Gönderi

Seçicilik -bilinçli, dikkatli ve akılcı seçicilik- nasıl dikkat edeceğinizi ve sınırlı sayıdaki kaynağınızı en iyi şekilde nasıl değerlendireceğinizi öğrenmekteki ilk kilit adımdır. Ufaktan başlayın; idare edilebilir olandan başlayın; odaklı başlayın. Watson Sistemi'nin, Holmes Sistemi'ne dönüşmesi yıllar sürebilir ama bilinçli bir şekilde odaklanmayı becerirseniz bu süreyi kısaltabilirsiniz. Holmes Sistemi'nin araçlarından bir kısmını Watson Sistemi'ne vererek ona yardım edin. Zira Watson Sistemi'nin tek başına elinde hiçbir şeyi yok. Ancak size bir uyarım da olacak: Dünyayı filtreleyebilmenizi kolaylaştırmak için kendinize hedefler belirleyebilirsiniz ama dikkat edin, bu hedefler sonunda sizin için birer at gözlüğü olmasın. Hedefleriniz, öncelikleriniz, "başarmak istediğim şey nedir" sorusuna vereceğiniz cevap değişen çevre koşullarına adaptasyon sağlayacak kadar esnek olmalıdır. Eğer elinizin altındaki bilgi değişiyorsa, siz de değişmelisiniz. Belirlenmiş planınız daha büyük bir amaca hizmet ediyorsa, o planın dışına çıkmaktan korkmayın. Çünkü bu da gözlem sürecinin bir parçası. Bırakın içinizdeki Holmes, içinizdeki Watson'a nereye bakacağını göstersin. Müfettiş Alec MacDonald yani Holmes'un taktığı isimle, Mac gibi olmayın. Holmes'a kulak verin ve içinizden öyle yapmak gelmese bile rotanızı değiştirin, yürüyüşe çıkın ... 2. Nesnel Olun Priory Okulu Vakası'nda, son derece değerli bir öğrenci, yatılı okuduğu okuldan kaybolur. Ayrıca okulun Almanca öğretmeni de kayıptır. "İngiltere'nin istisnasız en iyi ve en seçkin hazırlık okulu" olarak anılan bu denli saygın ve prestijli bir yerde nasıl böyle bir facia yaşanabilir? Okulun hem kurucusu hem de müdürü olan Dr. Thorneycroft Huxtable, tamamen afallamıştır. Bay Holmes'a danışmak için İngiltere'nin kuzeyinden Londra'ya gelene kadar düşünmekten o kadar bitkin düşer ki, Baker Sokağı 221B'de içeri girer girmez "perişan ve bilinçsiz" bir halde ayı postu halının üzerine yıkılıverir. Bir değil, iki kişi kayıptır. Ve öğrenci, eski kabine üyesi ve İngiltere'nin en zengin adamlarından Holdernesse Dükü'nün oğludur. Huxtable, Holmes'a, olayın kesinlikle Dükle alakalı olduğunu, Heidegger denen şu Almanca hocasının da bir şekilde suça yataklık yaptığını söyler. Bisikleti bisiklet parkında değildir ve odası da hızlı bir kaçışın izlerini taşır. Çocuğu kaçıran mı? Kaçıranın suç ortağı mı ? Huxtable hangisi olduğunu kestiremez ama adamın masum olması mümkün değildir. Zira aynı anda iki kişinin birden ortadan kaybolmasını tesadüf kadar basit bir şeye bağlamak mantıksız olurdu. Derhal bir polis soruşturması başlar. Civardaki istasyonda erken saatlerde trene binen bir adamla genç bir oğlan görüldüğü ortaya çıkınca, polislerin görevlerini başarıyla yerine getirmiş olduğu kabul edilir. Soruşturma usulen sonlandırılır. Ancak söz konusu ikilinin kayıp vakasıyla bir alakası olmadığı anlaşılınca Huxtable hüsrana uğrar. Ve böylece müdür, gizemli olaydan üç gün sonra soluğu Bay Holmes'un yanında alır. Çok geç kalmadınız belki, der dedektif. Ya da belki iş işten geçti bile. Değerli bir zaman kaybedilmiş. Acaba daha da büyük bir trajedi yaşanmadan evvel kaçaklar bulunabilecek mi? Böyle bir durumu meydana getiren nedir? Bu soruyu cevaplamak, bir dizi bulguyu sıralamak -kayıp bir çocuk, kayıp bir öğretmen, kayıp