Rabbim cümlemizi Cennet'lik kullarından eylesin.
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ
"Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız." (Sâffât; 38)
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ
"Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız." (Sâffât; 39)
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
"Ancak Allah'ın halis kulları başka." (Sâffât; 40)
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ
"İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir." (Sâffât; 41-42)
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ
"Onlar Naim cennetlerindedirler." (Sâffât; 43)
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
"Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar." (Sâffât; 44)
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ
"Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır." (Sâffât; 45-46)
لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ
"Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar." (Sâffât; 47)
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ
"Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır." (Sâffât; 48)
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
"Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır." (Sâffât; 49)