* suyun ayak sesi
* annemin sessiz geceleri için!
*
* kaşan şehrindenim
* fena sayılmaz halim,
* bir lokma ekmeğim var, biraz aklım,
* iğne ucu kadar da zevkim.
* annem var, ağaç yaprağından daha güzel,
* dostlar, akan sudan daha iyi
*
* ve allah, burada yakındadır,
* şebboylar arasında, uzun çamın altında
* suyun bilincinde,
* bitkilerin kanununda.
*
* ben müslümanım.
* kıblem bir kırmızı güldür,
* namazlığım bir pınar,
* mührüm ışıktır,
* ova seccadem.
* penceremi titreştiren ışık ile abdest alırım.
* namazımın içinden ay geçer, tayf geçer,
* namazımın bütün zerreleri billurlaşır,
* namaz kaybolur taş görünür,
* rüzgâr, selvilerin üstünde ezan okuduğunda,
* namaz kılarım ben.
* otların tekbirinden sonra,
* denizdeki dalganın kamedinden sonra
* namaz kılarım.
*
* kâbem su kıyısında,
* kâbem akasyaların altındadır.
* kâbem bir esinti gibi bahçeden bahçeye,
* şehirden şehre gider.
*
* hacerülesvetim bahçenin aydınlığıdır.
*
* kaşan şehrindenim.
* işim resim yapmaktır.
* bazen bir kafas boyar,
* size satarım.
* orda mahpus çayırkuşu, sesiyle
* yalnız gönlünüzü tazelesin diye.
* bu bir hayal, bu bir hayal, …
* biliyorum,
* tuvalim cansızdır,
* iyi biliyorum,
* çizdiğim havuz balıksızdır.
*
* kaşan şehrindenim.
* soyum belki
* hint’de bir bitkiden gelir,
* belki “sialk” toprağından yapılmış bir çömlekten,
* soyum belki de
* buharalı bir fahişeden gelir.
*
* babam, kırlangıçların iki kere gelmelerinden önce,
* iki kardan önce
* babam terastaki iki uykudan önce,
* babam zamanlar önce ölmüştü.
* babam öldüğü zaman, gökyüzü maviydi.
* annem birden kalktı uykudan, kız kardeşim güzelleşti
* babam öldüğü zaman, bekçilerin hepsi şairdi.
* kaç kilo kavun istiyorsun? diye sordu manav bana.
* sordum: gönül hoşluğunun gramı kaça?
*
* babam ressamdı
* saz yapar, saz çalardı.
* üstelik iyi bir hattattı.
*
* bahçemiz bilginin gölgesindeydi.
* bahçemiz duyguyla bitkinin karıştığı yerdi.
* bahçemiz bakışın, aynanın ve kafesin kesiştiği noktaydı.
* bahçemiz belki de yeşil saadet çemberinin bir parçasıydı.
* tanrının ham meyvasını çiğniyordum o gün uykuda,
* suyu felsefesiz içiyor,
* dutu, bilgisiz topluyordum.
*
* nar dalında yarıldığında,
* elim tutkudan bir şadırvan olurdu.
* çayırkuşu şakıdığında,
* gönlüm dinleme hazzıyla yanardı.
* kâh yalnızlık, yüzünü camın arkasına dayar,
* kâh heyecan, elini duygunun boynuna dolardı.
* düşünce oyun oynardı.
* bayram yağmuru gibi bir şeydi yaşam,
* sığırcıklarla dolu bir çınar.
* işık ve taşbebek alayıydı yaşam,
* bir kucak özgürlük idi,
* yaşam, musıki havuzuydu o zaman.
*
* çocuk yavaş yavaş uzaklaştı yusufçuklar sokağından.
* kendi yükümü bağlayıp,
* hafif hayallerin şehrinden çıktım,
* yüreğim yusufçuk gurbetiyle dolu.
*
* ben dünya misafirliğine gittim.
* ben sıkıntı ovasına,
* ben irfan bağına,
* ben bilim ışığının balkonuna gittim.
* dinin basamaklarını çıktım.
*
* şüphe sokağının sonuna kadar,
* gönül doygunluğunun serin havasına,
* islak sevda akşamına kadar.
* ben birini görmeye gittim,
* aşkın öbür ucuna
* gittim, gittim kadına kadar,
* lezzet ışığına kadar,
* tutkunun sessizliğine,
* yalnızlığın kanat sesine kadar.
*
* yer üstünde neler gördüm:
* bir çocuk gördüm ay kokluyordu.
