Gönderi

152 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Votkalarla Bir Milyar Yıl
Son günlerin en şiddetli Mayıs sıcağı şehrimi boğuyordu. Turtaya dönmüş çatıların üzerinden nefis buharlar yükseliyordu. Caddedeki bütün pencereler ardına kadar açıktı, tabii benimki de. Gür ağaçların zayıf gölgelerinde ihtiyar kadınlar, apartmanlarının önündeki avlulara bir tabure atıp eriyebilirlerdi ancak Korona vardı, balkonda eriyorlardı. İncelememi tamamlamak için masamı toparlıyorum, sonuna kadar açtığım pencerenin yanına kuruluyorum. Notlarımı karıştırmaya başlıyorum. Hah, burada kalmışım işte: “Arkadi ve Boris kardeşlerin İthaki Bilim Kurgu Serisi’ndeki ilk kitapları, benim de onlardan okuduğum ilk kitap. Bu kitaba bilim kurgu özlemiyle yanıp tutuştuğum bir dönem başlamıştım. Eh, pek de umduğum bilimi bulduğum söylenilemez ancak farklı bir yaklaşım buldum ki bu da hoş. Bu farklı yaklaşımı biraz açmak istiyorum, şöyle ki bu kitapta bilinmeyen bir güç bahsi var ve bu tüm kitabın esas ögesi aslında. Kitapta bu bilinmeyen güç, karakterlerin üzerindeki etkisi ve neden olduğunu düşünüldüğü olaylar ile hissediliyor sadece. Bu gücün ne olduğunu, neye benzediğini amaçlarının ne olduğunu bilmiyorsunuz.” Şuraya şöyle bir cümle daha ek… “Ring, ringg”. Ev telefonu çalıyor, kaldı mı bunlar ya diyerek ahizeyi kaldırmaya gidiyorum. “Alo!” “Alo FTS Tur mu?”. “Hayır, burası benim dairem…” “Dıt..dıt…dıt…” Ahizeyi kulağımdan indirip önüme getiriyorum ve sağını solunu çevirip biraz inceliyorum, “İlginç”. Bu ne alakasız bir aramaydı. Kendime bir bardak kola doldurup defterime doğru yol alıyorum. Aklıma geçen gün market sırasında önümde şişelerce votka alan o iriyarı adam geldi. Bu ne yoksunluktur ki sabahın köründe votka almaya götürür insanı? Hem ne votkası ya, Rusya’da mıyız!? Zihnimdeki düşüncelerle incelememin başına oturuyorum. Çok yol kat ettiğim söylenilemez ama her şey net kafamda:“Bilinmeyen güç uzaylılar mı, dokuzlar birliği mi yoksa homeostatik evren mi? Bu kitabın tamamlanmamış veya tamamlanmak istenmemiş bir kurgusu, nasıl düşünmek isterseniz. Baş karakter Dimitri Malyanov bir astrofizikçi ve yıllardır uzaydaki M delikleri hakkında bir araştırma yapıyor. Hatta bu makaleye öyle önem veriyor ki, eşini ve çocuğunu bir süreliğine evden gönderiyor ki kendini iyice verebilsin. Ancak araştırması devamlı kesiliyor, ne zaman çalışmalarının başına otursa…” “Ding, dang”. Kapı. Dışardan bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Annemleri de kafamı toparlayıp kendimi edebiyata gömmek için Kırşehir’e göndermiştim, anneannemin yanına, onlar da olamaz. Yurtiçi Kargo. Ve taşımakta güçlük çekilen bir koli. Bir şey sipariş etmemi… dememe kalmadan, “Simitri Kalyanov?” diye soruyor. “Evet?” garip bir bakış atıyorum. “Şurayı imzalayın, X yazan yeri.” diyerek uzattığı kâğıtta imzalamam gereken bölgeyi tombul işaret parmağıyla gösteriyor. “İçerisi müsait mi?” Boşluğuma gelerek “Evet” diyorum ve bir hışımla içeriye