hareket eden Nietzsche, Apollon ve Dionysos’a ilişkin ifadeleriyle sadece sanata ilişkin görüşlerini değil, felsefesinin temellerini de ortaya koyar. Görünenlerin dünyasına karşılık gelen Apollon ve tüm görünenlerin - öznenin, nesnenin- gerisindeki birliğe, istence karşılık gelen Dionysos. Apollon => “bilinç” / akıl / ölçülülük Dionysos => “bilinçdışı” / güdü / taşkınlık <Sınırların Tanrısı: Apollon> • Başta yontu olmak üzere “temsile dayanan tüm görsel sanatları” [yontu, mimari, epik şiir gibi daha çok göze hitap eden ve temsile dayanan sanatlar] ifade eden ve “ışığın, bilgeliğin, dengenin, ölçünün” tanrısı olan Apollon’da; temsil ettiklerinden de anlaşılacağı üzere her şeyden önce bir “sınır” söz konusudur. • Görselliğin ön plana çıktığı, biçimin belirleyici olduğu Apollon’la birlikte sanatçının sanat yapıtına çizdiği sınırın yanında, yapıtla alımlayıcı arasında da bir sınır çizilir. Her şeyi aydınlatıcı ışığıyla şeylerin oldukları gibi görünmesini sağlarken, bir yandan da insanı gördüğünden ayıran Apollon, bu özelliğiyle “aklı” ifade eder. • Nietzsche’nin Apollon’a ilişkin sanat anlamındaki kullanımına bakıldığında; yaşamın acıları karşısında, yarattığı yanılsamalarla gerçekliği farklı biçimde gösteren Apollon, düş aracılığıyla insanın yeni güzellikler deneyimlemesine neden olur. “Düşte, göz kapakları kapalıyken sanatsal yaratıda bulunan gözün ilahi dünyasıdır bu. Bu düş haline bizi destan da sokar: biz açık gözlerle hiçbir şey görmeyiz, anlatıcının kavramlarla bizde oluşturmaya çalıştığı iç dünyamızdaki imgelemden haz duyarız.” [Yunan Tragedyası Üzerine İki Konferans] <Bilincin “Kendinden Geçiş”i ya da Dionysos> • İnsanın bilinçdışını, öğrenilmemiş, edinilmemiş ilksel güdülerini yansıtan Dionysos; coşkunun, özgürlüğün ve hatta taşkınlığın alanıdır. Aklın tüm yetilerinden ve dolayısıyla düzenlemelerinden yoksun Dionysos’un bir doğa tanrısı olması da, sahip olduğu bu özelliklerle ilgilidir. Çünkü Dionysos her şeyden önce, insanın kültürlenmemiş; dolayısıyla törpülenmemiş ve vahşi olarak adlandırılan yüzünü gösterir. • Nietzsche’ye göre Dionysosçu sanatlar, başta müzik olmak üzere oyun ve sahne sanatlarını ifade eder. Özellikle müziğe bakıldığında, müziğin Dionysos’un ruhunu tam anlamıyla yansıttığını söylemek olanaklıdır. • Apolloncu gerçeklik temsilinden uzaklaşarak yaratımı öne çıkaran Dionysos’un, görüntüden ve dolayısıyla biçimin oluşturduğu sınırdan yoksun müziği ise bu özelliğiyle, bir anlamda doğanın dile gelişi gibidir. Tragedyanın kalbini oluşturan ve yeşermesini sağlayan Dionysosçu müziğin yanında -ki bunu koro ifade eder- diğer unsur, Apolloncu diyalogdur. Asıl etkiyi sağlayan her ne kadar Dionysian müzik olsa da, Apolloncu düzen ve diyaloğun, tragedyada varolması gerekir: “Şarkı söylemek ve dans etmek artık içgüdüsel doğa sarhoşluğu değildir: artık Dionysosça coşkuya kapılan koro kitlesi, bilinçsizce bahar dürtüsünün duygulandırdığı halk kitlesi değildir. Hakikat şimdi sembolize ediliyor, o görünümün hizmetinde, bunun için o, görünüm sanatlarını kullanabilmeli ve kullanmak zorunda.” [Yunan Tragedyası Üzerine İki Konferans] Apolloncu görsel öğelerin, aynı zamanda “düş durumu”nu temsil ettiği anımsanırsa, tragedya seyircisinin müziğin etkisiyle, izlediklerinde başka bir dünyayı deneyimlediği söylenebilir. Aslında seyircinin önünde yaşananlar gerçekliğin ta kendisi olduğu için, tragedya aracılığıyla deneyimlenen ve gerçek olmayan dünya, tam da bu yolla izleyiciye yaşamın bir yanılsama oluşunu gösterirken, yaşamı da katlanılır kılar. İlk yapıtında birbiriyle çatışma halinde olan Apollon ve Dionysos’un sanatın kökenini birlikte oluşturduğunu söylerken, daha sonraki yapıtlarında Apollon’u geride bırakarak Dionysos üzerinde yoğunlaşan Nietzsche, bu farka rağmen, temelde aynı sorunlar üzerinde durur. Nietzsche’nin
Tragedyanın Doğuşu
Tragedyanın Doğuşu
'ndan sonraki yapıtlarında vurgunun Dionysos üzerine yoğunlaşması, onun düşüncelerinin değiştiğinin göstergesi değildir. Tüm felsefesinde bilinç ve bilinçdışı ayrımı görülen Nietzsche, son dönemlerinde ele aldığı, bilincinin üstesinden gelen “üstinsan” düşüncesi nedeniyle, Dionysos’tan daha çok söz eder. <Sonuç> Sanatın “yaşamı onayladığını” ve “haklı kıldığını” sıklıkla belirten Nietzsche’nin bu ifade ile dile getirdikleri de, yine burada sözü edilen ve yaşam karşısında takınılması gereken tavrın Nietzsche’nin yaşama yaklaşımında açığa çıkması ile ilgilidir. Eski Yunanlıların bu gerçeğin farkına vardığını düşünerek tragedyaya yönelen ve tragedyanın iki önemli temeli -Apollon ve Dionysos- arasındaki salınımı ile bu iki farklılığın bir aradalığını gerçek sanat olarak gören Nietzsche, sanatı, özellikle de tragedyayı bu bağlamda ele alır. Nietzsche’nin yaşama dair ortaya koyduğu tablo ne iyimser ne de kötümser olarak adlandırılabilir. İnsanın daha doğar doğmaz kendisini bir bilinç dünyası içinde bulması ile bozulan doğallığından söz eden Nietzsche, bunu “iyi” ya da “kötü” olarak değerlendirmek yerine, sadece “gerçek” olarak adlandırır ve gerçekliği, her şeyden önce bir beden olan insanın güdüleri –bilinçdışı- doğrultusunda belirlenen aklıyla -bilinci ile- ürettiğini vurgular. academia.edu/31255509/Nietzs...
··
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.