Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
Cenk Reyhan, şarkiyatçı görüşün kapitalizmin kökenlerine yönelik olarak geliştirdiği yaklaşım modellerini incelemiş, yeni bir yaklaşım modeli geliştirmeye çalışmış ve bunları da Osmanlı belgeleri ile sorgulamak istemektedir. Cenk Reyhan, Weberci ve Wallersteinci yaklaşım modellerinden hareketle sorgulama yapmaktadır. Batı dışındaki toplumlar Weber’e göre kapitalizm kurumlarının gelişemediği bölge iken Wallerstein’e göre basit bir coğrafya şeklindedir. Cenk Reyhan, bu yaklaşımlara, Osmanlı’nın kendi özgün tarihi içinde incelenemediği eleştirisini yaparak Osmanlı’nın canlı bir ekonomik ve kültürel tarihinin olduğunu vurgulamaktadır. Belge olarak kendisine Bursa’nın 18. Yy’ın ikinci yarısına ait şeriyye sicillerini, para vakfı ve tereke kayıtlarını seçmektedir. Cenk Reyhan neden Bursa kentini örnek olarak seçtiğini ise; Bursa kentinin başkentlik yapmış bir tarihe ve ticari canlılığın olduğu bir bölge olmasıyla açıklar. Dönem olarak neden 18.Yy seçtiğini ise savaş ve kapitalistleşme ilişkisinin sınanması gibi bir metodolojik tercihe dayandığıyla açıklamaktadır.Reyhan, Avrupa’nın değişik devletlerinin farklı ekonomik kalkınma yolları takip etmesinin ekonominin ticarileşme derecesine ve toprağa ya da ticarete dayalı vergilendirme modeline bağlı olduğunu belirtmektedir. Weber, Batı’dakine benzer bir kapitalizmin neden Doğu’da gelişemediği sorusuna cevap aramaktadır ve bu cevabını kenti inceleyerek açıklamaya çalışmıştır. Weber’e göre bir kentte istihkam, Pazar, özerk hukuk, ilgili bir birlik biçimi, kendi kendini yönetme gibi özelliklerin olması gerektiğini belirtmektedir. Osmanlı ise Batı’nın özerk kentinden farklı bir şekilde merkezi idarenin egemenliğini temsil etmektedir. Düşüncelerine kaynak bulmaya çalışan Weber, ortaçağ Avrupa kentlerini incelemeye yönelmektedir ve kapitalizmin kökenlerini ortaçağ sonları Avrupa kentlerinin siyasal özerkliğinde bulmaktadır. Weber’e göre özerk kent ile Avrupa’da kapitalizmin gelişmesinin arasında önemli bağlantılar vardır. Weber’e göre Batı’nın tersine özerk kentlerin gelişmesini sınırlayan savaşçı bir dindarlığın hakim olduğu İslam kentleri hiçbir zaman gerçek bir kent topluluğu olmamıştır. Weber yine ayrıca aklileştirme yetisinin sadece Batı’da olduğundan bahsetmektedir. Yine Weber’e göre kapitalizmin ruhunun gelişimi ile Protestan ahlakının çileci hayat anlayışı birbirini desteklemektedir. Cenk Reyhan’ın bu konudaki eleştirisi ise Protestanlığın kapitalizmi yaratan bir mezhep olup olmadığı yönündeki sorgulamasıdır. Eğer ideal tip Protestan ahlakının tekelinde ise Protestan ve Batılı olmayan kapitalist gelişmeler nasıl açıklanabilir şeklinde soru yönelten Cenk Reyhan, kapitalizmin Japonya’da da geliştiğini örnek göstererek Weber’in önermesini yanlışlamaktadır. Cenk Reyhan, Weber’in aklileştirme yetisine dair önermesini de verilen örneklerin zamanının kapitalizme geçişten sonraki dönem olduğunu ileri sürerek eleştirmektedir. Wallersteinci bakış açısına göre ise Osmanlı’nın Avrupa kapitalizmi ile karşılaşması dışsal-ticari, merkez-çevre ilişkileri ile mümkün olmuştur. Cenk Reyhan’ın bu konuya getirdiği eleştiri ise Osmanlı’nın iç dinamiğinin Batılılar tarafından göz ardı edildiği ve dış etkinin aşırı şekilde vurgulanmış olmasıdır. Cenk Reyhan, Batı’nın bu egemen kültür yaratma çabasını öteki üzerinde egemenlik kurmaya çalışmakla açıklamaktadır. Cenk