dalıp koliyi taşımaktan titremeye başlayan yorulmuş kollarını ondan kurtaracak bir masa arıyor, çok geçmeden buluyor da. Teşekkür edemeden gidiyor. Ben de kolinin olduğu mutfak masasına yöneliyorum, faturaya bakıyorum, evet adım doğru ancak hata meblağda. Ben ödemedim bunu, hoş ödeyemezdim de. Annem olmalı diyorum, evden giderken dolabın boşluğundan şikâyet ediyordu. Kartonu bantlarından kurtarıp açtığımda içinden votka ve havyar çıkıyor. Annem olmamalı diyorum. “Bu evde kim votka içiyor?” Şaşırmayı elden bırakmama izin vermiyordu evren. “Ah, peki bu havyar?” Neyse olabilir, önce alakasız bir telefon şimdi de garip bir koli. Canım hem, evrenin işi ne ki bunda!? Çalışmalarımı, o düşüncelerimle doldurmaya çalıştığım sayfaları düşünürken yakıcı güneş ışınlarını pencerelerden sığabildiğince eve hücum ederken görüyorum. Bu sıcak da ne çalışılır ne de yazılır aslında, iyisi mi bir votka doldurayım! Kendi kendime bir “ah” çekip çalışma odama gidiyorum. Yere saçılmış kalemlerimi topluyorum, bir yandan kapı çalmadan önce yazdığım cümleyi gözden geçiriyorum. “… alakasız telefonlarla dikkati bölünüyor, evine garip bir koli geliyor veya yıllardır görüşmediği bir akrabası çat kapı geliyor. Dimoçko, evet Rusça’da isimlerin türlü değişik halleriyle kullanıldığını da bu kitapla öğrendim, tüm bunları kafası karışsa da “olabilir”, “tesadüf, hehe” diyerek görmezden gelirken benzer durumda olan arkadaşı bu duruma fena kafayı takıyor ayrıca gizemli bir cinayet de tüm bunların planlı olduğu düşüncesine sürüklüyor. Bu çalışmalarının bölünmesi git gide masumluktan çıkıyor ve Malyanov’u endişeye sürüklüyor. Aynı durumda, çalışmaları garip bir şekilde bölünen arkadaşları ile votkalı sohbetler ile felsefi konuşmalar yapıyorlar. Malyanov’un da dediği gibi önlerinde bir savaş var ve karşı tarafın silahı gizem. Ortamda uçarı fikirler ortalıkta uçuşmaya başlayınca sağduyulu Veçerovski ‘İnanılmaz şeyleri inanılmaz nedenlerle açıklamaya çalışmayı sevmiyorum’ diyerek Ockham'ın Usturası'nı sallıyor sohbete. Veçerovski’den bahsetmek istiyorum biraz zira en sevdiğim karakter oldu bu kitapta kendileri: Tüm bu olaylara soğukkanlılıkla yaklaşırken samimiyetinden bir şey kaybetmeyen ve bu votka evreninde evinde seylan çayı demleyen, daima dairesinden hoş kahve kokuları gelen bir bilim insanı. ” “Ding, dang”. Kapı. Kimseyi beklemiyordum. Söylene söylene kapıya doğru gidiyorum. Açıyorum ve Midya… Elindeki kağıdı uzatıp: “Bir süre burada kalacağım, kısa bir süre. Şehirde halletmem gereken önemli bir işim var. Girka Teyze’nin de selamını getirdim.” diyor. Elimdeki nota bakıyorum, annemin yazısı, evet ikna oluyorum. İçeri davet ediyorum: “Buyur geç içeri, kaç yıl oldu görüşmüyorduk 10 mu?” “12 aslında, haklısın unutmuş bile olabilirsin diye düşündüm buraya gelirken. Votka yok mu?” “Hıh? Votka neden olsun ki, kola vardı dolapta istersen.” “Şu masanın üstünde var işte açtım ben.” diyor ve votka içmeye başlıyor. “Sen ne yapıyordun?” “İnceleme