Gönderi

224 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
Cuma Değirmeni
1992 yılının Temmuz ayında Sovyetlerin dağılmasından iki yıl geçmiş Sarp Sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapan beyaz saçlı yabancı kimsenin dikkatini çekmemişti. O akrabalarına kavuşmak için yoluna devam ediyordu. Tuhaf duygular içindeki yabancı Artvin Hopa’dan geçiş yapıp yaşadığı yerlerle buralar arasındaki benzerlikleri farklılıkları içinde garip duygular ile bir yaşarken Cuma Değirmeninde Arslan Bey’in evine doğru geliyordu. Roman 1980 yılının Eylül ayına Arslan Beyin yanına götürüyor bizi önce. Arslan Bey milliyetçi bir öğretmen çevresi ve özellikle gençler tarafından ilgiyle takip edilen milli şuurla etrafındakileri aydınlatmaya çalışan bir münevver. Bu durumdan rahatsız olan karanlık beyinlilerin hedefi olmuş ve evinin kapısının önünde pusuya düşürülmüş ve vurulmuş o yaralı haldeyken evinin önündeki dedesinin diktiği taflan ağacı ile hasbihale başlıyor ve roman böylece gelişmeye başlıyor. Haldun Eroğlu bu hasbihal içinde bizi 1980’den 1902 yılının bir sonbahar gününe götürüyor Batum’un güneydoğusundaki tepede bulunan Ahalkelek’e. Buraya gelirken Çarlık Rusyası’nın sosyo ekonomik durumu hakkında bilgiler de vererek romanın ilerleyişinde okuyucuya yardımcı olacak bilgilerle donatıp o günü daha iyi anlamamızı romanı daha bir başka okumamıza vesile oluyor. Hemen akabinde Arslan Bey ve ailesinin hayatına ışınlıyor bizleri ve yanlarında çiftliğin kahyası Niko’nun hayatına.Niko Çarlık Rusyasının sevmediği iki şeyden biri olan işçi sınıfına mensup kişi. 1900 yılların başında Çarlık Rusyasının kötü gidişatına itiraz eden halkın ve işçilerin halk hareketlerinden bıkan Çarlık Rusyası istibdatını daha artırmış işçi düşmanlığını ayyuka çıkardığı dönemde halk hareketlerine katılmış Rusların zulmünden de Arslan Bey’in yanına kendini atarak canını zor kurtarmış ve çiftlikte kahyalık yapmaya başlamış Niko. Arslan Bey’in kızı Cemile’ye aşık üstelik. Cemile ise bu sevdaya kayıtsız Rus bir gence aşık adı Oleg. Rus Milliyetçisi Türk düşmanı bir genç. Niko, Oleg’i iyi tanıyan Cemile’ye olan sahte aşkının farkında olan ve Cemile’ye zarar verecek endişesinde hep. Oleg bir gün Cemile’yi bir partiye götüreceği arkadaşları ile tanıştıracağını söyleyerek kandırıyor. Nİko, Oleg’in ona aşık olmadığını kandırdığını söylemesine rağmen Cemile aşkının kurbanı olup Niko’nun söylediklerini Oleg’i kıskandığından uydurduğunu düşünüp Niko’yu dinlemiyor ve Oleg’in yalanlarına kanıp onunla buluşmaya gidiyor. Hayatında alkol kullanmamış masum Cemile Oleg’e ve gittiği ortama kanıp sarhoş olunca Oleg’in kirli emellerine kurban gidiyor. Kirletildiğini anladığında ise ailesinin karşısına çıkmaktan utandığından kendini Karadeniz’in soğuk sularına bırakıp canına kıyıyor. Cemile’nin başına bunlar gelirken, Arslan Bey’de Batum’da Rusların tutumunun gittikçe Türklere ve diğer Rus olmayan milletlere karşı hırçınlaştığını yeni politikalarının “ya bizden ol ya da buraları terk et” mantığından gittikçe endişe duymaya başlıyor. Limandan kalkan vapurlarla Osmanlı topraklarına gidenlere kızdığı buraları terketmenin yanlış olduğunu bağırarak söylediği zamanları düşünürken artık Osmanlı’nın kendi derdine düştüğü buralara elini uzatamadığı gerçeği ile yüzleşip kendilerinin de artık malları, namusları ve canlarını kurtarmak için gitmeleri gerektiği sıranın kendilerine geldiğini kabul ediyor istemese de. Cemile’nin cansız bedeni ile karşılaşan Arslan Bey’in evine ateş düşmüş bu olayın nasıl olduğu konusunda herkes şaşkın ve ne olduğu anlaşılmaya çalışılırken Niko, Arslan Bey’e Cemile’nin başına gelenleri ve bu işi kimin yaptığını, Cemile’ye bunları söylemesine rağmen ikna edemediğini tüm olup bitenleri anlatması üzerine Arslan Bey’in oğlu Timur kardeşinin intikamını almak için planlar yapıp Oleg’e ulaşmaya çalışırken Arslan Bey’de o çok kızdığı fikre zorunlu olarak kendisi de uyup Osmanlı topraklarına giden vapura binmek için ailesi ile birlikte yol alıyordu. Vapura ailesinden geri kalanlar ile binip Samsun’a doğru yol alırken Kızını toprağa vermiş büyük oğlunu da