Gönderi

149 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Öncelikle belirtmeliyim ki yazım 2 kısımda olacak; birinci kısımda kitabın kısa bir incelemesi ikinci kısımda ise bu Allah dostunun ve Allah'ın kelamı olan Kuranı kerimde işaret edilen bu engin insanın bende oluşturduğu ruhi hissiyatı belirtmeye çalışacağım. Ve şunu da belirtmek isterim ki önümüzdeki günlerde Hz. Ebu Bekir efendimiz hakkında inşallah birçok kitap okuyacağım her defasında öğrendiklerimi buradan aktarmaya çalışacağım. Çünkü peygamber ve ashabı demek Rabbimizin Beyyine süresinde belirttiği gibi (radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu)) "Allah onlardan razı oldu onlarda Allahtan razı oldu" diye çevrilen bu Allah kelamı ne kutsi bir ifadedir ki Allah onlardan razı olduğunu belirtmiş peygamberimizin ashabından. Belki dünya tarihinde peygamberler dışında razı olduğunu belirttiği tek kulları Peygamberimizin ashabı... Bu yüce insanlar tanınmaz mı? Bu hakikati gördükten sonra karar verdim; Allah nasib ederse bir ömür ashabı kiram'ın hayatını okuyacağım, hayatlarını hayatıma tatbik etmeye çalışacağım ve öğrendiklerimi insanlara aktarmaya çalışacağım inşallah. Şunu da belirtmeliyim ki peygamber efendimiz (sav.) anlatmak için beşeri kelimelerin kifayetsiz kaldığı gibi bu peygamber dostunu es-sıddık (ra.)'ıda anlatmakta o kadar meşakkatli ve aynı zamanda ne yazılırsa yazılsın noksan kalacak... 1.) (Burada çok kısa tutmaya çalışacağım İncelemeyi) Kitap coşkuyla yazılmış nesir tarzı bir kitap. Kuru ifadeler mevcut değil içerisinde. İnsanı içine çeken duygulu anlatımlar bol bol mevcut. Kitabın yazarı önsözde belirttiği gibi "yazarken kelimeler içinde kayboldum" tarzı bir ifade kullanmış. Bende okurken yer yer kayboldum ve duygulandım... Bu Allah dostunun bereketinden olsa gerek... Kitap Hz. Ebu Bekir efendimizin hayatı değil de hayatından kesitler sunarak karekteri-yaşamı işte böyleydi diyor insana. Yazar bu bakımdan başarılı bir kitap ortaya koyabilmiş. Sadede gelirsem ktap bence okunmalı hatta aile meclislerinde anne-baba-çocuklar beraber okumalı...( Eğer anne-baba iseniz denemenizi tavsiye ederim) O zamanki o huzur tadından yenmez. 2.) Mekke dönemi ve Sıddık dost Ebu Bekir (ra.) O kutsi kimse, öyle bir yaratılışta beden libasını giymişti ki o hurafelerin izdihamında aklın yolunu kaybettiği çağda, çevresi putlar ve tapanlarıyla çevriliyken, akıl yoluyla yanlış yolda olduklarını farkedebilmişti. Yalnız da değildi: Hanif dinini ismen bilen ama şekli-şemalini bilemeyen 3 büyük insanın arkasında hakikati arıyordu. Bu kimseler ; Kus bin Saide el-İyadi Zeyd bin Amr bin Nüfely Varaka bin Nefvel'di... Bu hakikate susamış insanlar yakıp kavuran putçuluk ateşi ortasında gelmekte olan peygamberi şarkılarla övüyorlar Allah'ın sancağını tekrar yerine iade ve putları yerle bir edecek dine çağırıyorlardı. İşte Hz. Ebu Bekir uzun zaman onların meclislerinde bulundu... Belki imanlarıyla yoğruldu... Hoş söz ve şarkılarıyla mest oldu, onların yolu üzre yürüdü. İşte bu ulvi şahsiyetin yolculuğu burada başladı. Hazret puta tapanları görünce "Bunun doğru ve hak yol olması mümkün mü?" diye soruyor ve ardından Zeyd bin Amr bin Nüfely'in şu şiirini okuyordu. Bir tek ilaha mi yoksa bin ilaha mı Yalvarayım, ters gittiğinde işlerim... Böyle düşünen bu yüce şahsiyet söyle dua ediyordu. " Allah'ım hangi amelin sana daha sevimli olduğunu bilseydim, elbette sana onunla kulluk ederdim, fakat bilmiyorum." diyordu içinden mahzun mahzun. O ki şimdi bir çözüm, tam bir kurtuluş bulma peşindedir. O tek olan kurtuluşa susamıştır... Her yerde onu arıyor... Bakışlarını insanlar üzerinde gezdiriyor ve soruyor: " Bizi hakikate ulaştırıp, onda bir araya