Gemiler eski balık için olanı
kaçak kim ki lan, o da işin yalanı
Nereye kaçarsan kaç, felek bulur kaçanı
Kitlidir ambarlar sanki insan kapanı
Oysa sahiller öyle yakındır, uzatsan değerdi ayağın
bir gemi batıyor cani sulara
Kilitler var kapıları kapatır
Sınırlar var insanları kuşatır
Köleler var, kilitleri üretir
İşte o kilit boğdu kaçakları
Çünkü kaptanlar korkar isyandan
Fırtınalardan bile fazla
Çocuklar sarıldı cani sulara
Çünkü kaptan korkar isyandan
Fırtınalardan bile fazla..
Bir gemi batıyor cani sulara
Yalanı bol,kilidi bol dünyanın
Çilesi bol, kapısı bol gemisi
Alçak kaptan sırra kadem o anda
Keşke anlattıklarım yalan olsa...
İşimiz var gücümüz var, Saçma sapan derdimiz var
Sözüm ona tanrımız var.. merhamet yok
Sözde insanlar korkar allahtan,
Kalu beladan bu yana
Bir gemi batıyor, cani suları
Yalanı bol kölesi bol dünyanın
Kapısı bol kilidi bol gemisi
Alçak kaptan sırra kadem o anda
Keşke anlattıklarım yalan olsa
İnsanın insana ettiğine bak'
youtube.com/watch?v=Fp-6Z5N...
Onlar bizim her fırsatta dışladığımız insanlar… Biz… Biz Türkiye, biz Amerika, biz Avrupa… Genellikle esmerlerdir, dünya şu sıralar esmer insanların memleketinin altını oymakla meşgul olduğundan. Dilleri kabadır, kültürleri bize çok uzaktır. Bizim için fazlalık teşkil ederler, onlarla arkadaş olmak, komşu olmak, hele hele yazmaya bile gerek yok ama eş olmak, yoldaş olmak imkansızdır. Onlar bizim bir alt grubumuzdur. Bedavaya inşaatımızda tuğla taşıyan, tarlada günlük karın tokluğuna çalışan, ilk krizde sövdüğümüz, ama daha ucuza eleman olarak da alamadan duramadığımız, eskilerimizden giyen, yiyen, içen, bazen pahalıya sattığımızın müşterisi, bazen altımıza aldığımız müşterisi olduğumuz, bazense yolda ellerini açmış görmezden geldiğimiz. Dünyanın tanımsız insanları, boş kümesi…
Sınırlar çizdi insan kendine dünya kurulduğundan bu yana. Kanla sulanan topraklar dedi, vatan dedi, namus dedi, sınırlarına sınır katmak için kimi zaman, kimi zamansa korumak için o sınırları, ölüme yürüdü. Hapsetti insan kendini, bir yücelik bahşetti. Kutsal dedi, yaşamakta olduğu çamura. Göz dikeni öldürdü, kendisini haklı saydı. Oysa çok değil, bir sınır sonrasında da öteki haklıydı. Kimin kutsalı bu sınırlar, kim çizmiş, kim hapsetmiş bizi? Kim ayırmış sarışın mavi gözlüyle esmer kara gözlü insanı? Neden daha çok çizgi eklemek ister insan ülkesinin haritasına? Neden birkaç toprak için sınırları aşmak zorunda kalır o insanlar? O insanlar ki, bizim yüz karamız insanlar… Beş para etmeyen(!), ama üzerinden milyarları kazandığımız insanlar…
Dünyanın ciddi bir sorunu insan kaçakçılığı ve beraberinde gelen mültecilik, göçmen vs. çeşitli sıfatlarla anılan “insan çeşidi”. Daha resmi ismiyle, insan ticareti. Her ne kadar insan onurunu ayaklar altına alsa da bu kavram, satılan insan oluyor. Karlı bir iş olduğundan bazen resmi makamlar göz yumsa da, resmiyette büyük bir suç barındıran bir iş. Ben hep savaş, doğal afet, işçi ihtiyacı vs. nedenlerden dolayı insan ticareti oluyor sanırdım. Cinsel sömürünün payının bu kadar yüksek olabileceği aklıma gelmemişti. Fakat internette okuyunca şok oldum. 2018 Küresel İnsan Ticareti Raporu’na göre insan ticareti mağdurlarının yüzde 72’sini kadın ve kız çocukları oluşturuyor. Yüzde 49’u kadın, yüzde 23’ü kız çocuğu , yüzde 21’i yetişkin erkek ve yüzde 7’sini erkek çocuğu. Kız çocuklarının yüzde 72’si cinsel sömürü, erkek çocuklarının ise yüzde 50’si zorla çalıştırılmak amacıyla insan tacirlerinin eline düşüyor. Ve maalesef insan ticaretinde ana neden yüzde 59 ile cinsel sömürü! Her beş kişiden üçü sadece birilerini doyuma ulaştırmak için doğduğu yerlerden hoyratça kopartılıp dilini bile bilmediği bir yerde her gün her gece ölüyor! Bu kitapta da geçtiği gibi, bazen yolda tecavüze uğruyor, bazen sırf her gün tecavüze uğraması için satılıyor. İnsan denen canavarın doyumsuzluğu… Böyle şeyleri okudukça insanın ne değersiz bir şey olduğunu düşünüyorum. Okuldaki bir hocam söylemişti. Çocuk ticaretinin bol olduğu yerlerde bir erkek çocuğu vardı, sırf daha iyi oral seks yapabilsin diye sahibine, dişleri sökülmüştü… Bir anlığına dolup taşmak için, bütün hayatlara kıyabilir mi bir insan, öldürebilir mi bir çocuğu?