yazıyorum, Kıyamete Bir Milyar Yıl için. Okudun mu?” “Haha, yazar baya bonkörmüş. Görmüyor musun Korona sonumuzu getirdi?” “Hı hım öyle öyle, sen takıl burada havyar (hâlâ inanamıyorum) da var dolapta istersen. Akşam kalmıyormuşsun, giderken seslen.” deyip sıvışıyorum yanından. Votkaymış, yok muymuş!? Nerede yaşıyorsunuz beyim, duyan da Kırşehir’in köyünden değil de Saint Petersburg’dan geldi sanır. Ah, şu incelemeyi bir bitirsem de artık bölünmesem, tüm zamanlarımı bölünmüş bir ânın içinde yaşasam. Şimdi: “Kitabın konusu ve işleyişi işte tam bu şekilde. Kitabın bendeki izlenimlerini yazmak istiyorum bu incelemeyi bitirirken. Büyük umutlarla bilim kurgu metni okumak için başladığımdan olsa gerek son sayfalarına kadar heyecanımı yitirmeden okudum. Ancak aradığımı bulamadığımı, aradığım bilime dayanan sürükleyici bir romandı, kitabın yarısında anladım. Akışı bana yavaş geldi, evet gizem dolu ve kitabı okutan tek şey neredeyse bu. Kitapta gizem havası hep sürüyor, tabii merakla bu gizemi çözmeye çalışma çabası da ardından sürüp geliyor. Karakterlerin kafasında birçok soru var, bunlar benim kafamdaki kitabı anlamlandırmaya çalışma sorularımla birleşince bir miktar can sıkıcı oluyor. Etkileyici ve kafamdaki soruları neredeyse cevapsız bırakmayacak, tatminkâr sonları severim. Bu kitapta tatminkâr bir sondan ziyade kafamdaki sorularla baş başa kaldığım bir son vardı. Son olarak kitabın üstünde durduğu Homeostatik Kâinat üzerinde durup düşündüm kitap bittikten sonra: Dengesini kendi başına korumaya çalışan, kendi ile dengelenen bir sitem. Küresel ısınmayı dünyanın üstündeki mikroplardan kurtulmak için ateşlenmesi olarak düşündüm, salgınları üzerinde yaşayan insanoğluna artık yetememesinden onları onlara yetecek düzeye indirmeye çalıştığını. Kısacası fantastik olayları fantastik olmayan şeylerle açıklamaya çalıştım, komplo teorilerinden uzakta. Sanırım bu kitap için, siz anlamak isterseniz ve çabalarsanız anlayabileceğiniz, size farklı düşünce şekilleri katan bir kitap diyebilirim. Sadece okuyup da geçebilirsiniz ve büyük olasılıkla anlamsız bulup sevmezsiniz veya kitabın verdiği minik düşünce kırıntılarını sizinkilerle birleştirip kendi anlamınızı bulursunuz.” Hah, geç oldu ama bitirdim, kendime bir zafer votkası, ay, kolası koyup içebilirim şimdi.
Kıyamete Bir Milyar Yıl
Kıyamete Bir Milyar YılArkadi Strugatski · İthaki Yayınları · 20151,810 okunma
··
62 views
harun inan okurunun profil resmi
Bilim kurgu olmayan kurgusu ancak böyle harika ve akıcı anlatılabilirdi. İncelemeyi hikayeleştirmek diye buna derim. Kitabı okumamama rağmen bu akıcı hikaye ile kitap hakkında fikirlere sahip oldum. Çok doyurucu bir incelemeydi, çok başarılı buldum ve çok beğendim. 2 yıl sonra yeniden incelemelere hoşgeldin. ❤
Sena okurunun profil resmi
Ah teşekkür ederimm, sabırla beklediğin incelememi beğenmene çok sevindim. :) Hoş buldum, bir süre buralardayım. 🌿
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.