Gönderi

"Okuduğum kitapların içeriğini unuttuğum için kendimi kötü hissettiğim çok olmuştur. Hatta yeterince derinlemesine okuyamadım mı diye de çok hayıflanmışımdır. Hâlbuki okuduğumuz kitaplar dönüşerek deneyimlerimizde açığa çıkar. Yani onlarca hikâye, karakter ve halleri, bir gün bilinçli ya da bilinçsiz olarak sözlerimizde, reaksiyonlarımızda ve diğer bütün tavırlarımızda görünür hale gelir. Yediğimiz havuç sindirildiğinde nasıl havuç formuyla kalmıyorsa, okuduğumuz kitaplar da sindirilir ve bir şekilde hayatımızın yansımalarına imzasını atar. Bizim bunu fark etmiyor oluşumuzun bir önemi yoktur..." ~ Sefiller kitabının radyo sinemasını ve müzikal dram filmini paylaşınca şu anımı hatırladım. 6-7 yıl öncesiydi. Kayseri’de öğrenciydim. İlim Hikmet Vakfı İhsan Süreyya Sırma’yı davet etmişti gençlerle hasbihal için. Hoca başladı konuşmaya ve gençlerin kitap okumamasından dert yanıyordu. Özellikle de dünya klasiklerini okumamasından şikâyetçiydi. Salonda yer kalmadığı için en önde fazladan getirdiğim sandalyede oturuyordum. Hoca konuşurken “Mesela aranızda hiç Victor Hugo okumuş olan var mı?” diye sordu. Ortaokul 6-7’de falan Sefiller’i okumuştum, baya olmuştu. Heyecanla elimi kaldırdım. Elimi kaldırırken arkadakileri görmüyordum ve salondaki hemen herkesin el kaldırdığını düşündüm çünkü salondaki arkadaşların çoğunu tanıyordum ve okuduklarını da biliyordum. Neyse hocaya yakın oturduğumdan olsa gerek gözü bana çarptı ve söz verdi; “Ne okudun?” diye sordu. “Sefilleri okumuştum.” deyince hoca inanmamış olacak ki(nedenini anlamadım) “Kitabın başkarakteri kim?” diye sordu. “Jean Valjean” diye cevapladım. Hoca yeni bi soruya geçti. Belli ki ben tökezleyene kadar soracaktı kitabı. Neyse, bu sefer ‘Kitaptaki Polis Müfettişi karakterinin adı neydi?’ diye sordu. Ben duraksayınca hoca noldu, bilemedin, der gibi baktı. İsmi unutmuştum ve hocaya ‘Hocam o karakter çok da önemli biri değildi zaten.’ diye cevap verince hoca kendine has konuşma tarzıyla Kürtçe bir tepki vermişti ve hep birlikte gülmüştük. (Bak o verdiği Kürtçe tepkiyi de unuttum.Hay Allah! 😀) Jean Valjean’ı hatırlıyordum, yeğenleri için ekmek çaldığını, ekmek çaldığı için toplamda 19 yıl hapis yattığını da hatırlıyordum. Belki Jean Valjean’nın hapishane numarası olan 24601’i bile hatırlayabilirdim ama nedense Javert’ı unutmuştum. Belki de unutmak istemişimdir bilemiyorum. Nedense o zaman hocaya “Önemli olan karakterlerin isimleri değil bizzat karakterlerin bize anlatmak istedikleri, vermek istedikleri mesajlardır.” Diye çıkışmamıştım. Aklımdaydı ama sessiz kaldım. Javert ismini hatırlamak bana pek bişey kazandırmaz da kaybettirmez de ama Javert’ın kanundan başka doğru tanımayışı; bir insanın asla değişemeyeceği düşüncesi doğrultusunda, insanın ya kötü ya da iyi olarak doğup öleceği anlayışının hayatına nasıl siret ettiği; mesela neden intihar ettiği(bence bu çok önemli), bu minvalde Javert ile Necip Fazıl’ın Reis Bey’i ile nasıl bir ilişki kurulabileceği vs. vs. gibi mevzular isminden daha önemli olsa gerek. Hâsılı; Biz okuduklarımızı unuttuk diye o okuduklarımızın üzerimizdeki olumlu etkisi hemen yok olup gitmez, kişiliğimizde ve zihinsel becerilerimizde yarattığı etki yaşamaya devam eder. Bununla birlikte çok uzun süre başka olumlu girdi sağlayamazsak o izler de yavaş yavaş silinir. O nedenle güzel kitaplar okumaya devam 😉
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.