* kapısız bir kafes gördüm,
* içinde, aydınlık kanat çırpıyordu.
* bir merdiven gördüm,
* üzerinde aşk melekler âlemine çıkıyordu.
* bir kadın gördüm, havanda ışık dövüyordu.
* öğle, onların sofrasında ekmekti,
* sebzeydi, şebnem tepsisiydi,
* sıcak sevda kâsesiydi.
*
* bir dilenci gördüm, çayırkuşundan bir şarkı için,
* kapı kapı dolaşıp, dileniyordu.
* bir çöpçü, kavun kabuğuna secde ediyordu.
*
* bir kuzu gördüm, uçurtmayı yiyordu.
* bir eşek gördüm yoncayı anlıyordu.
* “nasihat” otlağında bir inek gördüm, doymuştu.
*
* bir şair gördüm, konuşurken bir zambağa “siz” diyordu.
*
* bir kitap gördüm, kelimeleri billurdan.
* bir kâğıt gördüm, ilkbahardan.
* müze gördüm yeşillikten uzak,
* cami gördüm sudan uzak.
* umutsuz bir fakih gördüm,
* başucunda sorularla dolu bir testi vardı.
*
* bir katır gördüm yazı ile yüklü.
* bir deve gördüm, “nasihat ve misal”in boş sepetiyle yüklü.
* bir arif gördüm “ya hu” ile yüklü.
*
* aydınlık götüren bir tren gördüm,
* fıkıh götüren bir tren gördüm,
* nasıl da yavaş gidiyordu.
* siyaset götüren bir tren gördüm,
* (ne de boş gidiyordu)
* nilüfer tohumları ve kanarya şarkıları götüren
* bir tren gördüm,
* ve bir uçak, binlerce metre yüksekteyken
* penceresinden toprak göründü;
* hüthüt kuşunun tepeliği,
* kelebek kanatlarının benekleri,
* kurbağanın havuzdaki aksi,
* ve yalnızlık sokağından bir sineğin geçişi.
*
* bir serçenin çınardan yere indiğindeki arayış.
*
* ve güneşin ergenliği,
* ve oyuncak bebeğin sabah ile kucaklaşması
*
* basamaklar şehvet serasına gidiyordu.
* basamaklar içki mahzenine iniyordu.
* basamaklar kırmızı gülün fesat kanununa
* ve hayat matematiğinin anlamına
* basamaklar aydınlanmanın damına,
* basamaklar tecelli kürsüsüne gidiyordu.
*
* aşağıda, annem,
* nehrin hatırasında çay bardaklarını yıkıyordu.
*
* şehir görünüyordu:
* büyüyen çimento, demir, taş geometrisi,
* güvercin taşımayan yüzlerce otobüs.
* çiçekçi çiçeklerini mezata götürüyordu.
* iki yasemin ağacı arasına,
* salıncak kuruyordu bir şair,
* çocuğun biri okul duvarına taş atıyordu.
* bir diğeri erik çekirdeğini,
* babasının renksiz seccadesine tükürüyordu
* ve bir keçi haritadaki “hazar”dan su içiyordu.
*
* çamaşır ipi göründü, sallanan bir sutyen.
*
* bir at arabasının tekerleği, atın durmasına hasret,
* at, arabacının uykusuna hasret,
* arabacı ölüme hasret.
*
* aşk göründü, dalga göründü.
* kar göründü, dostluk göründü.
* kelime göründü.
* su göründü, eşyaların sudaki aksi…
* kanın sıcaklığında, hücrelerin serin gölgeleri.
* hayatın rutubetli tarafı.
* sıkıntılı doğu insanının yaratılışı.
* kadın sokağında serserilik mevsimi.
* mevsim sokağında yalnızlık kokusu.
*
* yazın eli bir yelpaze gibi göründü.
*
* tohumun çiçeğe,
* sarmaşığın evden eve,
* ayın, havuza yolculuğu,
* hasret çiçeğinin topraktan fışkırışı.
* körpe asmanın duvardan dökülüşü.
* şebnemin uyku köprüsü üstüne yağışı.
* neşenin ölüm hendeğinden atlayışı.
* sözün ardında geçen hadise.
*
* bir pencere ile ışığın savaşı.
* bir basamak ile güneşin büyük ayağının savaşı.
* yalnızlık ile bir şarkının savaşı.
* armutlar ile boş bir sepetin güzel savaşı.
* nar ile dişlerin kanlı savaşı.
* “naziler” ile naz çiçeğinin sapının savaşı.
* papağan ile güzel konuşmanın savaşı.
