Gönderi

Tekel...
- " (…) Tekel… Tek el… Hayatım boyunca dış yüzde büründüğüm şekillerin, yol gösteren tabelalar gibi iç yüze mahsus mânâları tedaî ettirmesinden ve bir şeye mahsus kılınmış olarak kukla gibi oynatıldığım hissinden sarhoşum!.. Sene 1974… Bir adam düşünün: Bürünebileceği, ihtisas sahlarından birinde ilim adamı, sanat adamı, kendi kendinden ibaret de olsa militan şahsiyet tipleri arsında, her birinin istidadını yaşatırken, hepsinden başka bir güçle "benim kaçacağım mecra hangisi?" diye çırpınıyor… Ve onu dilim dilim kesen düşünce: Zaman geçiyor… Her şeye malikken her şeyden mahrum bıktırıcı şartlar altında tükenmiş bir hayat yılgını "dava adamı" olarak, Tekel İdaresi’nin zift kuyusunda cesedini sürüklüyor… O türlü bir kimsesizlik içindeyken, bugün hâlâ mahfuz ve bana bu satırları yazdıran bir kağıda, şartlar ne olursa olsun imânın ne demek olduğunu gösterici şu tarihî notu düşüyor: - " Ne olur, nasıl olur bilmiyorum ama, benim mutlaka olmam ve yapmam gereken bir iş var! " Her şeyi yöneten o şey ki, ona her basmakalıp işde işkence çektiriyor, onu hiçbir şey ve hiçbir yerde doyurmuyor… Yol, yordam, çevre ve imkân şartlarının yokluğu içinde, o kapkara çaresizlikte rüzgâra teslim cüsse ve suratın hâlini düşünün ki, ölü kadar sessiz ve bitik, öfke ânında patlayıveren ölçü endaze tanımaz saldırganlık ve enerji, çevredeki bazı insanların düşüncesine göre esrar iptilâsındandır… Sigarayı çekişinden ve bitik hâlinden belli ki, üflüyor… Saldırgan ve kendisini kaybedesiye patlayışlarından belli ki, kriz tutuyor… Bir gün, beraber çalıştığımız Davut isimli bir arkadaş: - " Yahu ne garip adamsın!.. Cansız cansız otururken, kavga çıkınca enerji küpü kesiliyorsun şahlanıyorsun! " Umumiyetle ve umumî çizgileriyle maymun gibi adamlar arasında, ne anlayan ne bir şey… Aslında o, dev sancılara beşiklik eden yüreklerin, dışyüz seyircisine ve kör gözlerle kapalı yalnızlığı içindedir… Karada çırpınan, suya hasret bir balıktır… Böyle günlerden birinin aynı olan gecesinde, büyük irşad kutbu Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin mütebessim çehresini görme devletine erişmişti… Ve Abdülhakîm Arvasî Hazretleri onun başını okşamıştı!.. "
Sayfa 127 - 128 İBDA YayınlarıKitabı okudu
·
3 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.