Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Sevgi, saygıyla anırıq!
Cüneyt Çatıkkaş Mikayıl Müşfiq… Ölümün Yakışmadığı Şair Bir süredir severek dinlediğim iki Azerbaycan türküsünün sözlerinin Mikayil Müşfiq’e ait olduğunu öğrenmemle beraber merakım depreşti, hakkında biraz bilgi edinmeye çalıştım. Orayı burayı karıştırdıkça, Azerbaycan Türkçesi metinlerden, telaffuzlardan hakkındaki dağarcığımı genişletmeye çalıştıkça tıpkı şiirlerinde olduğu gibi o lirik hava dimağıma gönlüme işledi. Söylemekte beis yok; hayat hikayesini, yaşadıklarını öğrendikçe hüznüm arttı, keder doldu içim. Hakkında öğrenebildiğim kadarını kaleme almak bir nevi üzerime farz oldu; Fuzuli’nin de deyişiyle söylemezsem gönlüm razı olmazdı artık. Mikayil Müşfiq… Bir Azerbaycan’lı şair… Bir vatansever… Bir Aşık… Genç yaşta hayattan koparılmış, yaşam sevgisiyle dolu bir fidan… 30 Yıl dahi sürmemiş olan genç ömrüne karşın ardında 10 kadar şiir kitabı bırakmış; şiirleriyle Azerbaycan edebiyatına yeni bir soluk kazandırmıştır. Şairimiz 1908 gibi dünyada ve bölgede önemli hadiselerin cereyan ettiği bir dönemde Azerbaycan Bakü’de dünyaya gelmiş. 1918’de Çarlık Rusya’nın yıkılmasıyla birlikte kısa bir süre bağımsız kalıp kendi cumhuriyetini kuran Azerbaycan, birkaç gün içinde Ermenilerin de destek vermesiyle Rusların saldırısına maruz kalmış. Birkaç ay sonra Osmanlı’nın Nuri Paşa ve ordusunu Azerbaycan’ı kurtarmaya yollamasıyla (bkz: Çırpınırdı Karadeniz) bağımsızlığına tekrar kavuşmuş, ancak Osmanlı’nın 30 Ekim 1918’de Mondros sebebiyle çekilmesi sonucu. 1920’de Kızıl Ordu birlikleri Azerbaycan’a girdi. Böylece Azerbaycan’ın kısa süren bu ilk bağımsızlığı sona ermiş oldu. Gençliğine böyle bir dönemde adım atan Mikayil Müşfiq edebiyat fakültesini bitirdi. Sovyet Rusya yönetimindeki Azerbaycan’da yedi yıl muallimlik de yaptı. Bir yandan şiir yazmaya devam etti. Vatanseverliği ile birlikte o dönem yeni kurulan, kitlelere heyecan ve özgürlük ruhu veren komünizme de ilgi duydu… Dönemindeki pek çok Azerbaycanlı şair, düşünür, yazar gibi. Topraklarında neşet etmiş olan geçmiş büyük halk şairlerine, klasik şiire büyük saygı ve ilgi duymasına karşın kendi şiirlerinde yeni bir dil oluşturdu. O dönem için bu durum Azerbaycan edebiyatında yeni yeni filizlenen bir akımdı. Şair bu yönüyle Cahit Sıtkı ile benzerlik gösterir, belki de Nazım Hikmet ile… Aynı dönemin şairleridirler. Hemen her konuda şiirler yazabiliyordu, aynı zamanda coşkun bir şiir okuma kabiliyeti de vardı. Bu niteliğiyle de kitleleri etkileme gücüne sahipti. Bir de büyük aşkı vardı Mikayil Müşfiq’in; Dilber Axundzade Hanım… Kendisi gibi bir aktivist olan, şiirler de yazan bu genç kız ile 1931’de evlendi. Evliliklerinden sanırım üç çocukları oldu. (Ama yaşama tutunamadılar malesef.) 1930’lar aynı zamanda Stalin’in rejim hakimiyetini pekiştirdiği yıllardı. Sovyetlerdeki komünist rejimin İlk yıllarında esen özgürlük – eşitlik rüzgarı hızla sönmüş, yerini Stalin’le birlikte ağır bir şekilde yerel ve milli değerlere baskıya bırakmıştı. Artık Azerbaycan kültürüne has değerler – ögeler, milliyetçilik, vatanseverlik gibi duygular rejim tarafından ağır baskıya uğramakta, şiddetle söndürülmekteydi. Fikirlerin şiddetle çarpıştığı bu dönemde Müşfiq’de susup bir kenarda uslu uslu oturmamıştı. Şiirleriyle, fikirleriyle komünist rejimin bu tutumundan rahatsızlığını dile getiriyordu. Asimilasyona tabi olmak, vatanı olan Azerbaycan’a ait kültürel değerlerin hayattan silinmesine şahit olmak ağırına gitmişti şairin. Rejim yanlılarının zararlı buldukları herkesi troçkist olmakla veyahut akla mantığa sığmaz ithamlarla suçladığı böyle bir dönemde kötü kaderin kendisine de uğramasından kurtulamadı Mikayil Müşfiq. Halbuki belki bir dönem sevgisinden veya sonradan baskı altında olmasından sebep Stalin’i öven şiiri olduğu gibi Troçki’yi yeren