* alın ile soğuk mührün savaşı.
*
* camideki çinilerin secdeye saldırışı.
* sabun köpüğünün yükselmesine rüzgârın saldırışı.
* kelebek ordusunun “ilaçlama” programına
* yusufçuk alayının kanal işçilerine saldırışı.
* kamış kalem taburunun kurşun harflere saldırışı.
* kelimenin şairin çenesine saldırışı.
*
* bir devrin fethi, bir şiir eliyle,
* bir bahçenin fethi, bir sığırcık eliyle,
* bir sokağın fethi, iki selam eliyle,
* bir şehrin fethi, üç dört tahta süvari eliyle,
* bir bayramın fethi, iki oyuncak bebek ve bir top eliyle.
*
* bir çıngırağın katli, ikindi yatağının başında,
* bir hikâyenin katli, uyku sokağının başında,
* bir hüznün katli, bir şarkı emriyle,
* ayışığının katli, neonların emriyle,
* bir söğüdün katli, devlet eliyle,
* bir umutsuz şairin katli, bir kar çiçeği eliyle.
*
* yeryüzü tümüyle belirdi:
* yunan sokağında düzen gidiyordu.
* başkuş “babil bahçelerinde” ötüyor,
* rüzgâr, hayber yamacından, doğuya
* tarihin çer çöpünü sürüklüyordu.
* durgun “negin” gölünde bir kayık çiçek götürüyor,
* benares’te her sokağın başında ebedi ışık yanıyordu.
*
* halklar gördüm.
* şehirler gördüm.
* ovalar, dağlar gördüm.
* suyu gördüm, toprağı gördüm.
* işık ve karanlık gördüm.
* bitkileri ışıkta ve bitkileri karanlıkta gördüm.
* hayvanları ışıkta ve hayvanları karanlıkta gördüm.
* ve insanı ışıkta ve insanı karanlıkta gördüm.
*
* kaşan şehrindenim
* ama, benim şehrim değil kaşan.
* benim şehrim kayboldu.
* telaşla ve pür heyecan,
* gecenin öbür tarafına bir ev yaptım.
*
* ben bu evde,
* kimsenin adını bilmediği nemli otlara yakınım.
* bahçenin nefesini duyuyorum.
* ve karanlığın sesini bir yapraktan düştüğünde.
* ağacın arkasında aydınlığın öksürük sesini.
* her taşın deliğinde suyun aksırığını.
* baharın çatısında kırlangıcın sesini.
* ve açıp kapanan yalnızlık penceresinin saf sesini.
* ve müphem aşkın deri değiştirmesinin temiz sesini.
* kanatta uçmak zevkinin toplanmasını,
* ruhun kendi kendini tutarken çatlamasını.
*
* ben tutkunun adımlarını duyuyorum.
* ve damardaki kan kanununun
* ayak sesini duyuyorum.
* güvercinler kuyusunda seher çırpıntısı
* cuma gecesinin kalp çarpıntısı,
* düşüncede karanfil çiçeğinin akışı
* hakikatin, uzaktan saf kişnemesi.
* ben uçuşan maddenin sesini duuyorum.
* ve coşku sokağında inanç ayakkabısının sesini.
* ve aşkın ıslak gözkapakları üstündeki,
* ergenliğin hüzünlü musıkisi üstündeki,
* nar bahçelerinin türküsü üstündeki yağmurun sesini.
* ve gece içinde neşe şişesinin kırılmasının,
* güzelliğin kâğıt gibi parçalanmasının
* gurbet kâsesinin rüzgârdan dolup boşalmasının sesini.
*
* ben dünyanın başlangıcına yakınım.
* çiçeklerin nabzını tutuyorum.
* suyun ıslak kaderine,
* ağacın yeşil olma adetine aşinayım.
*
* ruhum nesnelerin tazeliklerine akar,
* benim ruhum, gençtir.
* ruhum bazen heyecandan kekeler,
* benim ruhum, işsizdir:
* yağmur damlalarını, duvardaki tuğlaları sayar,
* ruhum bazen yol ağzında duran bir taş gibi gerçektir.
*
* ben birbirine düşman iki çam görmedim,
* gölgesini yere satan bir söğüt de görmedim
* karaağaç kovuğunu bağışlar kargaya.
* nerde bir yaprak varsa, içim açılır.
* afyon çiçeği yıkadı beni varoluşun selinde.
*
* bir böcek kanadı gibi, seherin ağırlığını biliyorum.
* bir saksı gibi ,yeşermenin musıkîsini dinliyorum.
