Gönderi

240 syf.
·
Not rated
Tanrı'nın Yorgunluğunun Ardından veya İnsanlığın Kaotik Serüveni
Kitabı okumayanlar için şunu söyleyeyim kitap çok dâhice bir kurgu ve özgün bir edebî dille ilerliyor. Aşağıda inceleme olarak yazılanları ise kitabı okumayanların okumasını tavsiye etmiyorum içeriğe dair de malumat var. Baba-Oğul-Hayâlet üçlemesinden oluşan kitap sadece bölüm isimlerine bakılarak dâhi teolojik bir atmosferi hissettiriyor. Baba bölümünde kitap Abdulhamid'in evhamlı kişiliği ile başlarken Mehmed'in Âkif'in "gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek" dizelerini hatırladım. Nitekim baba metaforunun sembolik temsiliyetini linç ede ede dâhi olsa başarılı bir şekilde bilinçdışımıza işleyen bir kurum değil midir devlet. Baba bölümü cinayetlerle, iktidar ikiyüzlülüğü, sınıfsal farklar, bilim, inanç ve talih, gelecekten gelen aşk mektupları, hürriyet döneminin ironik anlatımı, memurluk, tarih, İttihadçılar, kadın... vb birçok yerleşik konuyu oldukça özgün ve zekice kurgusunun içinde anlatıyor yazar. Kurgusal bir tarihçinin anlatımı ile İhsan Sait'in aşkına kavuşabilmesi için dünya savaşı arefesinde kendi emekleri ile yaptığı zeplin yada uçağa binip geleceğe yolculuğunu okuruz birinci bölümün sonlarında. Çünkü yazılan mektup bulunan zamanın çok ama çok sonrasıdır. Oğul bölümünün ilk sayfalarını okuduğumda sevdiğim yönetmenlerden Darren Aronofsky'nin "Mother" filmi canlandı hafızamda. Filmin sonuna doğru oluşan o kaotik atmosfer de zaten yönetmenin Tekvin yani Yaratılışı referans edinip çektiği bir filmdi. Ki Anar da Tekvînhâne ifadesini kullanıyor bu çatıya. Baba bölümü kibir, hırs, iktidar ve zulmün anlatısı iken, Oğul köleliğin, baskının, ezilmişliğin ve acının dile gelişidir. Nitekim bozulan dengeyi sürekli birbirlerinden öldürerek sağlamaya çalışan ve gittikçe barbar bir kimlik kazanan insanlık var bu sayfalarda. Ki nitekim onbeş sayfada askerlerin yürüyüşü ve savaşı metaforundan da insanlığın bu acımasız tarihini anlatmak ister yazar. Sürekli çamur, kar, yağmur, kan, dışkı, et parçaları üzerinden ilerleyen sayfalar aslında "oğul"un "baba"dan aldığı o mirasın geldiği yer anlatılır Karadeniz kıyılarında. Askerî yürüyüşün insanlığın bahtını belirlediği kesif atmosferdir anlatılan. Anlatılanlar salt bir tarih değil aslında şimdinin ve ne yazık ki geleceğin de zûlmetli gecesidir. Devlet ve iktidarı çok sert eleştiren ifadeler bir anlmada da bu acının kaynağına dair de bir açılımdır. Umudun yıkıldığı, samimi duaların kitle içinde çürüdüğü iktidarın farklı yüzleri tarafından anlatımı askerlik metaforundan sunuluyor. Doğanın insanı yıkan zorluklarına rağmen acılar yaşatan iktidarlar. En sonda "baba"nın "oğlu" önündeki secdesi sanırsam düşünmemiz için oldukça ürkütücü bir sahne. Bu bölüm için birçok yönetmenin adını anmadan edemiyeceğim. Lars Von Trier'in Dogville'si, Haneke'nin Beyaz Bant'ı, Bunuel'in Viridiana'sı belki Bergman'ın Utanç'ı. Son bölüm Hayalet bölümünde ise aslında yazar sizi oldukça şaşırtıyor. Baba ve oğul burda karşınıza birlikte çıkacak. Ve benim de sonradan farkına vardığım ashab-ı kehf ve köpeğini temsil eden yedi memur ve köpek çıkıyor. Yedi uyuyanlar burda hayatın içinde direk. Rüya ve gerçek. Köpeğin havladığı bazı yerleri ise gecmiş bölümleri hatırlayarak okuyun. Bu bölümde aydın-münevver açılımı var. Döl metaforundan ırk ıslahı üzerinden ironik entelektüel eleştirisi var. Ve son satırlar Tevrat'ın bir cümlesi ile bitiyor. Altı gün çalışan bir tanrının yorgunluğu ve yedinci gün yani okuduğunuz roman ve adı.. Tarih-i Külhanî adlı kurgusal tarih anlatısının ise Baba ve Hayalet bölümlerinde referans kılınıp alıntı edilmesi ama Oğul bölümünde ise bahsinin geçmemesi ise "Oğul"un kaderinin farklı bir çehreden dile getirilişi olsa gerek. Roman muhafâzakar camia tarafından bazı sert eleştirilerle karşılandı. Ama yazar bu toprakların yakın ve aşına olduğu kimlikleri referans edinerek insanlık serüveninin acı tarihini sunuyor. Yazarın bu kitabının peygamberleri yok. Masumiyetin kırılganlığı endişesini hisseder her okuyucu. Bazı kelime ve ayet yâzımı eleştirileri de belki redaksiyona dâhil olur ama yazar yer yer bu hataları sadaka olarak sunduğunu söylüyor son sayfada. Yazarın bir cümlesi ile bitireyim değerlendirmeyi. "Kostantiniye fethedildikten sonra Ayasofya bir cemaat bulmuş, ama Filosofya bulamamıştı."
Yedinci Gün
Yedinci Günİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınları · 20163,799 okunma
·
30 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.