Gönderi

920 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 4 days
Operibus credite, et non verbis
Cervantes'in Don Quijote eseri üzerinde, edebiyat dünyası, onun modern romanın ilk örneği olduğu noktasinda hemfikirdir. Cervantes'ten önce varolan romanların çoğunlukla şövalyeler üzerine kahramanlık hikayeleri olduğunu görüyoruz. Bunlar, birbirinin aynısı diyebileceğimiz; kahramanın iç dünyasına dair fazla bir şeyin geçmemesi, daha çok olaylar üzerinden süregiden şövalyelerin fantastik maceralara atılması, halkı eğlendirme gibi faktörlerin temelini teşkil ettiği eserlerdir. Cervantes'in kendisi de bu romanları çok okuyan birisidir ve İspanya'da yasak olmasına rağmen önüne de geçilmeyen düellolardan birine karışması üzerine mahkeme tarafından sağ elinin kesilmesi cezasına çarptırılarak bir nevi kendi şövalyelik macerasina kötü bir giriş yapmış olur. Cezadan kaçmak için soluğu askerlikte alır. O sıra dönemin Papa'sı Avrupalı devletleri Osmanlı üzerine bir Haçlı Seferi düzenlemek için organize etmektedir. Bu çabalar sonucunda Osmanlı Devleti'ni İnebahti'da mağlup eden Haçlı donanması içinde Cervantes de bir asker olarak bulunur. Cervantes bu zaferi, Osmanlıların denizlerdeki yenilmezlik namının sonu ve Osmanlıların kibrinin aldığı büyük darbe olarak oldukça över. Lakin bu savaş sırasında göğsünden ve bilhassa da sol kolundan yaralanır; bunun sonucunda çolak kalır. Bundan sonra birtakım seferlere katılsa da, bu çolaklığının etkisi nedeniyle orduda rütbesinin artmayacağını anlayarak askerlik kariyerini noktalamaya karar verir. Ülkesine dönüş yolculuğunda gemisi, Osmanlı korsanlari tarafından saldırıya uğrar ve kendisi de esir alınır. Sağ kolunu kurtarmak için girdiği bu yolda, sol kolunun büyük ölçüde kaybı onu bir nevi Cezayir'de beş yıl sürecek bir esaret hayatına mahkum etmiş olur. Burada birkaç kere kaçma girişiminde bulunur lakin başarısız olur. Birisinde kaçmaya teşebbüs eden diğer arkadaşlarından yakalananlar idam edilir lakin kendisi bu cezaya çarptırılmaz. Bunun nedeni olarak göstediği mert tavır etkili olmuş değerlendirmesi yapılır. Cezayir'de geçen bu esaret yillarını Don Quijote eserinde de bir esirin ağzından anlatılan macerada yer verir. Yer yer Osmanlı ve Türkler hakkında olumsuz sözleri de bu kısımlarda bulunur lakin bunlar üzerinden çok durup yazarı bu çerçeveden degerlendirmenin bence bir manası olmayacaktır. Çünkü dönemin iki süper gücü bulunur; Hristiyan dünyasının hamisi İspanya ve Müslüman dünyasının hamisi Osmanlılar, Cervantes de anladigim kadariyla dindar bir insan ve bu cephelerden İspanya tarafında yer alıyor ve bunun üstüne de kolunun çolak kalması etkeni söz konusu, haliyle de Osmanlılar hakkında olumlu şeyler demesini beklemek mantıksız olacaktır. Cervantes yurduna döndükten sonra eserini 1605 yılında yayımlar. Eser, dönemin best-seller'ı haline gelir. Kapış kapış gider adeta ve hatta korsanı bile çıkar ki, bundan dolayı 1615 yılında ikincil cildini de yayimlayacaktir. Cervantes dönemin hakim edebi dünyasına ters bir iş yapar aslında, ama büyük başarı kazanır. Eserinin bir yerinde şunları söyler: "Yani, kabahat zırvalık isteyen yığınlarda değil, başka şey temsil etmeyi bilmeyenlerde." Bu satırları okurken, aklıma özellikle Türk sineması ve dizi sektörü geldi. Uzun zamandır televizyon