Gönderi

Bu arada, bu acı ve insanı, kafasını bi yerlere vurduracak gelişmeler, şu diyaloglarla, biraz da olsa dağılıyor: "Ahmet, söyle bakayım, Avusturya neresidir?" "Evendim.Alaman gıralının memleketi." "Amma da yaptın ha, sen söyle bakayım İbrahim, Ahmet'in dediği doğru mudur?" "Ahmet doğru dimedi evendim." "Peki sen doğrusunu söyle." "Evendim. Alamanya, Avusturya gıralının memleketidir." "Seninki daha enfes oğlum!" Yahut: "Ali, söyle bakayım, Avusturya'nın başkenti neresidir?" "Vıy-ana evendim." "Ya Macaristan'ınki?" "Budu pişti." Çalışkan çocuğa ne dersin:Aferin! ''Acep bu Avusturya memleketinde bizim İstanbul kadar büyük şehirler var mı?" "Ülen sen ne diyon, geçen Boşnak Ahmet anlatıyordu, dinlemedin mi? Avusturya'nın köyleri bile bizim İstanbul'dan büyüktür..." "Bırak şu Boşnağı. Senin aklın kesmeyo mu ki, yedi düvelde İstanbul gibi bir şehir yoktur." Öteden birisi anlatıyor: "Bu Avusturya'da zorlu avratlar varmış derler." ''Bıırakın şu gök gözlü Frenk avratlarını be! Onların iyisi mi olur hiç? Sen kara Fadime'den geçme yine." Bir Konyalı soruyor: "Bizim Konya'nın divlek (kavun) zamanı geliyor. Acep orada da divlek bulunur mu ki?" Boşnak Ahmet cevap veriyor: "Hemşerim, orada kokoroz dedikleri mısırlı patatesten başka bir şey arama." O anda Mehmetçiklerin hepsinin birden canı sıkılıyor, kimi memleketinin üzümünü, kimi karpuzunu, kimi kavununu, şeftalisini, bin bir meyvesini anlatmaya başlıyorlar ve bu defa muhabbet kendi köylerine, kendi yurtlarına ve Fatma'lara doğru gidiyor.
·
11 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.