bir bisiklet ve benzerleri- ya da bütün o bulguları detaylarla pekiştirmek -oğlanın odasının hali, öğretmenin odasının hali, giysiler, pencereler, çiçekler, vesaire kadar kolay değil. O soruya cevap verebilmek için son derece spesifik bir şeyi kavramak lazım önce: Durum (bu zihinsel ya da fiziksel bir şey olabilir. Hatta boş bir oda gibi durum-olmayan bir şey de olabilir) tabiatı gereği dinamiktir. Ve siz de, bu duruma dahil olarak onu, siz gelmeden önceki halinden tamamen farklı bir şeye dönüştürmüş olursunuz. Heisenberg'in belirsizlik ilkesi artık harekete geçmiştir: Bir şeyin gözlemleniyor oluşu, gözlemlenen şeyi değiştirir. Boş bir oda bile siz içine girdiğiniz anda artık eskisi gibi değildir. Değişmemiş gibi ilerlemeye devam edemezsiniz. Bütün bunlar size mantıklı geliyor olabilir ama bunu uygulamalı olarak anlamak teoride göründüğünden çok daha zordur. Örneğin, sık sık incelenen, beyaz önlük etkisi dediğimiz fenomeni ele alalım: Diyelim kontrol ettirmek istediğiniz bir ağrınız ya da öksürüğünüz var. Ya da sadece genel kontrol zamanınız geldi ve siz de bunu geciktirdiniz. İç çekip telefonu kaldırıyorsunuz ve doktorunuzdan randevu alıyorsunuz. Ertesi gün de muayenehanesine gidiyorsunuz. Bekleme odasındasınız. İsminiz söyleniyor. Randevunuz için içeri giriyorsunuz. Check-up yaptırmak üzere doktorun yanına gidenle, bir önceki gün arayıp randevu alan aynı sizsiniz diye düşünmek doğrudur, değil mi ? Hayır, değil. Ardı ardına yapılan çalışmalar bize gösteriyor ki, birçok insan için bir doktor ofisinden içeri girmek ve doktoru görmek -beyaz önlük adı da buradan geliyor- yaşam belirtilerinde ciddi bir değişim görülmesi için yeterlidir. Nabız, tansiyon, hatta tepkime ve kan tahlilleri bile sırf doktorla yüz yüze geldiğiniz için değişebilir. Kendinizi ne tedirgin ne de stresli hissedersiniz ama bütün B E Y N İ N Ç A T I KAT i N i D O L D U R M A K 103 tahlil sonuçlarınız değişmiş olur. Varlık ve gözlem, durumu değiştirir. Dr. Huxtable'ın, kayıp vakasını çevreleyen olayları nasıl değerlendiğini bir hatırlayın: bir kaçak (oğlan), bir suç ortağı (öğretmen) ve bir de kaçış ya da hile amacıyla çalınmış bir bisiklet var. Hepsi bu. Müdürün Holmes'a bildirdiği gerçeklerin tamamı (ya da kendi öyle olduğuna inanıyor) . Ama gerçekten öyle mi? Psikolog Daniel Gilbert'ın, gördüğümüz şeye inanmakla ilgili teorisinin bir adım ileri gitmiş hali bu: Görmek istediğimiz ve beynimizin çatı katının görmeye karar verdiği şeye inanıyoruz, beynimizdeki gerçekler yerine bu inanışı kodluyor ve tarafsız bir gerçek gördüğümüzü sanıyoruz. Halbuki gördüğümüzü hatırladığımız şey aslında o anki kısıtlı algımız. Fiili durumla kendi sübjektif yorumumuzu birbirinden ayırmayı unutuyoruz. (Bir şeyi değerlendirirken ya da hatırlarken ne kadar beceriksiz olduğumuzu anlamanız için tek yapmanız gereken, tanık ifadelerindeki tutarsızlıklara bakmak.) Okul müdürü bir ara adam kaçırmadan şüphe ettiği için, bu fikrini destekleyecek ne kadar detay varsa hepsini fark edip ihbar etmiş. Asıl hikayeyi anlamaya çalışmak için zaman ayırmamış ve buna rağmen hala böyle yaptığının farkında değil. Kendisine göre son derece objektif davranıyor. Filozof Francis Bacon'ın tabiriyle: "İnsan anlayışı, bir fikri benimsediğinde (ki bu kabul edilmiş ya da kendine göre makul bir fikir olabilir) onu