izlemeyen biri olarak, eğlencesine takip ettiğim dizi-film eleştirisi ve değerlendirmesi yapan bir youtuber'ın videolarında denk geldiğim Türk dizilerinin hepten tekduze ve bayağılaştığını fark ettim. Buna yüksek ihtimal dizi yapımcıları "Biz napalım, izleyici bunu istiyor," şeklinde bir savunma yapiyorlardir. Bir noktada bu savunmayı anlayabiliriz lakin "Yeni, farklı, kaliteli ve özgün bir şey yaptıniz da veya ne kadar bu iş üzerinde yoğunlaştiniz, ısrar ettiniz de izleyicinin bunları izlemeyecegine karar verdiniz," şeklinde bir karşı eleştiri de yapılabilir. Yani, işin özünde farklı ve yeni bir şey yapmaya cesaret etme ve bunda kararlı, ısrarlı olma yatmaktadır. Bu özü kavrayan ve her türlü hıyerarsik, dogmatik engele karşın insanı ve insanın yaşadığı evreni keşfetmeye çalışan filozof ve bilim insanları, Ortaçağ'ın yerleşik düzeninin altına dinamit döşemeye başlamışlardir. Bunu istemli veya istemsizce yaparlar. Örneğin; 17. yy da yaşamış Newton, Tanrının görkemli düzenini açıklamak için çalışmalarını yürütmüştür. Yani niyetten ziyade sonuçta insanlığın geldiği noktaya eğilmek gerekiyor. Yapılan çalışmalar sonucunda şüphecilik sistematik olarak yerleşir ve insanın ufkunun önüne koyulan engeller yavaş yavaş yıkılır. Bu, insanı geri dönüşü imkansız bir dönüm noktasına getirmiştir. Ortaçağ'da insanlar, doğarlar; babaları marangozsa marangoz, çiftçiyse çiftçi, kralsa kral olurlar. Yani, kendilerine hazır bir pakette bir hayat sunulmuştur. Bunu yıkmaya çalışmak, Tanrı tarafından kurulduğuna inanılan düzeni yikmakla eşdeğer tutulduğu için bunu yapanlar yeri gelir kazığa oturulur yeri gelir diri diri yakılırlar yeri gelir sürgün cezasına uğrarlar. Benzer şekilde, Osmanlı Devleti için de her şeyden önemlisi Nizam-ı Alem'dir; yani düzen. Bu düzen, insanlara bir açıdan huzur verir: Her şeyin kendilerinin kafa yormalarına gerek kalmadan duzenlenmesi ile birlikte kendilerini günlük hayatın meşgalelerinin akışına bırakırlar. Varoluşsal konuları din adamları, toplumsal ve siyasal konuları din adamları ve krallar belirlemiştir. Aynı şekilde hayatlarının amacı da aynı kişilerce belirlemiştir. Neyin bilinip neyin bilinemeyeceği yani sınırlar da... Ancak bunun olumsuz yanı insanların bu makamlarca haksızlığa ugramalari sonucunda, kendilerinin belirlemedikleri hedef ve amaçlar uğruna savaşlarda can verdiklerinde ve insanın doğası gereği bilmek istemesine engeller koyulmasi sonucunda ortaya çıkar. İnsan giderek kendini kafeste gibi hisseder. Haliyle de bedeller ödemeyi göze alarak bu kafesten çıkmak için merak duyusuyla hareket ederek dönüm noktasını ilerlemeye yönelik aşar. İşte bunların olmaya başladığı bir noktada Cervantes bunu sezmişe benziyor ve insanlığın geçiş döneminde hem dönemin edebiyatina mizahi bir eleştiri yapar hem de yeni dönemde neler olabileceğini metnin arka planında sorgular. Bu geçiş döneminde şövalye romanlarının sıkı hayranı olan Alonso Quijana, bir gün evinden gezgin şövalye olarak dünyaya adaleti sağlamak için çıkar. Kendisine La Marcha'lı Don Quijote adını verir, kendisine valilik vaadinde bulunduğu hizmetçisi Sancho Panza'yi silahtari yapar ve kendisini hiç görmediği hayali sevgilisi Dulciena'ya kavuşmaya çalışır. Sancho Panza ile ardı ardına maceralara girerler. Girdikleri maceralarda Don Quijote'nin hayal