Gönderi

Hazret-i Ömer...
- " (…) Tam başlığı yazmıştım ki, elektrikler söndü… "Necip Fazıl’la Başbaşa" isimli eserime de böyle bir gecede başlamıştım… Aynen: -“Ortada bir mum. Sıkıntı, yalnızlık ve çaresizlik, bezginlik ve yılgınlık, size neyi anlatıyor?.. Bunları günlük hayatın gelip geçici püf dertleriyle dertlenenler de, en çok bildiğini sandığı ve yakını iken en az tanıdığının "kendisi" olduğunu düşünenler de, bir ideolocya manzumesini hayata geçirme mücadelesi verirken imkânsızlıklarda boğulanlar da kullanır. Aynı kavramlar içinde değişik "hâl" ifadesi bin tane ton. Yalnızız!" Sene 1970… Çöle İnen Nur’u okuyorum… Eriyorum, eriyorum, eriyorum… Ve Hazret-i Ömer’le ilgili bir sahne… Allah Resulü’nün her Müslümanın sessizce Mekke’den ayrılmasını söylemesi… Allah’tan, küfre karşı silâhla mücadele emri gelmesi ve karargâhın Medine olarak seçilmesi… Herkes gizlice çıkıp gittiği hâlde, Ömer, belinde kılıç ve elinde ok, hareketinden evvel Kâbe’yi tavafa gitti, yedi kere tavaf etti ve oradaki müşriklere şöyle haykırdı: -“İşte ben gidiyorum!.. Anasını ağlatmak, karısını kocasız ve çocuğunu babasız bırakmak isteyenler şu vâdiye doğru arkamdan gelsin!" Bu sahne beni öyle çıldırtıyor ki, ertesi gece Eskişehir’deki "Erkekler Hamamı"nın karşısında av malzemeleri satan dükkânın vitrinini yumrukla kırıp iki tüfek alıyorum… Vesaire!.. Hazret-i Ömer’in çizdiği şahsiyet tipi, bütün ruhuma hâkim aşk rengidir!.. Aksiyon, bir fikir hareketi ve hareket hâlinde fikir demekse, fikirden daha mümtaz bir yeri var demektir!.. Fikir, hareketi ve hareket fikri varsa kıymetlidir!.. Zevzek adamda, ne aksiyon, ne ahlâk, ne de amel!..
Sayfa 466 - 467 İBDA YayınlarıKitabı okudu
·
11 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.