"Çoban türkü söylerken, kurtlar sürüyü kapmış,
Ressam hem beğenmemiş, hem resmi kendi yapmış.
İdârecilerin yükü ağırdır. Onlar, bedenen ve kalben kuvvetli olmak, himâyesinde bulunanların dünyevî ve uhrevî kazançlarını, maddî ve mânevî ihtiyaçlarını temin etmek zorundadırlar. İdâreci çobandır ve emri altındakilerden sorumludur. Muhafazaya muhtaç nahif yaratılışları sebebiyle kadınlar, erkeklerin idâre ve himâyesine verilmiştir.1 Erkek, ev halkının çobanıdır ve onlardan sorumludur.2
Allah Teâlâ’nın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması ve bunların ötekilere mallarından harcaması sebebiyle, erkekler kadınların koruyucusudur.3 Kadınlarınızın sizin üzerinizdeki hakkı, yeme içmelerini ve giyimlerini lâyıkıyla yerine getirmenizdir.4
Erkeğin yaratılıştan getirdiği üstünlük, evinin ve ailesinin idâresini hakkıyla gerçekleştirdiğinde katmerlenir. Hem aile hem de toplum, böyle bir erkeğe saygı ve hürmet duyar. Öte yandan, “Atalarınıza iyilikte bulunun ki çocuklarınız da size iyilikte bulunsunlar; siz iffetli olun ki kadınlarınız da iffetli olsunlar.” buyrularak,5 erkeğin, kadının hayatında ne derece etkileyici ve şekillendirici bir role sahip olduğu vurgulanmıştır. Buna mukâbil günümüz, evlilik görüşmelerinde yaşanan ilginç diyaloglara sahne olmakta, erkekler, şu soruları sorabilmektedir:
“-Pardesünüzü kısaltmayı, makyaj yapmayı düşünmez misiniz? / -Çok zenginim. Size bir jip alsam, siz de kılmadığım namazları sorun etmeseniz olur mu? / -Fahrî mi çalışıyorsunuz kadrolu mu? / -Sorumu niçin yadırgadınız ki, siz çalışmazsanız evi arabayı neyle alacağız?”
Hadisi şeriflere ve âyetlere göre, bu soruları soran bir erkeğin, adamlık ve saygınlık ihtimali yoktur. Erkek gündemi, nasıl daha iyi kas yaparım, yüzümde çıkan fazla kılların kökünü hangi güzellik salonunda hangi yöntemle kuruturum, hangi arabayla kaç kız tavlarım, hangi markayı giyersem daha karizmatik olurum, hangi işe girersem istediğimi alırım tarzı konularla meşgul. Vaziyet böyle olunca, şık ve çekici görünmeyen, kaşlarını almayan, cilt bakımı yaptırmayan, marka giyinmeyen, diploması bulunmayan, para kazanmayan ve fit olmayan genç kızlar, kıymetsiz.
Evine, plazma televizyonla birlikte, nice fitneyi ve o televizyonun ekranında boy gösteren estetikli, makyajlı naylon kadınları da almış olan bir erkek, nikâhındaki gerçek kadını beğenmez olmuş, işler temelli sarpa sarmış, birçok kadın, göbekli kocasının hasta gözüne girebilmek için diyetisyenlerden, spor salonlarından çıkamaz duruma gelmiştir.
Kozmetiklere ve modaya düşkün kadınların sayısının artmasında, hiç şüphesiz, bu sahte değerlere tâlip erkeklerin payı büyüktür. Hanımını, toplum içinde ve mahrem alanda, helâl sınırlarını aşan istekleriyle zor durumda bırakan, internet ortamlarında sorumsuzca yaptığı gezintiler sonucu, Allah’ın rızâsına muhalif işleri arzular, yapar ve yaptırır hâle gelmiş bulunan erkeklerin durumu, dünyada olduğu gibi âhirette de vahim olacaktır.
Allah’ın ölçülerine riâyet etme gayretindeki hanımlar, çoğu yerde ilkin beyleri tarafından dışlanmaktadır. “Seni yanımda gezdirmeye utanıyorum!”, “O ne öyle, nenem gibi olmuşsun!” tarzında cümlelerle rencide edilen hanımların sayısı hiç de az değildir. Bu tarz yaklaşımlarla mutsuz olan kadınların bir kısmı daha süslü, modern ve renkli bir giyime sürüklenmiş, kalanlar ise toplumun geneli tarafından bile “Dinde aşırılıkla” suçlanır ve yadırganır olmuştur.
Evinin içinde beyinden takdir göremeyen, beyi tarafından kıskanılmayan ve kıymet verilmeyen zayıf karakterli kadınlar, ev dışında daha iyi görünmek derdine düştüler. Bu gayretin bir neticesi olarak, vücutlarını teşhir eden kıyafetlerle cadde ve sokaklarda boy göstermeye başladılar. Kimileri de bir “Barby” olamadığı için üzgün, psikolojik tedavi görüyor.