gücü devrededir; hanları şato, yel değirmenlerini devler, koyun sürülerini düşman askerleri olarak görür. Her defasında Sancho Panza kendisini uyarır ama Don Quijote onu dinlemez ve çoğunlukla giristikleri bu garip maceralar sonucunda dayak yiyerek çıkarlar. Ama Don Quijote her dayaktan sonra gerçekliği reddeder, çünki onun 'gerçekliği'nde büyücü ona oyunlar yapmaktadır. Kendisine inanmayan gerek silahtari Sancho Panza'yi gerekse de yolda çıkan diğer insanları azarlar. Çünkü Don Quijote'nin 'gerçekliği'nde söz temelde yer almaktadır. Yani insan sözler üzerine kurulu bir dünyada yaşar. Burada efsanelerle gerçekler birbirine sarmalanmış şekildedir. Antik Yunan'ın tanrılar ile insanların karışık ve olağan bir şekilde yaşadığı dünya gibidir vaziyet bir nevi. Ancak filizlenen modernite bu sarmalı açmıştır bir kere ve farkında olmasa da insanlar açılan sarmaldan gerçekler dünyasına girmiştir, Alonso Quijana hariç. O, bu açılan sarmalın kollarını bir kez daha bağlamak ister Don Quijote olarak: "Tanrı beni bu demir çağında, altın çağı dediğimiz çağı geri getirmem için yarattı," der ve her yediği dayaktan sonra yuvarlandığı yerden güçlenen bir inançla "Talih her felakette, çare olarak açık bir kapı bırakır," diyerek ayağa kalkar. Bu inanç, bir süre sonra Don Quijote'nin sağduyusunun sesi ve romanın modernite ile realizm yanını temsil eden komik ve bir o kadar akıllı Sancho Panza'yi, Ortaçağ dünyasına yani söz temelindeki dünyaya çeker. Ama bu çekilişin nedeni Don Quijeto'deki gibi idealizm nedeniyle değil yine valilik vaadi nedeniyle yani görmeye dayalı modern dünyaya ait bir nedenden dolayi olduğu için, sağlam değildir. Bundan dolayı Don Quijeto'nun idealizmi temsil ettiği yerde Sancho Panza o komik ve bir o kadar zeki cevaplarıyla realizmi temsil eder. İkisinin arasındaki şu diyalog bence bu durumu çok güzel ifade etmektedir: "Yine de şunu bil ki, Panza kardeşim," dedi Don Quijote, "zamanin silmediği anı, ölümün dindirmediği acı yoktur." "Zamanın silmesine, ölümün dindirmesine kalmış bir felaketten daha kötüsü olabilir mi?" dedi Panza. Platon'dan biliyoruz ki, dünyadaki her şey Platon'un 'ahiretindeki' ideaların birer yansimalarıdır. Haliyle de böyle tasavvur edilen dünyada insanın bir ayağı her zaman 'ahiret'te yani idealarda olacaklardir. Don Quijote bu açıdan yer yer iki ayağını birden idealarına atar. Bunlardan birinde, önlerine çıkan koyun sürüsünü düşman ordusu olarak görür ve Panza'yla girdiği tartışmada onun bu 'ordu'yu görememesine hayret eder ve "Nasıl böyle söylersin? Atların kişnemesini, borazanların sesini, trampetlerin gürültüsünü duymuyor musun?" der ve şaşıran Panza'dan "Ben bol bol koyun melemesinden başka bir şey duymuyorum," yanıtını alır. Buna Don Quijote'nin verdiği cevap önemlidir: "Korkunun etkilerinden biri, duyuları bulandırmak ve nesneleri olduğundan farklı göstermektir..." Bu nedenle göremez Don Quijote'ye göre Sancho Panza 'ordu'yu; belirsizliğin kabul edildiği ve idealara basvurularak insanlar tarafından yer yer dilediğince şekillendirilen dünyadaki nesneleri veya hayalleri... Çünkü Panza'nin bulunduğu realist dünyanın temeli söze değil görmeye dayalıdır. Bir şeye görüyorsan inanırsin. Don Quijote ve onun dünyasında ise inanıyorsan görürsün yani görmen için inanman gerekmektedir: "Aynı şekilde