Reyhan, Wallersteinci bakış açısını ise gelişmeci bakış açısı ile karşılaştırmaktadır. Gelişmeci bakış açısının temel özelliği değişimi içten gelen doğal bir süreç olarak ele almasıdır. Wallersteinci yaklaşım ise değişimin dıştan kaynaklandığını savunmaktadır ve bunu savunurken hiçbir sebep göstermemektedir. Cenk Reyhan’a göre, Weber’in kültürcü yaklaşımının aksine, Wallerstein’in dünya sistemi modelinin ihmal edilen yönü kültürel değerlerdir. Osmanlı Devleti’ndeki değişim Reyhan’a göre, üretim ve yönetim ilişkilerindeki dönüşüm ve toprak kayıpları ile taşrada başlamıştır. Devlet yapısının, toprak mülkiyet ilişkileri ve artık ürüne hakim olma tarzının dönüşümünde merkez bürokratları kadar taşra egemenlerinin de etkisi vardır. Taşrada eşraf ve ayanın geleneksel hakimiyetini kuramayan ve yerel meclislere hakim olmalarını engelleyemeyen Tanzimat Fermanı ve Kanuni Esasi gibi anayasal üst yapısal düzenlemeler, taşrada başlayan, toprak üzerindeki dönüşümlerin yansımalarıdır. Reyhan, üçüncü bölümde para vakıflarından bahsederken, bu uygulama ile devletin faizin yasak olması gibi düşünce ile hareket etmeyip, nakit gerektiren savaş giderlerini karşılamak için reayadan vergi talep ettiğini, birkredi kaynağı oluşturduğundan bahsetmektedir. Para vakfının gerçekte bir banka gibi çalıştığını belirtmektedir. Çizakça, para vakfının bankadan farkını açıklarken sermaye dağıtım aracı olduğundan bahsetmektedir ve burada kapitalist ilişkinin kökenlerinin olabileceğinden bahsetmektedir. Cenk Reyhan da buradan hareketle, Osmanlı’daki bu sermayelerin varlığının kapitalist varlığı da gösterdiğini belirtmekte ve burada Osmanlı’da kapitalizm yoktu görüşlerine karşı cevap vermektedir. Devlet para vakıfları ile köylünün yanında ayana karşı bir denge oluşturmaya çalışmaktadır. Sonuç olarak, Osmanlı ekonomisi ve kültürüne karşı Şarkiyatçı bir bakış açısı ile yaklaşılmaktadır. Batı ideal bir tipken Batı dışındakiler tarihsizlikle suçlanmaktadır. Kapitalizmin kökenleri kitabında ise bu bakış açıları sorgulanmakta ve Osmanlı’nın iç dinamiğine bakılarak yeni bir söylem yaratılmaya çalışılmaktadır. Osmanlı’yı kendi içinde incelediğinde canlı bir ekonomik sistem ile karşılaşıldığı belirtilmektedir. Osmanlı toplumunun şarkiyatçı söylemde ifade edildiği gibi merkez-çevre zıtlaşması ile değil, mutabakatçı bir diyalogla kendini göstermektedir. Bu mutabakat ayan aracılığı ile yürütülmektedir. Osmanlı’daki isyan hareketlerinin de bu anlaşamamazlıktan dolayı değil egemenler arsı kurulan mutabakatın bozulması sonucu oluştuğunu belirtmektedir. Osmanlı’nın Weber’in tanımladığı gibi miskin değil iş ortaklığı yapacak kadar girişimci olduğundan bahsetmektedir. Ayrıca Osmanlı’da görülen para vakıflarının faizle para işlettiklerini bunun o dönemde İngiltere’de faiz oranının %5 iken Osmanlı’da %10 olduğunu dolayısıyla kapitalist bir işletmeciliğin Osmanlı’da mevcut olduğundan bahsetmektedir. Mahalleden köylere kadar en ücra yerlere kadar para vakıflarının varlığından bahsedilmektedir. Bursa örneğini göstererek Osmanlı üretim yapısındaki gelişme ve değişmelerin Wallersteinci şarkiyatçı tezde iddia edildiği gibi Batı’dan gelen taleplere göre değil, Osmanlı’nın kendi talepleri doğrultusunda olduğunu vurgulamıştır.
Osmanlı'da Kapitalizmin Kökenleri
Osmanlı'da Kapitalizmin KökenleriCenk Reyhan · Tarih Vakfı Yurt Yayınları · 20084 okunma
·
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.