* bir sepet dolusu meyva gibi,
* olgunlaşmak için sabırsızlanıyorum.
* uyuşukluk sınırında bir meyhane gibiyim.
* deniz kenarında bir bina gibi,
* ebedi dalgalardan endişeliyim.
*
* istediğin kadar güneş, istediğin kadar bağlılık,
* istediğin kadar çoğalma.
*
* ben bir elmayla hoşnutum,
* ve bir papatyanın kokusundan.
* ben bir ayna, bir saf bağlılıkla yetiniyorum.
* bir balon patlasa, gülmüyorum,
* bir felsefe ay’ı ikiye bölerse, gülmüyorum.
* ben bıldırcın tüylerinin sesini tanıyorum,
* toy kuşunun karnındaki renkleri,
* dağ keçisinin ayak izlerini.
* nerde ravent yetişir, iyi biliyorum.
* sığırcık ne zaman gelir, keklik ne zaman öter,
* şahin ne zaman ölür,
* çölün uykusunda ay nedir,
* tutku sapındaki ölüm.
* ve sevişmenin ağızda bıraktığı ahududu lezzeti.
*
* yaşam hoş bir adettir,
* yaşamın ölüm genişliğinde kanatları vardır,
* aşk kadar sıçrayabilir,
* yaşam, alışkanlık rafına kaldırıp
* unutulacak bir şey değildir.
* yaşam elin çiçek koparma isteğidir.
* yaşam turfanda siyah incirdir,
* yazın ağzında buruk bir tat.
* yaşam böceğin gözünde ağacın boyutudur.
* yaşam yarasanın karanlıktaki tecrübesidir.
* yaşam bir göçmen kuşun gariplik duygusudur.
* yaşam uykunun dönemecinde bir tren düdüğüdür,
* yaşam uçak penceresinden bir bahçeyi görmektir.
* füzenin uzaya fırlatıldığı haberi,
* ayın yalnızlığına dokunuş,
* başka bir gezegende çiçek koklamak fikri.
*
* yaşam bir tabak yıkamaktır.
*
* yaşam sokakta bir metelik bulmaktır.
* yaşam aynanın “karesi”dir.
* yaşam çiçek “üstü” sonsuzdur.
* yaşam yer “çarpı” yüreğimizin çarpıntısıdır.
* yaşam basit ve eşit nefesler geometrisidir.
*
* nerede olursam olayım
* gökyüzü benimdir.
* pencere, fikir, hava, aşk, yeryüzü benimdir.
* ne önemi var
* bazen büyürse
* gurbetin mantarları?
*
* bilmiyorum, neden
* “at soylu hayvandır, güvercin güzeldir.” derler?
* ve neden hiç kimse yarasayı kafese koymuyor.
* yoncanın ne eksiği var kırmızı laleden.
* gözleri yıkamalı, başka türlü görmeli.
* kelimeleri yıkamalı.
* kelime rüzgâr olmalı, yağmur olmalı.
*
* şemsiyeleri kapatmalı.
* yağmur altında yürümeli.
* düşünceleri, hatıraları yağmur altına getirmeli.
* şehir bütün halkıyla yağmur altına gitmeli.
* dostu yağmur altında görmeli.
* aşkı yağmur altında aramalı.
* yağmur altında bir kadınla sevişmeli.
* yağmur altında oyun oynamalı.
* yağmur altında yazmalı, konuşmalı, nilüfer dikmeli.
* yaşam sürekli ıslanmaktır.
* yaşam “şimdi” havuzunda suya girmektir.
*
* çıkaralım giysileri:
* suya bir adım var.
*
* aydınlığı tadalım.
* bir köy gecesini, ahunun uykusunu tartalım.
* leylek yuvasının sıcaklığını hissedelim.
* çimenlerin kanununu çiğnemeyelim.
* bağbozumunu tadalım.
* ve eğer ay çıkarsa ağzımızı açalım
* ve gecenin uğursuz olduğunu söylemeyelim.
* ateş böceğinin bahçenin bilgeliğinden
* yoksun olduğunu sanmayalım.
*
* sepeti getirelim
* biraz kırmızı biraz yeşil toplayalım.
*
* sabahları ekmekle ebegümeci yiyelim.
* her sözün başında bir fidan,
* iki hecenin arasında sessizlik tohumu ekelim.
*
* içinde rüzgâr esmeyen kitabı okumayalım,
* ve içinde ıslak şebnem yüzeyi olmayan kitabı
* hücreleri canlı olmayan kitabı okumayalım ve
* sineğin tabiatın parmağından uçmasını istemeyelim.
