Gönderi

HİKİKOMORİ (SOSYAL HAYATTAN KAÇAN GENÇ KİŞİ-SOSYAL GERİ ÇEKİLME)
Kendini yaşadığı topluma ait hissetmeyen bireyin, sosyal yaşamdan uzak durarak, evine, odasına kapanması hali. Sosyal etkileşimden kendini izole edip, nadiren yaşam alanlarının sınırlarından ayrılan genç yetişkinlere “Hikikomori” denir.⠀Hikikomori tam olarak kişinin elini ayağını dünya işlerinden çekmesi demek. Kendisini odasına kapatan kişi, sadece dergi okuyor, film izliyor ve video oyunları oynuyor. Hikokomori durumun görüldüğü kişi iş okul gibi sorumluluklarını reddediyor. Ortalığı bok götüren bir odada, hiçbir sosyalleşme emaresi göstermeden aylarca yiyip içip uyuyor. Ailesiyle ve arkadaşlarıyla çok az iletişimde bulunuyor bazende hiç iletişim kurmuyor. Çevreye karşı duyarsızlar. Tam olarak bir izolasyon hali. Bu arkadaşlara modern keşiş denmesinin sebebi de bu. Dili: Japonca⠀ Türü: İsim⠀ Türkçesi: İçe hapsolma⠀ Okunuşu: /hikikomori/⠀ Hikikomori, Japon Sağlık Bakanlığı tarafından da tanımlandığı üzere bireyin temel ihtiyaçlarını karşılamak harici altı ayı geçen bir süre boyunca odasından neredeyse hiç dışarı çıkmaması, giderek dış dünyayla olan iletişimini kesmesi ve sosyal anksiyete geliştirmesi. Hikikomorilere, modern çağın keşişleri dendiği de oluyor.⠀ Bazı araştırmalara göre hikikomori, sosyal anksiyete dışında şizoid ve çekingen kişilik bozukluğu ve agorafobi ile de aynı paralelde ilerliyor. Ayrıca otizm spektrumundaki bireylerle benzer özellikleri var; sosyal entegrasyona direnç göstermek gibi.⠀ Peki bu durumun Avrupa ya da Amerika’da değil de daha çok Japonya gibi bir Asya ülkesinde görülmesinin sebebi ne? Gelin Japonya'daki durumu biraz inceleyelim. Hikikomori'de kişi, birden eve kapanıyor, aile bireyleri ile dahi iletişim kurmuyor. İnternet, bilgisayar oyunları, tv, kitap, anime, manga vs. gibi şeylerle vakit geçiriyor. Kendisine verilmediği sürece yemek yemiyor, odasından sadece tuvalet ihtiyacı için çıkıyor, çok seyrek duş alıyor. Ayrıca hijyenede önem vermezler. Genellikle çevrelerinde çok fazla çöp vardır. Bunun nedeni yedikleri fast food yiyeceklerden kalan çöpü atmak için dahi sokağa çıkmayı hatta odalarını terketmeyi reddetmeleridir. . Bu hastalık ilk defa Japon Psikiyatr ''Tamaki Saito'' tarafından tanımlandı.Ve o günden sonra büyük bir hızla yayıldı, daha doğrusu insanlar rahatsızlığın farkına vardı. Hikikomori daha çok erkelerde görülüyor. Daha çok erkeklerde görülüyor olmasının sebebi, Japonların daha çok erkek çocuklarının bu durumunu bildirmesinden kaynaklanıyor esasen. Yoksa kızlar arasında da bir hayli yaygın bir vaka. Bir kişinin Hikikomori olduğunu söylemek için o kişinin kendisini en az altı ay süreyle dış dünyadan izole etmiş olması gerekiyor. Japonlarda sık görülmesinin sebebinin eski Japon edebiyatının, şiirinin ve müziğinin ''yalnızlık'' ve ''asalet'' gibi kavramlara çok önem vermesinin olabileceği düşünülüyor. Samurayları hatırlayın yada kamikazeleri. Hikikomori rahatsızlığından muzdarip bireyler genellikle ailesinin uzun süre boyunca sıkıntı yaşamadan bakabileceği orta sınıf ailelere mensup kişiler. Çünkü daha dar gelirli olan ailelerde çocuk küçük yaşlarda çalışmaya başladığı ve sorumlulukları daha