benim de Aldonza Lorenzo'nun güzel ve namuslu olduğunu düşünmem, buna İNANMAM yeterli; soyluluk meselesi(kanıt diyebiliriz) önemli değil... Dünyanın en soylu prensesi kabul ediyorum onu," der Don Quijote. Ancak korkan belki de değişen dünyayı kabul edemeyen Don Quijeto'dir yani Alonso Quijana'dır. Değişimi kabul edemeyenler, buna direnenler tarih boyu koruduklari dünyayı yıkacak en güçlü darbeleri, bu direnisleriyle vurmuş olurlar. Filozof ve bilim insanlarının yaptıkları çalışmalarla bu dünyanın altını oymuştur ama burayı son tahlilde çökerten nihai darbe, değişime direnmek için altı oyulmuş dünyaları üzerinde son son çabalayan eski dünyanın insanlaridir. Bunlar, Köyden İndim Şehire filminde bulundukları evin altını altın bulmak için kazıp evi çökerten Şaban ve kardeşleri gibi bir etki yaparlar. Aradıkları altın, geçmişin kökleridir lakin kazdıkça çökerler. Bu durumu, kitaptan Don Quijote'nin yolda giderken karşılarına çıkan keşiş kafilesini başka bir şey olarak görüp onlara saldırmasi güzel temsil ediyor diye düşünüyorum: "Bir cevap beklemeden Rocinante'yi dürtüp mızrağını ileri doğrultarak ilk keşişe öyle bir öfke ve şiddetle saldırdı ki, keşiş katırından aşağı atlamasa, istemeyerek yere düşüp fena halde yaralanacak, belki de ölecekti." Keşişler yani Ortaçağ'ın başat aktörü din adamlarına vurduğu darbeyle onları yerinden nihayetinde indiren değişmek istemeyen Don Quijote olur. Öte yandan başta da dediğim gibi eser best seller olur, hatta korsanı da basılır. Bu nedenle ve gelen ilgi nedeniyle Cervantes 1615'te ikinci cildi yayimlar. Bu ciltte Don Quijote ile Sancho Panza, kendi maceralarının biri tarafından kitaplaştırildığinı öğrenirler. Bu haberi getiren kişiden bunu dinlerler. Böylelikle Cervantes ilk ciltte kurguda yaptığı küçük hataları düzeltmiş olur. Ondan sonra ise yeniden maceralara atılırlar. Maceralar yine bizi çok güldürür. Özellikle ikinci kitapta Sancho Panza'ya ilk cilde göre daha çok yer verildiğini görüyoruz. Don Quijote'nin Sancho Panza'ya valilik konusunda verdiği öğütlerle Cervantes, devlet insanın nasıl olması yönünde tavsiyeler de veriyor diyebiliriz. Bununla birlikte Panza'nin bu görevdeki durumundan dolayı ne kadar iyi niyetli olsa da halen düzenin, alttan üste geçişlere musait olmadığını anlıyoruz. Bunla birlikte, ikilimiz bir maceralarında bir tiyatro ekibinin gösterisini izlerler. Gösteride kral, din adamı ve diğer insanlar rolünde insanlar bulunur ve bu sırada bir söz dikkatimi çekti: "Operibus credite, et non verbis: Söze değil, işe inanın." Don Quijote her zamanki gibi tiyatro ekibine saldırır hayaller görerek ama bu sefer saldirmasina neden olan, hayaller görmesi midir yoksa görmeye dayalı yeni dünya düzenini hayalleriyle yadsiyamamasi mıdır, tartışmalıdır ama bence ikincisidir. Zira kitap sonlarında artık Don Quijote delirdiğinin farkına varmış, yeniden Alonso Quijana olarak, kitap boyu kendisine "Kendinize gelin görmüyor musunuz o yel değirmeni, o koyun sürüsü ..." diye ikaz eden Sancho Panza'nin bu sefer "Don Quijote'sunuz siz, hadi yeniden maceralara başlayalım," şeklindeki ölen efendisine duygulu sözlerine, olumsuz yanıt vererek deliligini kabul edip gerçeklik içinde gözlerini yumar. Don Quijote'un ölümüyle eski devrin insanlığı da hüzünlü bir veda etmiş olur. Sancho Panza'nin