Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

168 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
“Aynı ormanın ağacıymışım yokluğunla budanan.” Yekta Kopan’ın “Bir de Baktım Yoksun”adlı kitabının ilk hikâyesi bu epigrafla başlıyor. “Sarmaşık” adlı öyküye başlamadan özlem, yalnızlık ve arayış duygusu sarıyor okuru.Tanpınar’ın soluğu, Borges’in sesi duyuluyor eserde. Yazara 2009 Yunus Nadi ve 2010 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandıran eser altı hikâyeden oluşuyor. Yekta Kopan, öykülerini gerçek hayal çatışması üzerine kuruyor. Sarmaşık; karısı tarafından terk edilen, babası ölen bir yazarın mahalledeki kedisi Goncagül’ü aramasıyla başlıyor. Yekta Kopan, babasıyla yüzleştiği yeşil evi, geleneksel hikâyeden de yararlanarak masalsı bir anlatımla okuyucuya sunuyor. “...Yedi kişi el kaldırmış, tez vakitte bulur getiririz yeşil evi demiş.Hemen o anda hiç vakit kaybetmeden yedi tepeye dağılmış yedi cesur adam...” Anlatıcı; babasıyla konuşuyor, çatışıyor, özlem gideriyor. Yazarın, geri dönüş tekniğinden yararlandığı hikâyede,kahramanın geçmişte de sevdikleriyle sorunlar yaşadığı anlaşılıyor Karısının onu terk ederken bıraktığı mektupta dediği gibi dünyasına kimseyi almıyor aslında.Bir taraftan geçmişte sağlıklı ilişkiler kuramadığını hatırlarken diğer tarafta kaybettiklerinin acısını yaşıyor, onların peşinden gidiyor.Hemen her öyküde karşımıza çıkan insana ait bu çelişki, Yekta Kopan’ın öykülerinde de çözümsüz kalıyor. Yazarın, yazma serüveninden söz ettiği öykülerde postmodernizmin etkisi görülüyor.Yazar; üstkurmaca, metinlerarasılık gibi modern tekniklerden sıkça yararlanıyor. “Kurmaca üstünden gerçekliği anlamaya çalışmak, genetik sürekliliğimizin önemli bir parçasıydı.” diyor Yekta Kopan. Üstkurmaca özelliği taşıyan “Portebello” adlı öykü “Sustum, ana dilim sensizlik oldu.” epigrafıyla başlıyor.Öyküde yazar olan Yekta adlı kahraman anlatıcı, George Orwell’in evinin karşısında Tanpınar’ın “Saatleri Anlama Enstitüsü” romanını okuyor ve yanına gelen Yekta adında kadınla konuşmaya başlıyor. Yazar, “Hayal dünyasının vaat ettikleriyle gerçek yaşamın sundukları arasındaki gerilime, belirsizliğe dayanamayan insanlar”ı anlattığı öyküde Tanpınar’dan ve Borges’ten alıntılar yaparak sırtını düş gerçek izleğinin ustalarına dayıyor.Borges’in aynı insanla farklı yaşta karşılaştığı “Öteki”adlı hikâyesi bize, karşılaştığı Yekta’nın bir düşten ibaret olduğu izlenimini veriyor. “Ama başka görevlerimiz arasında bizim gerçek görevimiz, evreni, doğmuş olmayı, gözlerle bakmayı ve soluk almayı kabullendiğimiz gibi düşü de kabul etmemiz.” Bir de Baktım Yoksun kitabı sürprizlerle dolu. Kahraman bakış açısıyla yazılan “Kırmızı” adlı öyküde bu kez karşımıza Ayfer Tunç çıkıyor.Yazar, arkadaşı Ayfer’le Muzaffer Köroğlu adlı kişiye, Edward Hopper'ın Gas tablosunun orijinal eskizini nasıl edindiğinin ilginç hikâyesini dinlemeye gidiyor. Muzaffer Köroğlu, tablolarına tutkuyla bağlı.Öyküye ismini veren kırmızının da cazibenin,tutkunun rengi olduğunu düşünüyorum.Duvardaki tablolar ve hikâye içinde anlatılan öyküler anlatıcı yazarı yeni bir dünyaya sürüklüyor.İnsan kendi hayatını bile ancak iyi bir hikâyede okuyunca anlayabilir, diyor yazar.Metinlerarasılıktan yararlanılan öyküde “baba” figürü beraberinde getirdiği özlemle yeniden yerini alıyor. “Battaniye” öyküsü bizi Turgut Uyar şiiriyle karşılıyor.Kitaptaki alıntılar, öyküleri daha anlamlı kılıyor. “Mutsuzluktan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun Sevgim acıyor.” Öykü yine bir düşle başlıyor. Kalın bir battaniye var anlatıcının üzerinde ama yine de üşüyor. Baba anlatıcının düşle gerçek arasındaki yaşamı geriye dönüşlerle veriliyor. Bu kez, müşfik bir baba var karşımızda.Olması istenen gibi...Bu hikâyenin sonunda da yazgı değişmiyor, yine biri eksiliyor yaşamdan... “Hayatın bize rüya kadar saçma gelmemesinin nedeni alışkanlıktır.” diyor Marguerite Yourcenar “Rüya ve Kader” kitabında.Kertenkele adlı öyküyü başlatan bu alıntı oldukça anlamlı.Mutsuz evliliklerin, samimiyetsiz ilişkilerin sürdüğü bir yaşam, rüya gerçek düzleminde anlatılıyor. Bu öyküde de bir kaybediş var.Bu kez anlatıcı karısını ve onun hiç haz etmediği balığını kaybediyor.Ve bir kertenkele gibi kendini yenilemeye çalışıyor. “Önümde geleceğim-ayçiçeği tarlalarıyla süslü harika bir yol-ardımda geçmişim ailem iş arkadaşlarım, çocukluk anılarım, bilinen şeyler işte-kertenkelenin başı ile kuyruğu. Peki, kuyruk da kendine yeni bir vücut, yeni bir baş oluşturabiliyor mu?” Ve son öyküde Yekta Kopan “İşte böyle babacığım, bazen de gerçeklik buhranlarına kapılıyorum.” diyerek Oğuz Atay’ın sesiyle babasının ardından sesleniyor. “Sana güvenmeyip, seni reddedip, senden bana kalanları kusup devam edebileceğime inandığım yolun getirdiği uçurumda, duyulmayı bekleyen bir yankıyım artık.” diyor. Hayat da usta yazarın anlattığı gibi değil mi? Acıyı, kederi paylaştığımız; varlıklarına alıştığımız sevdiklerimizin yok oluşlarına şahit oluyoruz ve sonra bir varmış bir yokmuş, diyoruz. Gerçekle düş arasında kaybettiklerimizin ardından gidiyor, acımasız “zamanın sarkacında“ bir o yana bir bu yana sallanıyoruz. Berna KARAKAYA
Bir de Baktım Yoksun
Bir de Baktım YoksunYekta Kopan · Can Yayınları · 20181,025 okunma
·
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.