belirgin olduğu için bu sosyal çekilme ile karşılaşmıyor. Daha doğrusu karşılaşamıyorlar. Japonların diğer milletlere göre daha iyimser olmaları ve ailenin çocuğa olan sabırlı tutumu ve oluruna bırakan yaklaşımı Hikokomori'nin süresinin uzamasına yol açabiliyor. Hikikomoriden muzdarip kişilerin saldırgan bir tutum içine girmesi çok nadir görülüyor. Bu tutumlarının yani kendi sosyal eksikliklerinin, sosyal olan diğer insanlara karşı nefret olarak dışavurumu olduğuna inanılıyor, ama bu gibi durumlar çok fazla olmuyor ve zaten şu an Japonya'da hikikomori hala öncelikli ailelerin ilgilenmesi gereken problemler listesinde yer alıyor. İlk başlarda depresyon, kişilik bozukluğu ya da bir tür şizofreni zannedilen Hikikomori artık ayrı bir kategoride ele alınıyor. Japon basınında bu rahatsızlık şiddetin seri katilliğe giden yolun bir basamak öncesi olarak gösteriliyor. Bu nedenle Hikokomori'den muzdarip kişilerin, durum daha vahim bir hale gelmeden bir an önce tedavi edilmesi gerektiğine inanıyor ve toplumu bu yönde bilgilendiriyor. Hikikomorinin ilk bulgusu genelde okula gitmeyi reddetmek oluyor. Aşırı ulusal emeller yüklenmiş ''sen çalışıp başarılı olacaksın ki, ülken, milletin ilerleyecek'' duygusu yüklü katı eğitim sistemi ve beraberinde getirdiği sınav yapısı, gençlerde baskıya karşı koyamama, topluma karşı görevini ifa edememe duygusu içe kapanmayı tetiklemekte. Bunun sonucunda Hikokomari durumu ortaya çıkmakta. Japon hükümetinin 2010 yılı verilerine göre şu an Japonya'da Hikokomori hastalığından muzdarip 700 bin kişi var ve bunların yaş ortalaması 31. Tabi bu rakamlar uzmandan uzmana büyük farklılıklar gösteriyor ve gerçek rakamın aslından bundan çok daha fazla olduğu düşünülüyor. Hikokomori, Asperger sendromu gibi otizm ile ilişkili nörogelişimsel bozukluklar gösteren ve otistik olan bazı kişilerin sosyal geri çekilmelerine benzer öğeler taşıyor. Bu sebeple bazı psikiyatrlar Hikokomori'nin nörogelişimsel bozukluklarla ilgili kökeni olabileceğine inanıyor. Michael Zienlenziger'e göre bu sendrom daha çok travma sonrası stres bozukluğu ile yakından ilişkili. Aşırı koruyucu ebeveynlere sahip olmak bu hastalığı tetikleyen sebepler arasında sayılıyor. Hikokomori, Japonya gibi sıkı eğitim sistemine sahip olan ve gençlere ağır sorumluluklar yükleyen Çin, Güney Kore, Singapur gibi uzak doğu ülkelerinde sık görülüyor. Japonların çocuklarına bakmayı bir sorumluluk olarak görmesi nedeniyle vakaların aylarca bildirilmemesi de hastalığın tedavi edilememesinde önemli bir sebep. Japonların ''sekkusu shinai shokogun'' adını verdiği bekarlık sendromunun da Hikokomori gelişiminde etkisi var. Kolektif toplum yapısının, bireyler üzerindeki baskısı.⠀ Toplum tarafından kabul edilme kaygısının ve aşırı zorlayıcı ebeveynlerin kişiye zamanla verdiği zarar, insanları maalesef çevreden tamamen kopartan travmatik süreçlerin bir sonucuna, yani hikikomoriye sürüklüyor. Yapılan araştırmalar ayrıca internet ve video oyunlarının da sorunun bir parçası olduğunu fakat asıl mevzunun, ölümcül eğitim sistemleri olabileceğini gösteriyor. Yüksek not alma kaygısı, ailenin sosyal statüsü, zorbalık… bunların her biri Japonya’da bir öğrencinin günlük hayatını olumsuz etkileyen ve sıradanlaşmış olaylar.