Bu kitabı Yesevî geleneğindeki ahlâk anlayışı konusunda genel bir çerçeve oluşturmak amacıyla okuma eylemine giriştim.
Günümüze kadar ulaşan hikmetlerin incelenmesi neticesinde; yalnızca Hoca Ahmed Yesevî’ye ait hikmetlerin dışında,
Yesevî dervişlerine ait hikmetlerin de zamanla aralarına karıştığı, bu nedenle daha çok Yesevîlik geleneği çerçevesinde bir değerlendirmenin yapılmasının
daha uygun olacağı kanaatine vardım.İslam, iman ve ibadetler yoluyla kişinin nefsindeki kötü ve bencil yönlerden arınmasını ve Allah’ın istediği güzel sıfatlarla
donanmasını gaye edinmiştir.Bu arınma, kişinin diğer birey ve toplumlarla sağlıklı ilişkiler kurabilmesi şeklinde davranışlarına yansır.
Böylece tasavvufi eğitim ile kişilerin ahlaki açıdan kâmil bir seviyeye gelmesi sağlanır. Zira kabul gören bir anlayışa göre; güzel ahlakın en alt seviyesi,
insanlara eziyet verecek şeyleri terk etmek, en üst derecesi de kendisine yapılan kötülüğe iyilikle cevap vermektir. İslam dünyasında nefsiyle yaptığı
büyük cihadı kazanmış, böylece yüce bir ahlaka ulaşarak Allah’ın ve insanların sevgisine mazhar olmuş, asırlar sonrasına dahi ışık saçmaya devam eden
Allah dostları var olagelmiştir. (Ark, Ü. (2016). Hukuk-Ahlak İlişkisi Bağlamında Divan-ı Hikmet.
International Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 256-268.)
Bu Allah dostlarından birisi de hiç şüphe yok ki Hoca Ahmed Yesevî ve onun yetiştirmiş olduğu müritleridir.
Yesevî ahlâkının temel gayesi, mutlak iyiye ve doğruya ulaşabilmek olduğu için öncelikle işe nefis terbiyesinden başlanmalıdır.
Hikmet ahlâkı, işte bu nefsin terbiyesi sürecinden sonra, mantıksal ve vicdanî sorgulamalar neticesinde fiillerde ortaya çıkan içsel ve derûni yönlerle ilgilenmektedir.
Hikmet felsefesi ile kişinin, “neyi, neden yapıyorum?” tarzı bir sorgulama içerisinde bulunması, ulaşacağı noktanın ahlâkîlik boyutunu konu edinir
ve bu düşüncenin temeline de Allah inancının yerleştirilmesi gerekliliğini ortaya koyar. Bu hikmetli düşünce sistemi, Allah’ın yarattığı bütün mahlûkata karşı,
hikmetli bir ahlâkî yaklaşım içerisinde bulunmanın, O’nun sevgisine ulaştıracak en önemli yol olduğunu insanlara anlatmaya çalışmaktadır.
Eğer tutum ve davranışlarımızın gayesinde Allah’a ulaşmak olmazsa, bu noktada hakiki bir ahlâkî yaşamdan söz edilemez.
Söylenen hikmetlerin mana boyutunu gerçek anlamda idrak edebilmek için, bu geleneğin içerisine daha çok katılmanın gerekliliği de tabiki
göz önünde bulundurulmalıdır. Benim yaptığım daha çok akademik çalışmalar üzerinden, tasavvufi hayatın nasıl yaşandığını tecrübe etmeden,
genel bir gözlemden ibarettir.