Gönderi

Zâhidü’l-Kevserî, Âlimiyye imtihanı öncesi üstadı Alasonî ile yaşadığı bir hatırasını kendisi şöyle anlatır, “Ruûs imtihanı (Âlimiyye) bizim medreseden mezun olduğumuz yıllarda beş yılda bir yapılıyordu. Bir imtihanda başarılı olamayanlar diğer imtihan için beş yıl daha beklemek zorundaydılar. Bu, gerçekten öğrencilerin sabır ve tahammüllerini tüketiyordu. Bundan dolayı talabeler önlerindeki ilk imtihanda başarılı olmak için bütün gayretlerini, tahsil hayatlarının en hayatî imtihanına sarf edip, var güçleriyle çalışıyorlardı. Ben ve bazı arkadaşlarım, medresedeki almamız gereken dersler daha tamamlanmadan, imtihana hazırlık yapıyorduk. Medresedeki sabah dersleri Nesefî’nin hâşiyelerinin ele alındığı bir dersti. Bu kısımların bahis olarak pek ağır olmamasını fırsat bilerek sabah derslerine katılmamaya karar verdim. Böylece imtihanda sorumlu olduğumuz diğer ilim bahislerine yoğunlaşma fırsatım olacaktı. Derslere katılmadığım o haftanın Perşembe gecesi Üstat Alasonî’yi rüyamda gördüm Fatih Camii’ndeydi, tebessüm ederek bana bakıyor ve şöyle diyordu: “Günlerdir seni sabah derslerinde göremiyorum. Olmadık bahanelerle sakın derslerden geri kalma. Derslerin sana mutlaka faydası vardır.” Uyanınca kendi kendime, “Herhalde üstadın, benim yokluğumu fark etmesinden duyduğum endişenin çok tesirinde kaldım.” dedim ve rüyadan da kimseye bahsetmedim. Bir gün sonra Cuma günü samimi arkadaşlarımdan birisi kaldığım eve geldi. Bana, “Akşam namazından önce Fatih Camii yakınında Üstat Alasonî ile karşılaştım, kendisine selam verdim. Durdu ve bana, “Arkadaşın falanı (beni kastetmişti) ziyarete gidiyor musun?” diye sordu. “Evet.” dedim. Bana, “Ona selam söyle ve de ki günlerdir onu sabah derslerinde göremiyorum. Olmadık bahanelerle derslerini aksatmasın. Bu derslerin ona mutlaka faydası vardır.” dedi. Arkadaşım rüyada gördüğüm şeyin aynısını bana naklediyordu. Ondan sonra bir daha dersleri ihmali göze alamadım.
·
11 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.