⠀ ⠀ Konuyla ilgili olarak Uzman Psikolog Nihal Araptarlı’nın açıklamalarına paralel olarak size bunları aktarmaya çalışacağız. Hikikomori teknolojinin ortaya çıkardığı bir hastalık olarak nitelendiriliyor. Diğer bir deyişle kişinin sosyal çevreyle bağlantısını kesip kendini sadece sanal aleme bağımlı kılması. Ancak bu bağımlılık öyle noktalara varıyor ki, zamanla kişinin tüm sorumluluklarının ertelenmesine ve temel fizyolojik ihtiyaçların dahi karşılanamamasına yol açılmış oluyor. İnsanda zamanla karamsarlık, mutsuzluk, yaşamdan tat alamama gibi bir ruh halinin gelişmesine yol açan hikikomori, daha çok erkeklerde görülüyor. 15 yaş civarındaki çocuklarda oldukça yüksek oranda görülen bu hastalık, ailelerin çocuklarını odalarında ders çalışıyor zannederken veya çocukların dışarıda oynayacağına evde göz önünde olmaları daha güvenli şeklinde düşünmeleri anında bağımlılığa dönüşüyor. Sanal alemin rahatlığına alışan gençler bilgisayarda kendilerine bir başka dünya yaratıyorlar, herşeyi kendi istedikleri gibi kurgulayıp yönetebiliyorlar ve kimse de onlara karışmıyor. Kendini hayalindeki şekilde tanıtarak aldığı olumlu tepkilerle ego patlaması yaşayabiliyorlar. Bunun bağımlısı olan gençlerin gerekçeleri ise; bunları sevmeleri, bunların sorunlarını unutturdukları, ve yapılanlardan keyif aldıkları şeklinde sıralanabiliyor. Antisosyallik gibi bir sosyal bozukluk olan hikikomorinin gençler arasında hızla yayılması, bu bozukluktan kurtulmanın oldukça zor olduğunu bildikten sonra daha da endişe veriyor. Hikikomori insanı sanal aleme hapsediyor Sosyal uyumsuzluk yaşayan bireylerin istemediği yönlerini gizlemeleri sanal alemde daha kolay olduğundan dolayı bu mecra daha güvenli olarak görülüyor ve öncelikli olarak tercih ediliyor. Burada hikikomori nasıl tespit ve tedavi edilir sorusuna yanıt aramalıyız. İnsanın en temel ihtiyaçlarından birisi olan kendinden daha büyük bir bütüne ait olma ihtiyacını karşılamakta zorlanan bireyler, yaralı egolarını daha da kötü duruma sokacak durumlardan kaçınmak isterler. Rezil olma, beğenilmeme, alay edilme, onaylanmama gibi korkular geliştirirler. Zamanla sosyal izalasyon yaşamın tamamına yayılır. Ancak hayatın özü olarak tanımlayabileceğimiz ilişki kurmak, bireye var olduğunu hissettirir. Birey var olabilmek için de diğerlerinin kendisini önemsemeleri ve onaylamaları için çaba harcar. Ancak bu korkulara sahip birey gerçek sosyal çevrede var olamayacağını düşünerek sanal alemde var olmaya çalışır. İşte burada ailelere görevler düşüyor. Ailelerin çocuklarını önemli ve değerli bir varlık hissi vererek büyütmeleri ilerleyen yaşlarda bu tür bozukluklarla karşılaşılma ihtimalini oldukça azaltıyor. Onların kendilerini gerçekten var hissedebilmeleri için gerçek iletişim ortamlarının oluşturulduğu ailelerde bu tür sorunların yaşanması çok zor. Tekrar etmek gerekirse yukarıda bahsettiğimiz tüm bozuklukların önüne geçmede ebeveynlere büyük görev düşüyor. Ailelerin bu konuda daha titiz davranmaları gençlerin hayatlarına daha sağlıklı bir şekilde devam etmeleri noktasında büyük önem arzediyor .
··
1 plus 1
·
88 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.