Rusların insafına bırakmıştı. Samsun’a geldiklerinde Muhacir Komisyonu Şubesine gidip kayıtlarını yaptırırken oradaki memurların tavırlarını garipsiyor önce yaşadığı yerleri hayatları bırakıp gelmişlere edilen muameleyi garipsiyor. Görevli Memur Babasının adını söylediğinde memurların ona olan tavırlarında ki değişimi bile fark etmeyecek kadar düşünceler içinde boğuşmaya devam ediyordu. Arslan Bey’in oğlu Dursun uzun zamandır hastaydı ve hastalığı yolculukla beraber daha artmıştı. Komisyondaki memurlara çocuğunun durumunu anlatıp yardım istediğinde oğlunu hastaneye kaldırmayı başarmıştı. Geçici olarak kendilerine bir yer verdiklerinde de 93 harbinde kahramanlıkları ile nam salmış Kahraman Babasının hatırına hep yardımcı olunmuş Muhacir Komisyonu Başkanı bu kahramanın oğlunu başka yere yerleştirmeye gönlü razı olmamış, eşinin eve almamasına rağmen onlara evinin müştemilatında yer sağlayarak en azından vefasını göstermişti. Arslan Bey oğlu iyi olana kadar burada kalmaya mecbur kalmış bir sabah Dursun”una bakmak için hastaneye gittiğinde oğlunun kaldığı odadan Doktor ve Hemşirelerin çıktığı ve Dürdane Hanım’ın oğlunun başında ağlar bulduğunda dünyası başına yıkılmıştı. Oğlunun vefatından sonra buralarda durmanın anlamı kalmamış biran önce Devletin onlara verdiği topraklara gidip yerleşmek oğlunu orada toprağa vermek istemişti. Cenazeden sonraki günlerde Arslan Bey devletin kendine verdiği toprağı ölçmüş biçmiş etrafını çevirmiş ve evini kurmaya başlamış ve zindan evi yaza doğru bitirebilmişti. Sonra misafir kaldığı komşularının evinden kendi evlerine geçmiş yeni bir hayata başlamışlardı. İlerleyen zamanda köyün eksiği olan değirmeni yapıp hem geldikleri yerlerdeki gibi bir değirmene sahip olmaya yapmaya başladılar. Değirmen bittiğinde hem köyde hem de çevre köylerde isim yapmaya başladı bir Cuma günü açıldığı içinde adı Cuma değirmeni olarak kaldı hatta bir zaman sonra köyün ismi de Cuma değirmeni olarak anılır oldu. Arslan Bey ve ailesinin hayata tutunmak için geçirdiği seneler içinde ülkeyi de içine alan siyasi ve askeri çalkantılar dünyayı sarsıyordu. Osmanlı Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile toprak kaybetmeye devam ediyor. Dünya Savaşı çıkmaya gün sayıyor ve Seferberlik kapıyı çalmak için vakit bekliyordu. Eşref’in askerlik günleri yaklaşmıştı. Tüm aile fertleri 28 Ekim 1914 günü Eşref’i yolcu etmek için limana geldiler. Eşref aslında askere Ruslarla savaşmak için gitmek istemiş onları topraklarından koparaklara şimdide geldikleri bu topraklara göz koyan Ruslara karşı durmak için gitmişti ama Çanakkale’ye görevlendirilmiş düşmanla burada çarpışacağı söylenmişti. O çatışmalara katılamadan şehadet şerbeti içenlere katılmıştı. Ailesi oğullarının şehadet haberini aldığında büyük üzüntüler yaşadı. Eşref artık aralarında değildi ve yıllar su gibi akıyordu. Cumhuriyetin ilanı haberini aldıklarında ise Arslan Bey memlekette dikili bir ağacımız olsun ağacımızda Cumhuriyetle bir yol alsın niyetiyle tafla ağacı dikmişti evinin önüne … İşte başta gelen beyaz saçlı yabancı ile Öğretmen Arslan Bey o günleri tekrar yaşamış sıra yabancının kendisini anlatmasına gelmişti. Yabancı Babası Arslan Bey’in oğlu Timur’un, kardeşi Cemile’nin intikamını aldıktan sonra iki yıl dağlarda kaçak yaşadığı o dağlardaki zorluklara dayanamayıp Ruslara teslim olduğu 12 yıl hapislerde ömür tükettiğini Rusya’daki Ekim Devrimi ile aftan yararlanıp serbest bırakıldığını ve Ahalkelek’e geri döndüğü burada evlendiği kendisinin dünyaya geldiğini söyledi ve ortamı bir hüzün kapladı. Yıllar sonra akrabalar bir araya gelmiş Ruslar sayesinde paramparça olmuş hüzünlü bir hayat öyküsü ortaya çıkmıştı. Haldun Eroğlu’nun “Cuma Değirmeni” romanı akıcı dili,hüzünlü öyküsü, güçlü kurgusu ile sizi sarıp sarmalayacak bir roman.Yazarın akıcı dili tarihleri harf ile yazması nedeniyle tarihleri okurken okuyucuya bir duraklatma yaşatsa da romanın geneli bakımından bir mesele teşkil etmemektedir. #KitapŞuuru
Cuma Değirmeni
Cuma DeğirmeniHaldun Eroğlu · Bilge Kültür Sanat Yayınları · 201710 okunma
49 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.