Stefan Zweig'ın geçen hafta başladığım Merhamet adlı romanına devam ederken bir de hikâye kitabını sıkıştırdım araya-aslında bir Conrad bir de Cortazar da sıkıştırdım- ve çok nadiren olan birşey gerçekleşti: birkaç saat içinde kitabı bitirdim. Bitirmek zorundaydım; çünkü elimden bırakamadım. Zweig'ın bu kitabı ne zaman yazdığını bilmiyorum; ama kendi trajik sonuna yakın bir zaman mı diye düşünmeden edemedim. Kitap ne zaman yazılmış olursa olsun muazzam bir inceliğin, maharetin sonucu. Kitap muhteşem. Hikâyeler muhteşem. Dil, üslûp, ruhumuza akan o lezzet muhteşem. Yapamadım, bırakamadım elimden; okudum, okudum, okudum. Zweig'ın insan ruhunu berrak, lekesiz bir şekilde anlattığı hikâyeler bunlar yine, ve yazar yine en iyi yaptığı şeyi yapıyor: zayıf, yaralı, zaafları olan, yalnız olan, aşık olan, yabancı olan insanların hikâyelerini anlatarak bize bu dünyada yaşamanın trajedisini hikâye ediyor, bize insandan, insan olmaktan, zaaflarla yaralı bereli olmaktan söz ediyor, bize bu hayatta zayıf olmanın, yabancı olmanın, aşık olmanın, yalnız olmanın acıtıcı sonuçlarından söz ediyor; ve bütün bunları bugüne dek okuduğum hikâyelerinin arasında en güzel, en etkileyici edebi üslûbuyla, en üst düzeyde bir incelikle anlatıyor, en azından kitabı okurken benim hissettiklerim bunlardı. 'Amok Koşucusu' adlı hikâye, kitabın zirvesi olabilir, kendi adıma hayatım boyunca okuduğum en etkileyici öykülerden biriydi ve en son Martin Eden'ı okurken ağlamıştım, hikâyenin son birkaç sayfasında artık kendimi tutamadım...pek duramadım da üstelik, okumaya devam ederken yaşlar da akıp gittiler. Zweig'ı ve diğer ruh kazıcılarını, iyi ki edebiyat var ve hayat edebiyattır, edebiyat hayattır diye bize düşündüren, bize söyleyen, anlatan, yazan bütün edebiyatçıları okumaya, onlarla düşünüp hislenmeye ve kendi hayat tecrübemizi böyle muhteşem dil eserleriyle süsleyip güzelleştirmeye devam...bu siteden kim sebep oldu da Stefan Zweig okumaya başladım, hatırlamıyorum; ama hakikaten minnettarım. Zweig okumadan şu dünyadan gitmiş olsaydım, bu lezzeti, bu tadı bilmeden, Zweig'ı tanımadan gidecektim.
Kitabı edebiyat seven herkese öneriyorum. İyi bir edebiyatçı, romancı, hikâyeci ancak karakter yaratabilen, anlatabilen; anlattıkları bizde gerçek hissi yaratabilen; sahteliklere, geçici, basit imaj ve maskelere ihtiyaç duymadan pozsuz, bize hakikati işaret eden ya da gösteren yazarlar olabilir. Tanımadığımız halde hayat deneyimlerinden, hayal güçlerinden, fikir ve hayal yürütmelerinden bizimle bu tecrübeyi paylaşabilen ve bize şu ne olduğu muğlak dünya üzerinde yaşamanın ne olduğuna dair bize bir şeyler, çok şeyler söyleyebilen bütün edebiyatçılar, yazarlar, şairler hepimizin hayat yoldaşı aslında. Bu insanları okuyor olabilmek bile büyük lütûf, büyük bir güzellik. Bu yüzden; okumayan herkese mutlaka bu yaralı, güzel yazarı okumasını ve onun hikâyelerinde bize anlattığı bütün insanlarını tanımasını öneriyorum...