Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

- " (…) 12 Nisan 1991… Ben, Mevlût Koç, Harun Yüksel, Süleyman Dal, Ali Osman Zor Ve Bilâl Saylak’ın, “Şartlı Tahliye” hükümlerinden yararlanarak Bayrampaşa Cezaevi’nden çıktığımız gün… Cuma günü!.. 1 Şubat Cuma günü yakalandım… Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığına çıkmam gereken gün Cuma iken, kanun ihlâli ile, arkadaşlarımla beraber Cumartesi günü çıktım ve 6 arkadaş tutuklandık… 12 Nisan Cuma günü tahliye olduk… Ve Körfez Savaşı’nda Amerikan domuzunu protesto gösterilerinin Cuma günleri macerası, bu şekilde ve arkası pek bereketli gelecek şekilde noktalandı!.. Perişan bir gün geçirdim… Af kanunu 5’te (1) nisbetiyle kısmî bir mahiyet arzedince, içeriden çıkmamız kesin, fakat arkasından benim askerî mahkeme davam başlayacak… Onun ardından da Vatan görevi (!)… Kaç gündür bu sıkıntı içinde iken, mahkemeye çıkacağımız günün gecesi de, her zaman olduğu gibi sabahladım… Ali Osman Zor’un parlak (!) teklifi: – “Eğer bugün tahliye olursak, askerlik işi için gelse gelse bir-iki polis gelir, Cezaevi çıkışında onlara bir girişsek, Kumandan en az 100 metre mesafe alır; onu yakalayamazlar!” Her neyse… Uykuyu alamadan uyandık… Dışarıdaki güneşe aldanıp ince giyindiğim için, Cezaevi arabasına binmek üzere dışarı çıkarıldığımızda üşümeye başladım… Ali Osman Zor ile ben, Harun Yüksel ile Mevlüt Koç, Süleyman Dal ile Bilâl Saylak, ikişer ikişer birbirimize kelepçeliyiz… Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin önüne geldiğimizde, polis otobüsleri, Askerî cemseler, bir sürü polis ve asker arabaları… Ve tabiî ki hâlis gençlik ve halk… Heyecan verici bir manzara… Bizi telâş içinde yan kapıdan eskiden morg olan Mahkeme binasının alt katına sokuyorlar… Alt katta, önünde parmaklıklı demirler olan hücre… Hücrenin demir parmaklıklardan yapılma kapısını, kilitledikten sonra bir de zincirle kilitliyorlar… Merdivenlerde asker ve polisler… Hücrenin önündeki küçük bir oda büyüklüğündeki yerde birkaç asker… Bahçeye açılan kapı önünde, bahçede asker ve polis… Biz, birbirimize zincirli olarak bu tuhaflığı-komediyi seyrederken, merdivenlerden 15-20 kişilik bir asker grubu silâhlarıyla takviye (!) geldi… Kıpırdamaya yer olmayan boşlukta birkaç dakika dikildikten sonra mecburen, üç-beş’i içerde kaldı, gerisi bahçe kapısı önüne… Arkadaşlar içinde en zor durumda olan benim; 163. Madde kaldırıldığı için, zaten ortada dava mevzuu kalmıyor… Ben, Ali Osman, Bilâl ve Süleyman’ın, ruhsatsız silâh davası kalıyor ki, zaten içerde yattığımız müddet onu karşılıyor… Fakat benim askerlik davam?.. Cezaevindeyken hep askerî savcılıktan ifâdeye çağrılacağım endişesinde idim… Eğer bugün (12 Nisan) tahliye olmazsak, Kanunun Resmi Gazete’de yayınlanmasına kadar geçen müddet içinde Askerî Mahkeme davası çıkabilir ki, Cezaevi’nde kurbanlık koyun gibi beklemektesin… O gün… Eskiden morg olan binanın alt katındaki hücrede, merdiven altına yakın olması hasebiyle, müthiş cereyanın da ayrıca etkilemesiyle, çok üşüdüm ve kafam resmen dondu… Bizden önce mahkemeye giren iki komünistin davası uzayınca, benim de çektiğim işkence uzadı… Nihayet, en az iki saatlik gecikmeyle mahkemeye çıktık… Yerimize geçtik… İki dakika sonra dinlemeye gelenler de içeri doldu… Yer kalmadığı için itiş-kakışlar, içeri giremeyenler vesaire… Ben mahkemeye gelirken hiçbir savunma hazırlamadım ve duruma göre konuşmaya veya konuşmamaya karar verdim… İçeride o güzelim gençler kalabalığını görünce, kendim için değil de onlar adına davamın şah duruşu zaruretini yerine getirmem icab ettiği karanı verdim… Ki hitabet bir yana, böyle durumlarda göze alamayacağım çılgınlık yoktur… Mahkeme başlıyor; aslında bir takım adamların Müslümanları sorgulaması, sorgulayabilmeleri ne utandırıcı… Rabbim İnşaallah karşımızda köpekler gibi titreşerek hesap verecekleri günleri de gösterecek… Her neyse; her şeyiyle ruhuma giran gelen ve beni unufak eden bir manzara… Hâkim, Savcı’nın iddianamesinden sonra, ne diyeceğimi soruyor… İşte tam o ânda hârika meydana geliyor!.. Bu, milimi milimine bir zamanlama ile ruhaniyet âleminden gelen bir imdattır!.. Savcıya, Ankara’dan