Gönderi

163 syf.
·
Not rated
Bu kitabın en büyük öğretisi , “hiç kimse dışardan göründüğü gibi değildir” oldu.. Büyük ve gerçek bir aşk anlatılıyor gibi görünse de , Sebahattin Ali’nin duygusal kalemi içinize farklı duygularla akacak.. Yazar ,banka işinden çıkarıldıktan sonra uzun süren iş arayışı döneminde eski arkadaşı Hamdi ile karşılaşıyor .Bir kaç sohbetten sonra onu kendi çalıştığı iş yerinde işe başlatıyor. Aynı yerde çalıştığı Raif Bey yazarın uzun süre dikkatini çekiyor, işini yapıp evine giden ,sessiz ,sohbet etmeyen ,içine kapanık bir adam. Şirket için Almanca çeviriler yapıyor. Ancak bu adamda başka bir şeyler vardır kimsenin göremediği .. bir hüzün ,bir acı , bir iyilik..gözlemleri sonucunda bir şekilde arkadaş oluyorlar , evine gidip gelmeye başlıyor , Raif bey baldızı ,enişteleri ,eşi ,çocuklarıyla maddi imkansızlıklardan dolayı birlikte yaşamaktadır. Ev halkı da Raif bey ‘e silik bir karakter gibi davranmaktadır. Sık sık hastalanıp işe gelemeyen biri olmuştur , en son hastalığı uzun sürünce yazar evine gitmiştir, bu sürede biraz da olsa kendine karşı açılmıştır. Eşyalarını iş yerinden eve istemiştir. Getirilen eşyalar arasında bir defter vardır ve bunu yakmasını istemiştir yazardan , 1 gün sonra olması için hasta adamı ikna etmiştir ve kitap asıl burada başlamaktadır. Çok farklı bir dünyanın insanı olan Raif Bey geçmişinde yaşadığı bir aşk öyküsünü ve yaptığı hataları , kendi ruhunu bu deftere yazmıştır.. Babasının bir mektep bul oku diye yönlendirmesi üzerine İstanbul’a giden orada da hayal dünyası olan bir genç olmaktan öteye gidememiş olan Raif ,Şehrin karışık dönemlerinde evine dönmek istemiş yine babasının yönlendirmesi ile mis sabunculuğu işini öğrenmesi için Almanya’ya gönderilmiştir.burada uzun zaman geçirmiş fakat dil öğrenmek ve biraz da Avrupa olarak gezebileceği bir yer olarak görüp işe çok yönelememiştir. Bir gün Resim sergisi gezisi sırasında hayatında gördüğü en anlamlı kadın resmini görüş günlerce bu resmin peşinden gidip her gün resmî izleyip sahibini de aynı zamanda araştırmıştır .Resmin sahibini Berlin sokaklarında bir gün sarhoşken çok resme çok benzettiği bir kadınla karşılaşmış , ve o kadını bir daha görebilirim umuduyla ertesi gün aynı yere gelmiştir. Ve kadını bulup peşinden gitmiştir, Bir yerde Keman çalan bir kadın olan Maria, Raifin hayaline sığdıramadığı o kadındır. Artık yolları kesişmiş ve bambaşka bir karakter olan maria ile ilginç ve dolu günler başlamıştır.Maria kendini çok ilginç biri olarak anlatmaktadır. İçimizde Maria gibi olanlarımız vardır , minnetsiz, çıkarsız olarak sevilmek isteyen , teslim olunan taraf olmak istemeyen , erkek egemenliğini çok bariz reddeden..Raif, tüm bu farklı düşüncelerine , ben seni sevemiyorum demelerine rağmen hayatında hiç yaşamadığı duyguları yaşayıp , kimsenin görmediği bilemediği duygularını açıp konuşabildiği kadın olarak hayranlığını ve aşkını sürdürmektedir. Dolu dizgin giden bu günlerde Raif in babasının ölüm haberi gelir ve dönmek zorunda kalır ,bu süre zarfında da Maria 25 gün hastanede kalıp evine gelip Raif’le olmadıkları kadar mutlu zamanlar geçirmişlerdir. Maria Asıl sorununu bulmuş ben kimseye inanmadığım için böyleymişim dedikten sonra sana inanıyorum demiştir.Raif döndükten sonra işlerini halledip yanına Maria yı alacağını söylemektedir. Uzun süren mektuplaşmalar bir anda kesilir ve Raif’in hayatı bir anda değişir ,bütün duyguları alt üst olur ,bir insana olan inancı bütün insanlığa olan güvenini kırmıştır. 10 yıl sonra bir gün eski Alman ahbaplarından biriyle karşılaştığında öğrendiği gerçekler sonrasında bu notları yazığını Yazar anlatmıştır.öğrendiği gerçeği de yazarsam kitabın özetini yazmış olacağım .heyecanlı ve beklenmedik bir son sizi bekliyor ..her ne kadar kitabın özeti desem de herkesin okuması gereken bir karakter Raif efendi ..bir kaç alıntı ekleyerek sonlandırıyorum . *bütün teessürlerimiz, düş kırıklıklarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür? *dünyanın en basit ,en zavallı , hatta en ahmak adamı bile insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz ? *Fakat bu hep böyle değil midir? Bir çok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? *bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün bir çok senelerinden daha dolu , daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım . *muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı , ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. *Yaşamak , tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok , daha kuvvetli yaşadığını , bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak.. *Kim olursa olsun bir insanı tamamen gördükten ve gördüklerini kendinden saklamadıktan sonra , ona hiçbir zaman büsbütün yaklaşılamayacağını fısıldıyordu . *beni yüzde yüz doyurmayan ,bana tam manasıyla lüzumlu görünmeyen şeyleri yapmak , beni kendi gözümde küçültüyor .
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021315.9k okunma
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.