Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türk Edebiyatının tartışmasız iyi kalemlerinden biri olan Murat Uyurkulak'ın Haziran ayının ortasına doğru Can Yayınları tarafından yayınlanacak olan son romanı Delibo'dan tadımlık bir parça..... YAZ TATİLİNDEN sonra çete faaliyeti sona ererdi, gön­lümüzce avarelik edemezdik. Okul, dersler, ödevler çete mesaisine vakit, Bornova’nın zehir gibi ayazı sokağa me­cal bırakmazdı. Dokuz Eylül İlkokulu’na gidiyorduk Ya­semin’le, ama sınıflarımız ayrıydı. Ben 4­B’deydim, o 4­C’de... Aynı koridorda, yan yana... Teneffüsler yetmi­yordu onu görmeye, ona doymaya. Derse girdikten sonra aklım Yasemin’de kalıyordu. Öğretmenin anlattıklarını dinlemiyordum, arkadaşlarımın söylediklerini duymu­yordum, gözümü dikiyordum duvara, öylece bakıyordum. Sanki ısrarla bakarsam yan sınıfı, Yasemin’i görebilecektim. Ama yıkılmıyordu o şampanya sarısı lanet du­var. Bir gün, ders boşken çıktım sınıftan, 4­C’ye daldım. Beden eğitimindeydiler, kimse yoktu içeride. Esrarlı bir gücün etkisi altına girmiş gibi, robot gibi Yasemin’in sıra­sına yürüdüm, çantasını açtım, kokulu pembe silgisini alıp attım cebime. Artık duvara bakmıyor, silgiyi kokluyordum bütün ders. Silginin gülü andıran kokusu, Yase­min’in kokusu olup çıkmıştı. O kadar meşguldüm ki sil­giyle, koku burnumun içinde yuva yapmıştı. Rüyalarım­da bile o kokuyu görüyordum. Koku görülür mü? Görü­lüyordu işte, bazen ufka doğru kanat çırpan bir kuş, kimi zaman dörtnala koşan bir at, deliğe giren karınca, çatıya tırmanan kedi kisvesinde, ama her seferinde kaçan, uzak­laşan, kaybolan, beni ter içinde, nefes nefese uyandıran... Dahası, koku yenir mi? Yenir. Yedim. Dayanamadım bir gün, koklamak kâfi gelmedi, silgiyi ısırdım, kopardım ucunu, gözlerimi kapatıp çiğnedim, çiğnedim, çiğnedim, yavaşça yuttum sonra, hazla kamaştı çenem. Gayriihtiyari cebime gitti elim, sıkı sıkı kavradım silgiyi, “Yok bi şeyim öğretmenim,” dedim. Biraz şüpheli, çokça bezgin bakıp, “Peki,” dedi, “öyle olsun bakalım.” O sırada koridordan arkadaşlarıyla güle oynaya Ya­semin geçti, dünyadaki her şey silindi yine, fırladım çık­tım sınıftan. Babam da öğretmendi, edebiyat öğretmeni... Eğitim sendikası kurma derdinde, hararetli bir komünistti, sağcı­lardan hiç hazzetmezdi. Lakin milli hassasiyetleri derin, Türklük şuuru gelişkin biri olduğunu bilmesine rağmen meslek büyüğü saydığı, öğretmenlik ehliyetine tek laf et­tirmediği Kudret Hanım’a kuvvetli bir hürmetle bağlıydı. Bir akşam beni yemek masasına çağırıp karşısına oturttu, belli ki konuşmuştu Kudret Hanım’la, yumuşak başladı: “Oğlum, bi derdin bi sıkıntın varsa söyle.” Vardı bir derdim bir sıkıntım da nasıl söyleyeydim? Sustum kaldım. Murat Uyurkulak, Delibo, Can Yayınları, 2020, (sayfa 23-24)
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.