* ve panterin yaratılış kapısından dışarı çıkmasını.
* ve eğer solucanlar öldüyse,
* yaşamda bir şeyin eksildiğini bilelim.
* eğer ağaçbiti yoksa, ağaç kanunları zarar görmüştür.
* ve eğer ölüm olmasaydı, neyin peşine koşacaktık.
* ve eğer ışık olmasaydı, uçuşun mantığı değişecekti.
* ve mercandan önce
* denizlerin düşüncelerinde boşluk vardı.
*
* ve nerdeyiz diye sormayalım,
* hastahanenin taze çiçeklerini koklayalım.
*
* ve geleceğin fıskiyesi nerde diye sormayalım,
* ve neden hakikatın kalbi mavidir diye
* ve dedelerimizin esintileri nasıl, geceleri nasıldı
* diye sormayalım.
*
* geçmiş artık canlı değil.
* geçmişte kuş şakımıyor.
* geçmişte rüzgâr esmiyor.
* geçmişte çamın yeşil penceresi kapalı.
* geçmişte bütün kâğıt fırıldakların yüzü tozlu.
* geçmişte tarihin yorgunluğu kaldı.
* geçmiş dalganın hatırasında,
* sahile vurmuş hareketsiz soğuk sedeflerdir.
*
* deniz kıyısına gidelim,
* sulara ağ atalım,
* suların tazeliğini çekelim.
*
* yerden bir çakıl taşı alıp,
* varolmanın ağırlığını hissedelim.
*
* eğer ateşimiz çıkarsa ayışığına söylenmeyelim.
* (bazen ateşim varken ay’ın aşağı indiğini görürüm,
* elimin melekler katına eriştiğini,
* ispinozun daha iyi öttüğünü.
* ayağımdaki yara,
* yerin inişli çıkışlı olduğunu öğretti bana.
* çiçeğin hacmi kaç misline çıktı, hasta yatağımda,
* daha da büyüdü turuncun çapı, fenerin ışığı)
* ve ölümden korkmayalım,
* (ölüm güvercinin sonu değildir.)
* bir cırcır böceğinin ters dönmesi ölüm değildir.
* ölüm akasyanın aklından geçer.
* ölüm düşüncenin güzel ikliminde yaşar.
* ölüm köy gecesi derinliğinde sabahı anlatır.
* ölüm üzüm salkımı ile gelir ağzımıza.
* ölüm gırtlağın kızıl hançeresinde fısıldaşır.
* ölüm kelebek kanatlarındaki güzellikten sorumludur.
* ölüm bazen reyhan koparır.
* ölüm bazen votka içer.
* bazen gölgede oturur ve bize bakar.
* ve hepimiz lezzetin ciğerinin,
* ölüm oksijeni ile dolu olduğunu biliriz.
*
* çitlerin arkasında yaşayan sesi var kaderin
* yüzüne kapıyı kapatmayalım.
*
* perdeyi açalım:
* bırakalım duygular soluk alsın.
* bırakalım ergenlik her ağacın altında yuva kursun.
* bırakalım içgüdü oyun oynasın.
* yalınayak mevsimlerin peşinde,
* çiçeklerin üstünde uçsun.
* bırakalım yalnızlık,
* türkü söylesin,
* birşeyler yazsın,
* sokaklara çıksın.
*
* içten olalım.
* içten olalım,
* bankada da bir ağacın altında da içten olalım.
*
* bizim işimiz değil kırmızı gülün sırrını anlamak.
* bizim işimiz belki de:
* kırmızı gülün büyüsünde yüzmektir.
* bilimin ötesine çadır kuralım,
* bir yaprağın cezbesiyle elimizi yıkayıp
* sofraya oturalım,
* sabah güneş doğarken doğalım,
* heyecanları serbest bırakalım,
* uzayın, rengin, sesin, pencerenin
* anlamını tazeleyelim,
* varlığın iki hecesi arasına, gökyüzünü yerleştirelim,
* içimizi ebediyetle doldurup boşaltalım,
* bilimin yükünü kırlangıçların sırtından alıp yere koyalım,
* bulutların, çınarın, sivrisineğin, yazın ismini geri alalım,
* sevdayı yağmurun ıslak basamaklarından
* yükseltelim,
* kapıyı insana ve ışığa ve bitkiye ve böceğe açalım.
*
* bizim işimiz belki de,
* nilüfer çiçeği ve çağımız arasında,
* hakikat şarkısının peşinde koşmaktır