"Hayatta gerçekleştirmeyi en çok istediğiniz ilk beş şeyi düşünün.
Şimdi de gün içinde zamanınızı en çok ayırdığınız beş şeyi.
Listeleriniz arasında ortak tek bir madde bile bulamayacağınıza eminim."
İslami Bir Bakışla Zaman Yönetimi ile ilgili katıldığım bir yayında Fatma Bayram önermişti bu yöntemi, listeye bakakalacaksınız demişti. Dersin hemen ardından yaptım ve gerçekten hayretler içinde kaldım.
Hayatta benim için başarmanın en çok önemli olduğu ilk 5 şey arasında youtubeda vlog izlemek yoktu, whatsappta arkadaşlarımla boş yapmak yoktu, netflixin yeni çıkardığı dizileri izlemek yoktu.
Taylor Swift'in hayatında neler oluyor, bu şarkısı kim hakkında acabaaa diye araştırmak...
Yoktu.
Günde dokuz-on saat uyumak...
Yoktu.
Değil ilk 5'i ilk 100'lük liste yapsam yine de listeme dahil etmeyeceğim eylemler için saatlerimi harcıyordum.
Ağ kitabı yukarda da saydığım youtube, whatsapp, instagram, bilgisayar oyunları gibi zamanımızı ve emeğimizi verdiğimiz mecraların bizim psikolojimizi, zihinsel gelişimimizi, kendimizi nasıl gördüğümüzü, aile illişkilerimizi, dünyaya bakış açımızı, çocuklarımızı nasıl etkilediğine dair yapılan, bazen birbirinden farklı sonuçlara bazen de birbirini destekleyen sonuçlara ulaşan akademik çalışmalara, deneylere yer vermiş belki de bu alanda bulabileceğiniz en geniş kapsamlı, en güncel Türkçe eser olabilir. Okuması da bu sebeple bir miktar yorucu ve mesai istiyor.
Zihnimiz de diğer tüm organlarımız gibi bize emanet. Emanet bilincinin yavaş yavaş solmaya başladığı bu dönemde midemize olan düşkünlüğümüz bizi yeni hastalıklarla tanıştırırken zihin oburluğunun etkilerini görmemiz biraz daha zaman alacak gibi duruyor.
Sherlock dizisini izleyenler bilirler. Sherlock zihnini bir hard disk olarak tanımlar ve içine sadece yararlı bilgileri koyduğunu söyler. Bu hepimizin ihtiyaç duyduğu bir bakış açısı aslında, zira şu an kir toz içinde kalan başka bir organımız var mı? İnstagramda parmağınızla indiğiniz ve gördüğünüz her kare zihninizde yer işgal ediyor, dikkatinizi verip bakmasanız dahi. Dinlediğimiz müzikler, ezbere bildiğimiz replikler... Zihinlerimiz istila altında ve işgalci güçleri biz alıyoruz topraklarımıza, bazen nasıl oldu anlamadan.
"Saat ne ara 11 olmuş ya, daha ders çalışacaktım?"
"Namazın çıkmasına ne zaman 5 dk kaldı ya?"
Tanıdık geldi mi? Kendi hayatımda, irademi elden bırakıp da dopaminin peşine düştüğümde sıklıkla dökülür bu cümleler benden:
"Yenilik bizi her zaman heyecanlandırır. Beynimizin kimyası yeniliği ödüllendirmeye ve bizi mutlu hissettirmeye programlanmıştır. Zaman tüneline her bakışımızda yeni ve tahmin edemeyeceğimiz bir şeyle karşılaşacağımızı düşünüyoruz. Aradığımız o yeniliği bulsak da bulamasak da sürekli o yeniliği yakalamak için yeniden bakma ihtiyacı hissediyoruz."
Kitabın son bölümünde " Dijital Detoks" diye bir başlık var. Okuduğum bölüm gereği "Bunca şeyi aklımda nasıl tutucam ben ?" korkusu belli bir noktadan sonra bizi sarmaya başlıyor. Zihnime nasıl daha iyi davranırım üzerine uzun uzun okumalar ve dinlemeler yaptığım dönem de, bu zamana tekabül ediyor. Sınav haftası yaklaştıkça bu detoksu uygulamayı son bir yıldır adet edindim, hatta zihnimin zinde olması o kadar hoşuma gitti ki sınav olmasa bile yapmaya cesaret ettiğim her an deniyorum. Cesaret falan dedim ama öyle abartılı bir şey yok. Tek yapmamız gereken kontrolü elimize almak. Teknolojinin kullandığı değil, teknolojiyi kullanan olmak. Hepsi bu. Kısaca "Uyanık" olmak.