destekleyici ve onunla bağdaşan her şeyi içine çeker." Katıksız nesnellik diye bir şey asla elde edilemez -hatta Holmes'un bilimsel nesnelliği bile asla tam değildir- fakat herhangi bir duruma bütünsel bir bakış açısıyla yaklaşabilmemiz için önce olayın merkezinden ne kadar uzaklaştığımızı anlamamız gerekir. Hedeflerinizi önceden belirlemek, çok kıymetli dikkat kaynaklarınızı doğru şekilde yönlendirmenize yardımcı olacaktır. Fakat belirlediğiniz hedefler, tarafsız gerçekleri, görmek istediğiniz veya görmeyi beklediğiniz şeye uyacak şekilde yeniden yorumlamanız için bir bahane olmamalı. Gözlem ve tümdengelim birbirinden tamamen farklı, bağımsız iki basamaktır. Hatta bu iki basamak arka arkaya bile gelmez. Watson'ın Afganistan' daki geçici ikametini bir hatırlayın. Holmes gözlemlerinde tamamen tarafsız ve somut gerçeklere bağlı kalmıştı. Başta hiçbir dışkestirim yoktu; o daha sonra oldu ve sürekli kendi kendine bu gerçeklerin birbiriyle nasıl alakalı olabileceğini sordu. Bir durum ancak birkaç adımda, tastamam anlaşılabilir ama bu adımlardan kesinlikle en öncelikli ve önemli olanı, gözlem ve tümdengelimin aynı şey olmadığını fark etmek ve mümkün olduğunca objektif kalabilmektir. Annem ablamı doğurduğunda epey gençti -hatta günümüz standartlarına göre inanılmaz gençti; 1970'lerin Rus standartlarında ise ortalamaya uygundu. Ablam da yeğenimi doğurduğunda epey gençti. Sokaktaki yabancıdan tutun da sınıf arkadaşlarımın annelerine, hatta restoranlardaki garsonlara kadar, bir şey gördüğünü zannedip de ona göre davranan ve gerçekte gördükleri, zannettiklerinden tamamen farklı çıkan kaç kişiyle karşılaşmışımdır saymakla bitmez. Annemi hep ablamla kardeş zannederlerdi. Bugünlerde de onu yeğenimin annesi zannediyorlar. Bunlar gözlemci açısından korkunç hatalar değil belki ama yine de hatadır ve bu hatalar hem davranışlarını, hem de akabindeki yargılarıyla tepkilerini etkiliyor elbette. Burada sorun yalnızca nesillerin karıştırılması değil. Sorun aynı zamanda modern Amerikan değerlerini, Sovyet Rusya'nın yani tamamen başka bir dünyanın kadınının davranışına uygulamaya çalışmak. Amerikan kültürüne göre annem ergen anneydi. Rusya' daysa evli barklı bir kadındı. Arkadaşları arasında ilk çocuk sahibi olan bile değildi. O yıllarda Rusya'da hayat böyleydi çünkü. Düşünüyorsunuz, yargıda bulunuyorsunuz ve bir an durup, ben ne yaptım diye düşünmüyorsunuz. Hakkında konuştuğumuz bir insanı, nesneyi, manzarayı ya da bir ilişkiyi, neredeyse asla, değerlerden bağımsız, nesnel bir varlık olarak görmeyi başaramıyoruz. Bu ayrımı göz önünde bile bulundurmuyoruz - zira böyle bir ayrım asla önemli olmuyor. Fakat, kendi kendini eğitip, nesnel gerçeği, bilinçaltına özgü, anlık ve otomatik olarak taraflı yorumdan ayırmayı başaran nadir zihinler de var. Bir ortama girdiği zaman Holmes'un yaptığı ilk şey, orada ne olup bittiğini sezmek. Kim neye dokunmuş, ne nereden gelmiş, ne olmaması gereken yerde ve ne olması gereken yerde değil. Sıradışı tarafsızlığını en sıradışı durumlar karşısında bile korumayı başarıyor. Hedefini hatırlıyor ama onu bilgilendirmek için değil, filtrelemek için kullanıyor. Öte yandan Watson, onun kadar ihtiyatlı değil. Kayıp çocukla Almanca öğretmenini bir daha ele alalım. Dr. Huxtable'ın aksine Holmes, durumun kendi yorumlarının etkisi