Bunları yapanın neyi olmadığını merak ederim hep. Sevgisizliğinin, merhametsizliğinin boyutunu merak ederim. Nasıl bir canavara dönüştüğünü, nasıl dönüştüğünü… Kitaptaki ana karakterimiz Gaza buna cevap verdi. En büyük neden sevgisizlik. Hiç sevilmemiş bir insan, sevmeyi de bilmez. Küçüklükten beri şiddet gören insan, tek iletişim biçiminin bu olduğunu düşünür ve öyle davranır.
Gaza, küçüklüğünden beri kaçak insanlarla yaşıyor, babası insan kaçakçısı. O da babasının çırağı. Normal bir çocukluk geçirmiyor. Kimseye anlatamadığı şeyler geliyor başına. Sonra o da canavarlaşıyor, eline geçtiği insanlarla denek fareler gibi oynamaya başlıyor. Hatta onlardan küçük ülkeler kuruyor. Kafasına koyduğu kadınlara tecavüz ediyor. Ben bu yüzden karakterle pek bağ kuramadım. Büyük bir değişim geçiriyor sonradan evet, ama yine de karattığı hayatları düşündüm hep.
Kitabın bende en çok tesir eden yeri insan ticareti ve bundan etkilenen kadınlar ve çocuklar oldu. Bunun sayesinde yeni araştırmalar yapıp yeni şeyler öğrendim. Kitaptaki ara ara oraya çıkan aforizmaların bazıları gerçekten farklı bakış açılarına sahipti, beğendim. İlk Hakan Günday kitabımdı, bazen dili biraz basit geldi. Bunu bu tarza alışık olmadığıma verdim. Ama bizim uzaktan baktığımız hayatların içine girerek anlatması güzeldi. Neticede yeraltı edebiyatının bir amacı da bizim sıradan ve sıkıcı hayatlarımıza uzak karakterleri bize getirmesi değil mi? Bir daha bu yazara devam eder miyim, bilmiyorum. Önerilere açığım. İncelemeyi de bilgisayardan yazdığım ve bilgisayardan yazınca da berbat bir şeyler ortaya çıkardığımı bildiğim için burada kesiyorum. İyi okumalar dilerim.
Uzun zaman oldu alıp kitaplığıma koyalı. Okumaya korkuyorum. Her elim uzandığında, daha dur, sonra diyorum. Gerçeklerden kaçmak da korkaklık, bunu da biliyorum. Yine de ne bileyim...
Sen cesurca okumuş, cesurca yazmışsın. Yüreğine sağlık Marie.
Mültecilere karşı gösterilecek tavır bence bir insanlık sınavı. Bahsettiğiniz ölümcül kötülükleri yapmasına gerek yok, bir tel örgünün öte yakasında doğduğu için bir bebeği aşağılık görmek kötülük olarak insanoğluna yeter de artar. Kitaptan bağımsız, kendilerine layık gördüğümüz ‘medeni tavrı’ çok güzel anlatmışsınız. Elinize sağlık.
Takdir edilesi ve imrenilesi bir berbatlık doğrusu :)
İncelemenizi beğeni ve birtakım duygu ortaklıklarıyla okudum. Bununla beraber ufak bir fikir beyanında bulunmak isterim. Ben, bir insanın bu denli canavarlaşmasının, dünyada kol gezen bunca vahşetin yalnız sevgisizlik ile açıklanmasını çok masum bir gerekçe olarak görüyorum. Bu durum, sevgisizlikten öte bir tür bozuklukla ifade edilebilir belki.
Kaleminize sağlık 🌸
Elbette sadece sevgisizlik değil, bu kitapta biraz böyle. Bozulmamış, küçücük masum bir zihnin kirletilmesiydi kastettiğim. Bozukluk kısmında çok haklısınız. O insanların beyniyle aynı beyne sahip olduğumuzu düşünmüyorum. Yine de bir insan neden böyle davranışlar yapar merak ediyorum. Bu insanlar hakkında daha fazla araştırma yapılması gerektiği kanaatindeyim, her ne kadar tiksindirici olsa da. Yorumunuz için teşekkürler ederim :)
Aslında bahsettiğiniz türden birçok araştırma mevcut. Fakat sonuçlarında genel itibarı ile tam bir netlik söz konusu değil. Kalıtım ve çevresel faktörler üzerinde durulmakla birlikte bunların oranlamalarına yönelik kesin sonuçlar yok. Tabi yalniz araştırma yapmak yetmiyor. İş ki bu veriler çözüm (tedavi) yollarına kanalize edilsin.
Evet, sonuç alınmadıkça çözüm olmuyor maalesef. Dünya varolduğundan yana olan bu sorunun da çözümü var mı bilinmez tabii. Dileklerimiz, kimsenin mağdur olmaması yönünde olsun.
Şarkının muhteşemliği ❤️ Hiç okumadım Günday'ı ama bayağı popülerdi Kinyas ve Kayra'dan sonra. Attım okuyacaklarima. Teşekkürler incelemen için. Esen kal.