şiiri de vardı. Komünist rejim, aleyhtarı gördüğü veyahut zararlı gördüğü herkese karşı büyük bir temizlik hareketi başlattı. O dönem Azerbaycan siyasetinin, edebiyatının pek çok büyük ismi gibi Mikayil Müşfiq’de eşiyle birlikte 1937 sonlarında tutuklandı. Bu onun son görülüşüydü… 6 Ocak 1938’de kurşuna dizildi… Hiç mezarı olmadı… Cellatlarınca Hazar’ın serin sularına bırakıldı… Stalin rejimince artık fazlaca tehlikeli bulunan şairin belki de bardağı taşıran mısralarının şunlar olduğu söylenir: “Vaktiyle bir gölge gibi hür yaşamak isteyen, Bu insan oğlu bilsen, Azatlık ülkesinde daha şad olacaktır. Dünya tat alacaktır.” Eşi çok uzun yıllar sonra ‘’Müşfiqli Günlerim’’ adında bir kitap yazarak hem onu hem de rejimin o dönemlerdeki zalimliklerini kaleme aldı. Bu anı kitabını okuyabilmek lazımdı aslında. Belki bu yazıdaki olası eksik ve yanlışlıkları da düzeltmeme vesile olurdu ayrıca. Şimdilik imkân yok buna. Yine bir kaynaktan anlayabildiğim kadarıyla Mikayil Müşfiq’in evlendikten ve birkaç çocuğu olduktan sonra, tutuklanıp kurşuna dizilmeden 2 yıl kadar evvel bir platonik bağlanmışlığı da olmuş başka bir genç hanıma. O genç hanımın kendisiyle yapılan röportajda söylediğine göre de şairin en ses getiren şiirlerinden biri olan ‘’Yine o bağ olaydı’’ adlı şiiri bu hanım için yazılmış, bir kağıt parçasıyla kendi ellerine bırakılmıştır. Tek taraflı, platonik halden öte geçememiş olan bu gönül ilişkisine ait röportaj için (bkz: tinyurl.com/qhkx9hh) Buraya kadar geldikten sonra birkaç şiirine de yer vermeden geçmek olmaz. Eşi Dilber hanım için yazdığı bir şiirle başlayalım önce… Bilmem Meni Niçün Atmış Unutmuş Bilmem meni niçin atmış unutmuş Ehd-ü peymanına gurban olduğum Yoksa özgesine üzünü tutmuş Yeni sevdasına gurban olduğum Men dilberi sordum gelip gedenden Dediler küsmüştür barışmaz senden Men iltifat ettim o gaçtı menden Kaçkın sedasına gurban olduğum O menim sevgilim o menim sunam Onsuz üzüm gülmez açılmazam Billem harda galdı o nazlı durnam O hoş sedasına gurban olduğum Ayrılığ oduna könlüm dayanmaz Eşk oduna yanan bir daha yanmaz Çektiğim nâleden niçün o yanmaz Şirin rüyasına gurban olduğum Hicranı galbimi yandırır yakar Gözlerim yollara bakar Müşfik seni arar sensiz odlanar Yetmiş heyalına gurban olduğum Bu şiirin bestelenmiş halini yine kendisi gibi genç yaşta hakkın rahmetine kavuşan Sexavet Memmedov çok güzel bir ara gazel olarak seslendirmiştir (bkz: tinyurl.com/mc6mamc) Sene Qurban Dəyirsen yanında qalacağam men, Çox gözel fikirdir, qal sənə qurban. Nə zaman istəsən əziz canımı, Qumral gözlərınlə al sənə qurban. Sən Müşfiqin yanında, qalginən sənə qurban, İstəsən bu canımı, alginən sənə qurban. Gəlmiş hüzuruna bir qara dağlı, Bir qara qulundur, qolları bağlı, Gəl çəkmə sineme sən hicran dağı, Gümüş topuğunda xal, sənə qurban. Sən Müşfiqin yanında, qalginən sənə qurban, İstəsən bu canımı, alginən sənə qurban. Dəyirsen yanında qalacağam men, Çox gözel fikirdir, qal sənə qurban. Nə zaman istəsən əziz canımı, Qumral gözlərınlə al sənə qurban. Yine yıllar sonra bu şiir Alekper Tagiyev tarafından çok güzel bestelenmiş, hatta beste sözleri değiştirilerek emel sayın tarafından hepimizin bildiği ‘’Mavi Boncuk’’ olarak da okunmuştur. Beni en çok hüzünlendiren de bu şiiridir. Ama biz yine aslını dinleyelim Zeynep Hanlarova’dan (bkz: tinyurl.com/q4bzzef) (Məncə, Çinarə Məlikzadədən dinləyin. youtu.be/zZYMihU3Tgk) Platonik aşkına yazdığı ‘’yine o bağ olaydı’’ şiiri hayli özgün, samimi ve uzun. Arzu eden internetten kolayca ulaşabilir. Yaşam sevgisini, ölüm korkusunu dile getirdiği bir şiirinden aldığım dörtlükle bitirelim… Ruhun şâd olsun. Ah, men günden güne bu güzelleşen, Işıklı dünyadan nasıl el çekeyim! Bu yerle çarpışan, gökle kavuşan, Dostdan, aşinadan nasıl el çekeyim! 05/09/2014
··
135 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.