altında kaldığını anlıyor ve bu yüzden müdürün aksine, gerçek denilenlerin aslında göründüğü gibi olmayabilecekleri ihtimalini de göz önünde bulunduruyor. Müdürün arayışını sınırlandıran, son derece can alıcı bir detay var: O da, diğer herkes gibi bir kaçak ve suç ortağı arıyor. Peki ama ya Herr Heidegger öyle biri değilse? Ya adam kaçmıyor da bambaşka bir şey yapıyorsa? Kaybolan çocuğun babası, öğretmenin, oğlanın Fransa'daki annesinin yanına kaçmasına yardım ettiğini sanıyor. Müdür de onu başka bir yere götürüyor olabileceğini düşünüyor. Polis de trenle kaçtıklarını. Holmes'un gördüğü kadarıyla ortada bambaşka bir hikaye olabileceğini düşünen tek bir kişi bile yok. İstikamet neresi olursa olsun kimsenin firarda bir öğretmen aramaya niyeti yok. Herkes muhtemelen aynı yerde bile olmayan öğretmenle (niteleyiciye gerek yok) öğrencinin peşinde. Herkesin yorumu aynı: İster suç ortağı ister elebaşı olsun, kayıplara karışan bu adamın bir şekilde öğrencinin kayboluşunda parmağı var. Ellerindeki yegane delilin, adamın kayıp olduğundan başka hiçbir şeyi göstermediğini durup da düşünen kimse yok. Kimse derken, Sherlock Holmes hariç tabii. O, kaybolan bir çocuk aradığının farkında. Ayrıca kaybolan bir de öğretmen arıyor. Hepsi bu. Arada ortaya çıkan hiçbir ilave gerçeği dikkate almıyor. Bu tarafsız yaklaşımıyla da, hem okul müdürünün hem de polisin gözünden kaçan bir gerçeğe rastlıyor: Öğretmen çocukla birlikte falan kaçmamış, tam tersine yakında bir yerde ölü halde yatıyor. "Gözlüğünün tek camı düşmüş uzun boylu, gür sakallı bir adam. Ölüm sebebi, başına aldığı ve kafatasının bir kısmını ezerek kıran korkunç bir darbe." Holmes'un, cesedi bulmak için yeni bir ipucu keşfetmesine gerek yok. O, önündeki şeyi, herhangi bir peşin hüküm ya da önceden oluşmuş bir teori olmadan, tamamen objektif bir ışığın altında nasıl değerlendireceğini biliyor ve onu bu buluşa götüren basamakları Watson'a şöyle sıralıyor: " Sahnemizi oluşturmaya devam edelim. Adam, okuldan üç buçuk kilometre ötede öldürülüyor -dikkatini çekerim, ölümüne sebebiyet veren şey, bir çocuğun ateşlemiş olabileceği bir silahın yarası değil, sadece çok güçlü bir kolun indirmiş olabileceği sert bir darbedir. Bu durumda, kaçarken çocuğun yanında gerçekten de birileri vardı. Kaçışın hızlı bir şekilde gerçekleştiğini de, mükemmel bir bisiklet kullanıcısı olmasına rağmen onlara ancak üç buçuk kilometre sonra yetişebildiğinden anlıyoruz. Ne var ki trajik olayın gerçekleştiği sahneyi incelediğimizde birkaç hayvan izinden başka bir şeye rastlayamıyoruz. Geniş bir tur attım ve elli metrelik bir mesafe içinde başka hiçbir iz yok. Başka bir bisikletçinin cinayete karışmış olmadığı belli, aynı şekilde başka bir insanın ayak izine de rastlayamadım." "Holmes," diye atıldım, "bu imkansız!" "Bravo! " diye cevapladı Holmes. " Son derece aydınlatıcı bir yorum! Benim ortaya koyduğum şekliyle gerçekten de imkansız; demek ki bir yerde bir yanlış yapıyor olmalıyım. Fakat sen de gördün. Nerede hata yapmış olabileceğimize dair bir fikrin var mı? " Watson'ın bir fikri yok. Aksine hepten pes etmeyi öneriyor. "Ne diyeceğimi bilemiyorum," diyor. "Cık, cık, cık," diye azarlıyor Holmes. "Bundan çok daha beter sorunlar çözdük biz seninle. En azından elimizde bir sürü malzeme var. Ah, bir de onları nasıl kullanabileceğimizi