Gönderi

335 syf.
10/10 puan verdi
Merhaba sevgili 1k okuyucuları Bu incelemeyi sürekli ötelemeye çalıştım çünkü bazı kitapların soruları var ve kolayca cevaplanamıyor. Kitabı okuyanların göz gezdirmesini dilerim çünkü kitabın genel kurgusundan bağımsız bana düşündürdüğü soruları paylaşmak istiyorum. -Bilgi içerir- İlk Tirin’ den başlamak istiyorum (sevilesi bir atılganlığı vardı). Shevek Tirin için “Sanırım doğuştan sanatçı. Zanaatkar değil,bir yaratıcı ” der. Çocuklar arasında Tirin, hapishane fikrini öğrenir öğrenmez uygulamak isteyen ilk kişiydi ve kendini kolayca gardiyan rolüne kaptırmıştı nedenini önceki alıntının devamında Shevek şöyle diyerek açıklıyor: “Yaratıcı-yok edici, her şeyi altüst edip tersyüz etmek zorunda olan cinsinden. Taşlamacı, öfke yoluyla yücelten kişi”. Başka bir zaman Tirin’in diğerlerinin belki de düşünmek istemediği bir konuda konuşmasına tanık oluruz. Shevek bu konuşmada kendi düşüncelerini de bastırmak için itiraz eder. Tirin şöyle der “Biraz açılmaya dayanamayacak kadar zayıf mıyız?” Yine Urras hakkında “Ama nefret niye? Nefret işlevsel değil, neden öğretiliyor bize?” der ve kendi toplumlarının Urras’a gitmeyi engellemek için bu nefreti körüklediğini söyler. Urras’a gitme fikrini ortaya atıp herkesi şaşırtır kısaca. Tirin karakterinin devamında neler yaşadığını hatırlarız. Benim sorum ya da merakım şu : Tirin (sanatçı) arkadaşlarını (kendini ifade ettiği topluluk ) yaratıcı kimliği sayesinde ne ölçüde etkileyebilir? Bir tiyatro oyunu, resim, heykel sizin dünyanızda filizlenmelere , öfkelere sebep oluyor mu?  İkinci sorum şu: Kitabı okurken Odo’nun (aynı şekilde diğer profesörler) cinsiyetinin kadın olduğunu fark edince şaşırdınız mı? Ben şaşırdım çünkü bilinçli tarafım eşitliği anlarken bilinçaltım çocukluktan beri  işlenen öğretilerden dolayı algılayamamış (üzgün surat) Kitabın cinsiyet eşitliği için bize sunduğu Anarres’e gidiyor, kadınların yaşamını keyifle gözlemliyorum. 3. sorum iki alıntı üzerine gelişti Kıtlık çektikleri zaman paylaşmanın zorlayıcı olduğunu düşünüp “O zaman güç devreye giriyordu; güçlü olan haklı oluyordu; güç,onun aygıtı şiddet ve en büyük müttefiki, görmezden gelen göz” ve  “Adalet güç kullanılarak elde edilemez” “Pasif kalarak da iktidar ele geçirilemez.” “İktidar istemiyoruz.İktidarı sona erdirmeye çalışıyoruz!”( bu arada hemen aklıma Serenad (Zülfü Livaneli)’ den şu alıntıyı getirdi “Kötünün Zaferi :Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur; çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir. Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı, güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.” hepimiz bir ölçüde tanık olmuşuzdur “kötülüğün zaferine”.) Sürekli parantezlerle uzatıyorum kafa dağınıklığımı mazur görün . Benim sorum “Karşılıklı yardımlaşmanın sınırı - özellikle Anarres toplumunda- nedir ?” idi. Sanıyorum  insanların herhangi bir tehdit altında “adalet” kavramı kolayca değişebiliyor. Bunun cevabını Kropotkin’in Karşılıklı Yardımlaşması‘nı okuyarak bulmaya çalışacağım.( Ursula bir söyleşisinde Kropotkin’den bahsediyor) Son olarak Kitap bana Kendine Ait Bir Oda ‘ dan şaşılmayacak derecede  çağrışım yaptı bunları tek tek not etmekle beraber yazı uzayacağından burada paylaşamıyorum. Bu kitabı benim için özel kılan şey bu sorulardı. Soru sorduran diğer kitaplarda buluşmak üzere 
Mülksüzler
MülksüzlerUrsula K. Le Guin · Metis Yayınları · 202112,6bin okunma
··
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.