"Uyanık olmak."
Bu da bizi, bizi kimler uyutuyor ki acaba sorusuna götürüyor.
"İşte böylece Firavun kavmini aptallaştırdı." (Zuhruf-54)
Firavun kavmini işkence ederek değil, korkutarak değil tam aksine onları zevkten dört köşe hissettirerek kontrol ediyordu. Sihirbazlarını kullanıyordu. Halk onları izliyor, kandırılıyor, bir illüzyona kapılıp gidiyordu. Gerçek dünyada neler olduğundan bihaber yaşıyorlardı. Bu ayetle günümüz arasında bir ilişki kurabiliyoruz değil mi? Mesele sadece zaman israfı değil, mesele o ekranlardan yayılan mavi ışıkla düşen uyku kalitemiz de değil. Mesele eskiden saatlerce göz göze ettiğimiz sohbetlerin yerinde yeller esiyor oluşu da değil.. Mesele bize bir kere verilen bu ömrü hakkıyla yaşamamız gerektiğini unutmamız. Mesele Müslüman olmanın getirdiği sorumlukları unutmamız:
Ali-İmran Suresinin 110. ayetinde: "Siz insanlığın iyiliği için yetiştirilmiş hayırlı bir topluluksunuz." diye tarif edilir ümmet. İnsanlıkla ilgilenmek demektir Müslüman olmak. Ama biz daha baş parmağımıza hükmedip de ekran kaydırmayı bırakamıyoruz ki nasıl insanlığın iyiliği için çalışalım?
Uyutuluyoruz. İnstagramda gördüğümüz şahane (!) hayatlarla, twitterdaki politik sonu gelmez fayda vermez polemiklerle, karakter öldürüp seviye atladığımız oyunlarla... Bunlar ister dış minnakların :) oyunu olsun ister başka bir şey, başarılı oldukları aşikar.
Askeriyede askerleri eğitmek için kullanılan simülasyonların çok yakın versiyonuna şu an evlerde çocuklar ve gençler erişebiliyor, bir yarbay söylüyor bunu. Geleceğimizi inşa edecek çocuklarımız ekran başında geçirdikleri her dakikayla empati kurma yeteneklerinden, insanlarla iletişim kurma becerilerinden bir şeyler yitiriyorlar. Bizler ekran başında geçirdiğimiz her an annemizin yüzüne daha az bakıyoruz, babamızın nasihatlerine daha az kulak veriyoruz. Arkadaşlarımızla semaverin dibini getiren muhabbetlere dalamıyoruz. Çalıştığımız dersten bir şey anlamıyoruz. Kitap okumaya elimiz zaten varmıyor. Ekran başında geçirdiğimiz her an belki Avustralya'daki orman yangınlarından haberimiz oluyor ama yanı başımızda evlerde kullanılan atık yağları geri dönüşüm kutusundan çalmaya çalışacak kadar yokluk içinde kalmış ailelere gözlerimizi kapatıyor, kulaklarımızı tıkıyoruz.
Ayrıca sosyal medyada gerçekten, dünya için önemli olan haberleri mi görüyoruz sizce? Yoksa hepimiz "bunu bir daha gösterme" butonuyla kendi görüşlerimizden insanların olduğu, göz zevkimize hitap eden görsellerin düştüğü mutlu bir dünya mı inşa ettik kendimize? Bizi rahatsız eden, keyfimizi kaçıran olayları da gündemimiz yapıyor muyuz gerçekten? Ölümü düşünüyor muyuz mesela? Ana sayfamıza düşüyor mu Kuran'dan mesajlar da? Düşüyorsa da ne sıklıkla düşüyor ve bizim zihnimiz asıl kimlerin egemenliği altında?
Ağ kitabı zihinlerimizde egemenlik kurmaya çalışan güçlerin bizi nasıl ağlarına çektiklerini, oynadıkları algı oyunlarını gün yüzüne çıkarmış ve her bölümün sonunda buna nasıl karşı koyabiliriz sorusuna cevaben ipuçları bırakmış okunmaya değer bir eser.
"Bilgi bedende yaşayana kadar rivayettir." demiş yazar, öğrendiğimiz tüm rivayetlerin bilgiye dönüştüğü, "çevrimiçi saatlerimizin azaldığı, sevgi ve tefekküre ayırdığımız zamanın arttığı", "albenili cihazlar yığınında kaybolduğumuz bu çağda yaşamaya değer bir hayat kurabilme" duasıyla...
Selametle.