faksla geçilen, af kanununun Resmî gazetede yayınlandığı haberi… Hademe bunu Savcıya iletirken, bizim avukatlardan, eski Adalet Bakanlarından İsmail Müftüoğlu Bey, harika bir çıkışla Hâkimi uyarıyor… Savcı da ona destek vermekte… Zaten kelek bir tipi olmayan Hâkim de bunu nazara alıyor… Karar için ara veriliyor, dışarı çıkarılıyoruz… Karar açıklanıyor: 163’ten yargılama iptâl, silâhlar için de Asliye Mahkemesi bakacak… Böylece, şayet on dakika önce bizim mahkeme neticelense idi, biz bir dahaki mahkemeye veya bayram ertesine kadar Cezaevinde kalacak ve bahsettiğim tehlikeye çatacak yerde, böyle bir lütfû İlâhî ile kurtuluyorduk… Daha doğrusu kurtuluyordum!.. Benim durumum, iki ucu pisli değnek değil de, her tarafı pisli değnek… İçerideyken, Askerî Ceza Kanunu’na göre 5 ile 10 yıl arası hapis isteğiyle dava açılacağını zannediyoruz… Hafifletici sebep filân, 7 sene olsa, af kanununa göre cezanın 5’te (1) oranı yatılacağına göre, eder 1,5 yıl civarı… Silâh davasından açılacak davada cezayı paraya çevirttirebilirsek, içeride yattığımız müddet bunun (1) senesini karşılar… Ama ondan sonra 20 ay askerlik… Olmaz işler içindeyim!.. 12 Nisan… Cezaevinden tahliye oluyoruz… Dışarıda gazeteciler ordusu… Cezaevinden çıkana kadar hep Askerlik davası… Neyse… Cezaevi çıkışında karakola “buyur” edilmiyorum… Zaten aksi olsa, arbede çıkardı… İşkenceci tosunlar ise, dikizlemeye bile gelemediler… Mehmet Fazıl, Muş’tan hiç durmamasıya gelmesi için 6 kişiyle otobüs kaldırdıklarını söylediği arkadaşların ve Konya, Bursa gibi vilayetlerden gelenlerin, tabiî ki yakın çevremizdeki gençlerin ve bir takım gönüldaşların hatırını ileri sürerek, yakındaki bir lokantada iftar yemeğinden bahsediyor… Oysa ben kafamı taşıyamıyorum ve bir ân önce eve gidip yatmayı düşünüyorum… Ama mecburen Fazıl’ın ve arkadaşların isteği oluyor!.. Aradan birkaç ay geçiyor… Eve gelen polis… Kapıyı açmıyorum… Bir kağıt bırakıyor… Askerlik maceram yeniden başlıyor! Ben firardayım… Eve uğradığımda kapıcının verdiği bir tomar karakola davet kağıtları… İçinde silâh için mahkeme davası da var… Ve Aziz Demirci de benim adresten aranıyor… Ve cebren ihraz tezkereleri!.. Asliye mahkemesindeki silâh davasına arkadaşlar gidiyor, ben yokum… Mahkeme savsaklanıyor… Ve Hasan Ölçer’den müjde: “Ateşli silâhlarla ilgili kanun değişikliği bilmem neyinden, dava düşüyor… Hâkim benim için şöyle söylemiş. – “DGM’den afla kurtuldu… Bu adam gelip hiç ifâde de vermedi, bu işten de kurtuldu… Herhâlde Allah öbür dünyada da küçük günahlarını affedecek!” 1992’nin başlarında çıktığını zannettiğim o kanundan sonra, 1992’nin bir diğer ve asıl güzelliği de, 40 yaşını geçenlerin bedel ödeyerek askerlikten kurtulabilmesi imkânının doğması… Bundan yararlanabilmem için, firarı bırakmam lâzım… Neticede askerlikten kurtuldum… Tutuklanma ihtimâli çok zayıf ve en geç bir hafta sonra da mahkemeye çıkarılacağım kaydıyla gittiğim, Sivas’ta, başka bir vartaya düşüyordum… Kendi ayağımla gittim, tutuklandım ve bir hafta ile en fazla bir sene ceza alacağım ve bunu da Bayrampaşa’da yattığım süre karşılayacağı kaydına güvenmişken, hakimin hamaratlığı ile 20 ay ceza aldım… Ve 15-20 gün daha yatacağım kalmış olarak ve temyize başvurma hakkıyla tahliye oldum… Temyiz, cezayı lehte bozdu ve bu iş bitti… Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki o harika oluşun ardından, sıkıntılı fakat her seferinde bir harika ile sıyrılmış olmanın sırrı ile nihâî hükmüm şudur: – “Gaibi Allah’tan başka kimse bilemez… Ama olan bitenden, olacak ve bitecek olana doğru feraset nuruyla bakmayı kuluna bağışlayan da Allah… Beni erken tutuklama gafını yapan Kemalist rejim, ardından gelişen hadiseler boyunca kendi kuyusunu kazmış, Allah’ın vereceği takatle bize de onu kuyuya atmak kalmıştır!” Velhasıl… 12 Nisan 1991’deki, Allah’ın ve Resûlü’nün izniyle büyüklerin ruhaniyeti imdadımıza yetişmiş, bizden 10 dakika önce mahkeme olanlar Cezaevi’nin yolunu tutarken, biz ilk tahliye olan siyasî mahkûmlar olarak işin içinden sıyrılmışız… Sıyrıldık!.."
Sayfa 526 - 532 İBDA YayınlarıKitabı okudu
·
84 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.