akan göz yaşları nezdinde de dönüm noktasını aşmış insanlığın geçmişe şimdiden duyduğu özlem temsil edilmiş olur. O, "Beyler, ağır olalım; eski çamlar bardak oldu. Ben deliydim, artık akıllıyım; La Mancha'lı Don Quijote'ydim, şimdi, dediğim gibi, iyi Yürekli Alonso Quijano'yum." dese de yüzyıllar boyunca ve sonsuza kadar insanlık onu, La Mancha'li Mahzun Yüzlü İyi Yürekli Gezgin Şövalye Don Quijote olarak tanıyacak. Çünkü o, bizim geçmişe duyduğumuz özlemimiz; bilincimizin ilkel zamanlarının saflığıdır. Don Quijote'ye bu şarkıyla veda ediyorum: youtu.be/T5al0HmR4to İyi okumalar
Don Quijote (2 Cilt Takım)
Don Quijote (2 Cilt Takım)Miguel de Cervantes · Yapı Kredi Yayınları · 202222.9k okunma
··
213 views
Adem okurunun profil resmi
Kaan eline sağlık çok güzel bir inceleme olmuş. Doğrusunu söylemek gerekirse ilk olarak gece beğendim ve paylaştım senin incelemeni. Okumak için müsait değildim ama bu önemli değil güvendiğim okurlardan birisin o yüzden de şimdi çayımı alıp okudum incelemeni. "Yani, kabahat zırvalık isteyen yığınlarda değil, başka şey temsil etmeyi bilmeyenlerde." İncelemede geçen bu iki cümle ve sonrasında Türk dizi sektörüne yaptığın eleştiriye katılıyorum ve biraz daha açmak istiyorum. Çoğu okur birkaç cümlelik incelemeyi ya da boş zırvalıkları içselleştirme konusunda ısrarcı davranıyor bu onların üşengeçliklerinden, birikimsizliklerinden ve amaçsızlıklarından kaynaklanıyor. Bunları görünce de değerli yazılar yazabilme potansiyeline sahip insanlar geri çekiliyor. Okunmamaktan, anlaşılamamaktan veya ilgi görememekten korkuyor. Sen ise bu sitede ilk takip ettiğim okurlardan birisin nicelik olarak gereken değer incelemelerine verilmiyor çünkü insanlar zırvalıklardan beslenme fikrinden vazgeçmeme konusunda ısrarcı davranıyor. Şahsen senin eserler konusunda hiç yorulmadan çok yönlü yazılar yazmanı çok değerli buluyorum. "Yani, kabahat zırvalık isteyen yığınlarda değil, başka şey temsil etmeyi bilmeyenlerde." İkinci cümlenin hakkını veriyorsun ciddi manada. Eseri çok uzun bir zaman önce okudum. Lakin Kazım Taşkent serisinden tekrar okumayı düşünüyorum. Bu inceleme de okuma isteğimi arttırdı tekrardan eline sağlık. :)
Kaan okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Adem, böyle düşünmene çok sevindim.☺ Dediğin tanım ve özelliklere sahip 1000 bin kişinin begenmesindense, gerçekten yazıyı okuyup, yazılanları olumlu veya olumsuz sonuçlara varacak şekilde değerlendiren insanlardan 10 kişinin beğenmesi yeğdir; yani nicelik değil nitelik. Ama insanın beğenilme yani egosunun da doğal ve güçlü olduğunu yadsimiyorum, tabiki ben de bir başkası gibi beğenilmek isterim lakin bunu takıntı haline getirecek ve begensinler diye onların istediği şekilde (kısa vs) yazacak değilim tabiki. Yani Aristo'nun davranışlarda ortayi bulma (altın orta'ydi galiba) önemli, her zaman olmasa da çoğu kez bulmaya çalışmak faydalı olacaktır. Ve Don Quijote, tekrar okunasi bir eser kesinlikle :)
Serkan Mutlu okurunun profil resmi
Soluksuz okudum çok güzel bir inceleme olmuş. Yaklaşık 10 yıl önce okumuştum. Şimdi bi daha okuma istediği uyandı.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, begenmenize ve bu etkiyi yaratmasina sevindim. Tekrar okunasi bir kitap gerçekten.☺
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.