getirecek kimse yok mu?" diye edata mükedder gözlerle etrafına bakıyor. Ticaret için gittiği Şam civarlarında rahip ve hahamlara kitaplarını okutup gönderilecek peygamber hakkında izler bulmaya çalışıyor. İşte o benzeri bir yoldan kervanı ile dönerken beklediği kutlu müjde geldi; O müjde ki en yakın arkadaşlarından Muhammed'ül emin... Hani Haceülesved'i yerine koyma hadisesinde ficar savaşları gibi bir savaş çıkması an meselesiydi, onun en güzel hakemliği sayesinde önlenmişti, hani beraber erdemliler topluluğundaydılar, mazlumların gözyaşını siliyorlardı, onu tanıdığından bu yana doğruluk-dürüstlük-eminlik gibi sıfatları bünyesinde toplamıştı, ağzından tek bir şakayla bile yalan-yanlış bir söz dahi duyulmamıştı... O ki ömründe sahtekarlık yapmamıştı... O ki gençliğinde mekkenin en üstün namus timsaliydi... İşte bu müjde bu sıfatların sahibinin ta kendisinden gelmişti... İlk başta şüphe etti; ona göre sorun bu haberin gerçek yada yalan olması değildi, bilakis sorun şuydu; "Muhammed (sav.)  onun ağzından aktardıkları bu sözü gerçekten söyledi mi...?" "Eğer o söylemişse doğrudur...!!" Dileyen araştırsın, şüphe etsin, beklesin, incelesin... Ama Ebu Bekir (ra.) asla...! Ebu Bekir (ra.) arkadaşının evine gitti, kapıyı çaldı ve seslendi... "Rasulullah'ın yüzünde yaşamın bütün müjdesi belirdi. Eşine seslendi: " Hatice! Bu Atik...!" Rasulullah arkadaşına yöneldi, aralarında şu adeta ışık hızıyla şu konuşma geçti: Ebu Bekir (ra.) : "Ey kardeşim halkın senin hakkında anlattıkları doğru mu?" Benim hakkımda ne anlattılar ? Söylediklerine göre; Allah yalnızca kendisine ibadet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmammamız için seni bize peygamber olarak göndermiş. " " Ey Atik, sen onlara bu sözleri duyunca ne cevap verdin?" Onlara" Eğer söylemişse doğrudur dedim." Bu cevabı duyan Hz. Peygamber (sav.) memnuniyet ve şükür duygularıyla gözleri yaşardı. Ve hira mağarasında olan olayları anlatmaya başladı. Vahyin şu haberlerle geldiğine haber verdi: " Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti. İnsana bilmedikleri şeyi öğretti." Ebu Bekir (ra.) Allah'ın sancağını selamlarcasına başını eğdi  iki eliyle Rasulullah'ın elini tuttu ve şöyle dedi: " Ben şahidim ki sen güvenilir bir kimsesin. Yine şahidim ki, Allah'tan başka ilah yoktur ve sen Allah'ın kulu ve rasulüsün." O ki ilk iman edenlerden oldu, gelişiyle İslama bereket getirdi... Peygamber efendimizden hakkını Allah'tan (cc.)'den alacağının müjdesini aldı. O ki İsra ve Miraç gününde olanları duyunca" bunda şaşılacak ne var?" diyebilecek kadar imanı bedeninde eritmişti... O söylemişse doğrudur...! O hicret gününde peygamber (sav.) müjdeyi verinde " Ya Rasulullah ben senin yol arkadaşın mıyım?" diye sorunca" Evet sen benim yol arkadaşımsın... "cevabını duyunca dünyalar onun oldu. O ki riskleri biliyordu... O yolculuk ki korku dolu tehlikeler ve bitmek bilmeyen takipten ibaret olacaktı. Esenlikte değildiler belki sonunda ölüm vardı ama sonsuz bir inşirahla kutlu insanın yol arkadaşı oldu... Çünkü imanın tadına ermişti... Sadece içten içe biliyordu... Ortaya koyduğu iman ile tüm hayatını "davanın, dava adamının davasını korumak üzere sarfetti." şeklinde özetlenebilecek bir hayat yaşadı... O ki Ebu Bekir es-sıddık (ra.)'dı... - Buraya kadar sabredip okuyan nadide kardeşim, istirham ediyorum, eleştirilerini beklerim :) - Kitapla kalın efendim...
Hazreti Ebubekir (r.a.)
Hazreti Ebubekir (r.a.)Halid Muhammed Halid · Beka Yayınları · 201110 okunma
·
32 görüntüleme
RUKNETTİN okurunun profil resmi
İncelemenizin birinci kısmı, ikinci kısmı için de geçerli olmuş diyebilirim... Çok çok güzel olmuş..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.