Tüm zamanların en iyisiydi, tüm zamanların en kötüsüydü...Kitabın başında "Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü" diye başlayan paragraftan ve devamından da anlaşılacağı üzere tüm zıtlıklar aynı anda yaşanıyor. Bir yanda bolluklar içinde yaşayan zenginler ve bir diğer tarafta açlıkla, yoklukla savaşan yoksullar. Tüm zıtlıkların bir araya toplandığı bir dönem bu.
Olaylar kitabın isminden de anlaşılacağı üzere iki şehirde geçiyor. Bu şehirler Paris ve Londra.
Kitap Fransız Devrim'i öncesini ve bu dönemi ortaya koyuyor. Birkaç örnekle açıklayalım bu dönemi.
Suçsuz olduğu halde yıllarca hapis yatan insanların olduğu, insanların açlıktan ot yediği, haksız yere idamların yaşandığı, insanların acımasızca birbirini katlettiği umutsuz bir dönem bu.
Düşünsenize kötü giden gidişata dur demek için devrim yapılıyor ama devrimden sonra zulüm yine bitmek bilmiyor. Hayvan Çiftliği'nde de domuzlar iyi bir yönetim için başa geçmelerine rağmen sonrasında işler pek de böyle gitmiyordu. Onunla benzerlik kurdum.
Devrimi yapanlar da mutlaka iyi bir yönetim istiyorlardı ancak hiç de böyle olmuyor. İnsanlar haksız yere hapse atılıyor, yıllarca hapislerde kalıyor, haksız yere hayatlarına son veriliyor giyotin ile, idam ediliyor.
Bu sefaletin ve zulmün ortasında ise bir aşk ortaya çıkıyor. Romanın baş kişileri Doktor Manatte'nin kızı Lucie Manatte ve Charles Darnay. Ayrıca başka karakterler de var elbette. Yıllarca hapiste kalan ve sonrasında kızına kavuşan Doktor Manatte, devrimin başında gelen çiftlerden olan Madam Defarge ve Ernest Defarge, Tellson bankasında çalışan Jarvis Lorry, avukat olan ve bence romanın seyrini hatta sonunu değiştiren Sydney Carton, Lucie'nin yardımcısı Bayan Pross, yine bankada çalışan Jerry Cruncher.
Tat kaçırmadan Sydney Carton'dan bahsetmek istiyorum. İlk başlarda bu kadar önemli bir karakter olduğunu düşünmemiştim ancak sonrasında karaktere olan sevgim daha da arttı. Hatta kitapta en sevdiğim karakter o oldu.
Kitabın sonlarında Miss Pross ve Madam Defarge arasında geçen bir yer vardı. Buradan da görüldüğü gibi yazar daha çok İngiliz'leri öne çıkarıyor.
Charles Darnay'in baş harflerine bakarsanız Charles Dickens ile aynı. Bu konuda Charles Dickens'ın evliliğinde tıpkı karakter gibi sorunlar yaşadığını okudum bu dönemde.
Kitap bittiğinde boşluğa düşmüş gibi hissettim. Ağlamadım ama kitaplarda ağlayan biri olsaydım mutlaka ağlardım. Boşluğa düşmemin sebebini psikolojime de bağlı ancak kitabın büyük bir etkisi var. Bu yüzden bugünlerde okuduğum ve bende böyle bir etki yarattığı için mutluyum.
Okumanızı tavsiye ettiğim, bence okunması gereken bir kitap. Hem tarihi olaylar bakımından, hem de edebiyat bakımından oldukça doyurucu. Kesinlikle okumanızı öneririm.