bilsek ..." Holmes yaptığı bu kısa konuşmayla, müdürün teorilerinin yanlış olduğunu gösteriyor. Bir kere işin içinde en az üç insan vardı, iki değil. Alman öğretmen oğlanı kurtarmaya çalışıyordu, ona zarar vermeye ya da onu kaçırmaya değil (adamın şu anki ölü durumuna ve tekerlek izlerini takip ederek kaçan çocuğa yetişmek zorunda kalışına bakılırsa en olası senaryo bu; çocuğu kaçıran ya da bu suça yataklık eden kişi olmadığı ortada). Bisiklet bir takip aracıydı, kötü emeller için çalınan bir mal değil. Dahası oğlanın kaçışına yardım etmek için ortamda fazladan bir bisiklet ve başka bir kişi (veya kişiler) daha olmalıydı. Holmes'uri burada yaptığı olağanüstü bir şey değil. O, meydanı delillere bıraktı sadece. Ve bu delillerin peşinden giderken de gerçekleri durumla bağdaşacak şekilde çarpıtmaya kalkışmadı. Kısaca, Huxtable'ın çıkardığı sonuçlar Watson Sistemi'nin o ani, refleksif ve dereyi görmeden paçayı sıvayan tarzının tüm belirtilerini taşırken Holmes, Holmes Sistemi'nin soğukkanlılığı ve tefekkürüyle hareket ettj. Gözlem yapabilmek için; durumla yorumu, kendinizle gördüğünüz şeyi birbirinden ayırmanız lazım. Watson Sistemi, öznelliğin, farazinin, tümdengelimin dünyasına kaçmak istiyor. Size en mantıklı gelen dünyaya koşmak istiyor. Holmes Sistemi'yse dizginleri nasıl elinde tutacağını biliyor. Bir durumu sanki detaylardan haberi olmayan bir yabancıya anlatırmış gibi, ister yazılı ister sözlü olarak, en başından itibaren izah etmek son derece faydalı bir egzersizdir. Holmes'un teorilerini yüksek sesle Watson'a anlatması da buna benziyor zaten. Holmes gözlemlerini bu şekilde dile getirince, daha önce gözüne görünmeyen boşluklar ve tutarsızlıklar yüzeye çıkmış oluyor. Bu egzersizin, gramer, mantık ya da üslup bakımından hataları fark etmek için çalışmalarınızı yüksek sesle okumanızdan hiçbir farkı yok. Gözlemleriniz, düşünce ve algılarınızla o kadar iç içe girmiş bir haldedir ki, nesnel gerçekliği zihninizde meydana gelen öznellikten ayırmakta zorlanabilirsiniz. Bir tez ya da hikaye yazarken, veya bir ödev hazırlarken, kendi yazılarınızla o kadar samimi bir ilişki içine girersiniz ki, mutlaka gözünüzden kaçırdığınız hatalar olur ve cümleleri orada yazdığı gibi değil, yazması gerektiği gibi okursunuz. Konuşma eylemi sizi yavaşlamaya ve gözünüzden kaçan hataları fark etmeye zorlar. Gözlerinizin fark etmediği yerde hatayı kulağınız yakalar. Bir şeyi en baştan yüksek sesle, bilinçli ve dikkatli bir şekilde okumak size hem zaman hem de efor kaybı gibi gelse bile, başka türlü gözünüzden kaçıracağınız bir hatayı veya kusuru her seferinde açığa çıkaracağı kesindir. Watson'ın parçaları bir araya getiren mantığına, Huxtable'ın söylediklerine olan inancına yenik düşmek çok kolay. Ama ilk gözlemlerinize dayalı bir yargıda bulunduğunuzu fark ettiğiniz -hatta bunu hiç düşünmediğiniz ve her şeyin size son derece mantıklı göründüğü- her seferde kendinizi tutun ve tekrar edin: İfade ettiğim gibi olması imkansız, dolayısıyla ifade ederken hata yaptığım yerler olmalı. Sonra başa dönün ve durumu ilk seferkinden daha farklı bir şekilde, en başından itibaren tekrar ifade edin. Sessiz değil, yüksek sesle. Kafadan değil, kağıda dökerek. Bu egzersiz sizi birçok yanlış algıdan kurtaracaktır.
··
207 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.