Hanımını koluna takıp “Benim karım seninkinden daha güzel!” dercesine kasılarak gezen adamlar (!) türedi. Sürekli “Karı” diye çağrılan kadınlar, “Hanımefendi” olmakta zorlandı. Kimi erkekler, hanımının güzelliğiyle pirim yapmak isteyecek kadar zavallılaştı.
Şimdi, sokakların hâline bakıp, “Ortalık çok fenâ!” diye yakınan bütün beyefendilerin, şu soruları kendilerine sormaları gerekir:
-Yakındığım kim? Kimin hanımı, kızı, anası, bacısı? Kimin torunu, teyzesi, halası? Ya ben kimim? Kimin beyi, oğlu, ağabeyi, babası? Kimin torunu, yeğeni, dayısı, amcası? Muzdarip olduğum manzarada payım ne? Düzeltmek için ne yaptım, ne yapıyorum, neler yapabilirim? Nasıl bir zayıflık içine düştüm ki idârem altında bulunan hanımlara sözüm geçmez oldu? Ben nasıl düştüm ki onlar da böylesine acıklı bir duruma düştüler. Hani ben reistim! Ne oldu da ailemin yiyecek ve giyeceğini Allah rızâsına uygun bir şekilde temin edemez hâle geldim? Saygınlığım ve vakarım nereye gitti? Nasıl bir zayıflık içindeyim ki Allah’ın sınırlarını aştığı vakit hanımıma, kızıma, bacıma “Dur!” diyemiyorum? Ailemin, güç yetiremediğim taleplerini yerine getirmek için, neden borç batağına ve faize bulaşıyorum? Sahi, kaç kez imam oldum aileme? Kaç kere kitap okudum kızıma? Hangi hadisi şerifleri öğrettim hanımıma?
Evet. Sokakların hâli, erkeklerin değer yargılarının değiştiğini, değerleri olan erkeklerin de reislik vasfını yitirdiğini düşündürüyor. Erkekler, nefsî yumruklar atmak yerine Allah için vazîfelerini yapsalar, durum başka olurdu. Bir hanım beyine, bir kız babasına, bir torun dedesine rağmen hâlâ Kur’an’a ve sünnete uymayan bir hayat tarzı içindeyse, sürüyü kurtlar kapmışken çoban öylece seyretmekteyse, ciddi bir sıkıntı var demektir.
Erkek, kadının hallerini düzeltmek ve onu eğitmekle mes’ûldür; lâkin çoğu erkek için birinci mesele, para kazanmak olmuştur. Mahremlerini korumaktan aciz kalan erkek, kendini nâmahremden korumak noktasında da ne yazık ki ciddi bir zaaf içindedir. “Hoşgörü” haddini aşmış, babalar, ergenlik çağına gelmiş kızlarının tesettürsüz ve cıvık hâllerini bile mâzur görmeye başlamış, görüşler sakatlandıkça Hak için îkaz edenler de azalmıştır.
Tesettürlü kadınlar için moda (!) dergileri çıkartanlar erkek. Ofisine bakımlı kadın sekreter almayı marifet sananlar erkek. Garâbete bakın ki erkek kıyafetleri ürettiği halde, reklamlarında kadın câzibesini kullanmaktan geri kalmayan Müslüman firmaların yöneticileri de erkek (!). Sonra dönüp, “Hep bu kadınlar yüzünden günaha giriyoruz!” diye yakınanlar da yine erkek.
Allah aşkına, kendi yaptığı bir resme bakıp “Çok ayıııp!” diye sızlanan bir ressama, sizde ne derler?
Dikkat edin! Şikâyet edilenler, şikâyet edenlerin idâresindedir. Nefsine hâkim, Rabbine hâdim olamayan erkek, hâlinden sorumlu olduğu kimselerin terbiyesi husûsunda acze düşmekte ve toplum genelinde bir yozlaşma, çok büyük bir hızla yayılmaktadır. Kadındaki beğenilme ve kendini gösterme duygusu, erkekteki hırs ve hastalıklarla birleşince, ortaya mâlûm manzaraların çıkması kaçınılmaz olmuştur.
Allah’ın emirlerini yaşamak ve yaşatmak adına vazîfesini yapmayanların, neticeden şikâyet etmeye hakkı yoktur, vesselâm! Manzaradan içi yanan, vazîfesini hakkıyla yapma gayreti içinde olan muhteremlere ise bir değil bin kez duâ, bin teşekkür, bin bir selâm!!"
Dipnotlar: 1) Tirmizî, Radâ 11. 2) Buhâri, Ahkâm 1. 3) Nisa Sûresi, 34. 4) İbni Mâce, Nikâh. 5) Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, 1/299